Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '09

 
Kategori
İzmir
 

Dionysos'tan günümüze İzmir'de bağ bozumu

Dionysos'tan günümüze İzmir'de bağ bozumu
 

Bağ bozumur:alıntı


Ayten DİRİER

Ege’nin ovalarında bal, dağlarında yağ akar… İlkçağlardan beri insanlar ovalardaki üzüm ve incirden bal, dağlardaki zeytinlerden yağ elde edip; hem sağlık, hem zevklerine göre özel işlemlerden geçirmiş. Bunların içinde zevk ve sefa düşkünü Tanrı Dionysos, balların en keyif verenini bulmuş; şarap… Hem de canlıların hüzünle sarmalandığı hazan mevsiminde…

-MİTOLOJİ

“Elbette sefa yani zevk düşkünü olacaktı Dionyssos; çünkü kendisi, öteki tanrı ve tanrıçalar gibi sanal bir cennete değil, yeryüzü cennetinde, Ege’de hüküm sürmüştür…” Diğer tanrılar buluşlarını insanlardan saklayıp, öğretenleri cezalandırdığı halde, pervasız Dionysos şarap yapımını insanlara öğretmiş ve o sırada sarhoş olduğu bahanesine sığınıp, Zeus’un öfkesinden kurtulmuş.

Dionysos (Yunanca: ???????? veya ????????) hem Roma, hem de Anadolu mitolojisinde Bacchus(Lidya’da) olarak da bilinir. Bazı mitolojik eserlerde ve ozellikle tragedyalarda Bromios, Euhios, Dithyrambos, İakkhos, İobakkhos olarak da adlandırılır. On iki Olympos tanrısından biri olan Dionysos, Zeus ile Semele(bazı kaynaklarda Persephone)’nin oğludur. Doğuş efsanesi şöyle anlatılır: Zeus, kral Kadmos’un Harmonia’dan doğma kızı Semele’ye aşık olur, ama karısı Hera onu kıskanır. Hera yaşlı bir kadın kılığına girer ve Semele’ye Zeus’un ona güçlerini göstermesini söylemesini söyler. Zeus gücünü gösterirken Semele yanar ve karnındaki yedi aylık bebeğini düşürür. Zeus bebeği kurtarır ve baldırında saklar. Daha sonra Zeus’un baldırından doğan çocuğa (iki kez doğan anlamında) Dionysos adı verilir.

Nyssa’da, (Batılılar yeri belli değil dese de, Nyssa; Aydın ilimizin Sultanhisar ilçesinin 3 kilometre gerisinde, Messogis/Aydın sıradağlarının en sulak, en güzel yerindedir.), naiad denilen orman perileri bakıp büyüttü Dionysos’u. Bu arada, kırlarda bayırlarda yiyip içip vur patlasın çal oynasın eğlenen satyr’ler oynadı Dionysos’la. Yarı insan yarı keçi biçimli stayrler, çocuk tanrıya oynayıp eğlenmenin güzelliğini öğrettiler. Çocukluğu akıllı ve müzik ustası bir satyr olan ihtiyar ve bekri(ayyaş) Silenos’un himayesinde geçti. Gençliğinde Silenos, peri kızı İno ve dokuz sanat perisi Müz’ler ona hocalık ettiler.

Dionysos, Helen pantheonuna aykırı düşen bir tanrıdır. Bütün efsaneleri bir tek motif üstüne kuruludur; tepki ve direnç. Sembolü olan asma ağacı gibi ölüp yeniden doğar, haz ve acı arasında iki uçta gider gelir. (Bu yüzden psikiyatride manik depresif duygu durumunu temsil eder.) Şarabın sadece sarhoş ediciliğini değil, sosyal ve faydalı etkilerini de temsil eder. Uygarlığın destekçisi ve barış aşığıdır. Dionysos kültünün, hıristiyanlık dinini de doğrudan etkilediği iddia edilmektedir.

Euripides’in “Bakkhalar” oyununda ve öteki mitograflarla mitologların yazdıklarından öğreniyoruz ki; Dionyssos’un en çok gezip tozduğu yerler, Salihli – Ödemiş arasındaki Tmolos (Boz) Dağları’dır. Zira bu dağın havası da, suyu da, özellikle üzüm ve şarabı da, tam Dionyssos’un zevkine uygundur.

Dionysos’un adına düzenlenen bağ bozumu şenliklerinde tiyatronun temeli atılmıştır. Antik çağda başta, “Bin Tepeler”deki tümülüslere benzeyen Tmolos (Boz) Dağları olmak üzere, bizim Ege’nin çeşitli yerlerinde düzenlenen şenliklerde; yöneticiyi simgeleyen bir oyuncu, Dionysos alayının en önünde yürür, ardındaki, halkı simgeleyen koro, uzun bir kütüğü, “yönetici – oyuncu”nun ardına dokundurarak ilerlermiş. daha sonraları koronun önüne bir oyuncu, daha sonra ikinci bir oyuncu geçmiş, böylece tiyatronun temelleri atılmıştır.

Dionysos şenliklerinde, zevk tanrısının yanında dolaşan kadınlara Bakkha denilirdi.. Elbiselerinin üstünde, omuzlarından bir ceylân postu sarkar, başlarında çelenk, ellerinde sapı sarmaşık ya da asma yaprağından taşırlardı. Bakkha'lar, her sonbaharda ellerinde yapraklı bir asma dalıyla sarılmış, ucuna bir çam kozalağı takılmış tahta bir çomak(thryse) taşıyarak; periler, çobanlar ve yoksul köylülerle Dionysos’un peşinde dağlara çıkarlardı. Bütün kafile çılgın rakslarında topuklarını yere çarparak yeryüzünü titretiyordu. Geceleri meşalelerin ışığında, coşkun bir şekilde çalgı çalar, oyun oynar, “Evohe! Evohe!/Zafer!” çığlıkları atarlardı. Öldürdükleri ceylânların üzerine atılır, etlerini çiğneyip çiğ çiğ yerlerdi. Sindirmek için bol bol şarap içerken, yeni şaraplar için toplanan üzümleri, neşe içinde zevkle ezerlerdi.

Dionysos genç, güzel ve neşe sembolü bir delikanlı olarak gösterilir. Onun güldüğünü görenlerde keder kalmıyor, çıldırtıcı bir neşeyle dans edesi geliyor, küskünler hemen barışıyormuş. Kederli olanlar ona şöyle dua ediyormuş:

“Dinysos dağlardan gel, bizlere yitirmiş olduğumuz eski gülüşlerimizi ver!”

*

-TARİHÇE

Anadolu’da, yaklaşık 5.000 yıldır üzüm, bağ ve şarap vardır. Alacahöyük'te MÖ 3.000 yılından kalma altın şarap kadehi ve güğümü, Kültepe'de MÖ 1.750'den kalma Koçbaşı şeklindeki içki testisi, Anadolu'da şaraba dair bulunan en eski izlerdir. Boğazköy'deki kazılarda ortaya çıkan Hitit tabletlerinde şarabın dini ritüeller ve günlük hayattaki yeri anlatılıyor. Yine Konya, Ereğli ilçesine bağlı İvriz'de bulunan büyük taş kabartma üzerinde aydınlık ve bereket ilahı Tarhu, sağ elinde üzüm salkımlı asma dalı, sol elinde buğday başakları ile görünür.

Akdeniz Havzası’nda dolaşan gemici tüccar Fenikeliler, Anadolu’dan aldıkları şarabı Ege adalarına, Yunanistan'a taşıyıp büyük kazançlar elde etmişlerdir. Fenikeliler, dipleri sivri uçlu amforalarını gemilerinin alt bölümündeki (salma) kum içine yan yana yerleştirip kolaylıkla taşıyorlardı. Bugün sualtı arkeologlarının sahillerimizde buldukları amforalar çoğunlukla bu dönemin batıklarından çıkmıştır. Her ne kadar Yunan medeniyetinde Bacchus(Baküs)'ün varlığı şarabın anavatanı olarak İon topraklarını(kıyı Ege) işaret etse de, Hititler Anadolu'da MÖ 3.000 yıllarında, İonlar'dan en az 1.000 yıl önce yaygın olarak şarap ve bağcılık yapıyorlardı.Hititler'i takiben Anadolu'da şarap ve bağcılık daha da yaygınlaşmıştır.

Aradan yüzyılların devrildiği çağlar geçmiş, Hitit, Frig, Lidya, İon, Likya, Urartu, Helenistik krallıklar, Roma, Bizans uygarlıkları Anadolu’da birbirini izlemiş. Hepsi de şarap ve şarapçılığa önem vermiş, bağ bozumu şenlikleri düzenlemiş. XI. yüzyılın sonlarında Ege Bölgesini Türkler fethetmiş. İzmir ve yöresinde Çaka Beyliği’ni kuran Çavuldur boyuna bağlı Türkler, yöredeki bağ bozumu şenliklerine yabancı değilmiş. Çoğunun dilinde, Büyük Selçuklu başkenti İsfahan’da bulunan şair bilgin Ömer Hayyam’ın şarap hakkındaki dizeleri dolanıyormuş.

Daha sonra yerlerini alan Aydınoğulları, Osmanlılar içindeki Bektaşiler bu gelenekleri bağ bozumu şenliklerinde sürdürmüş. Öyle ki Baba erenlerin hizmetinde çalışan kadınların Bakkhalar’ın devamı olduğu fısıldanmış…

-ÖMER HAYYAM’DAN RÛBAİLER

Sabah doldu göklere mavi mavi;

Aydınlık padişahı atına bindi.

Acı olmasına acıdır şarap:

Ama gerçek acıdır demezler mi?

¦

Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende

Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?

Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim

Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.

¦

Adam olduysan hesap ver kendine:

Getirdiğin ne? Götüreceğin ne?.

Şarap içersem ölürüm diyorsun:

İçsen de öleceksin, içmesen de!

¦

Bu kadeh bir bedendir, cana gebe!

Bir yasemindir, erguvana gebe!

Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu:

Bir sudur, bir su ki yangına gebe!

¦

Derde gama yatkın yüreğime acı;

Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;

Bağışla meyhaneye giden ayağımı,

Kızıl kadehi tutan elime acı.

¦

Varlık yokluk derdini aklından sil;

Bırak öteleri de kendini bil.

Doldur şarabı, geniş bir nefes al:

Kaç nefes alacağın belli değil.

¦

Dünyada akla değer veren yok madem,

Aklı az olanın parası çok madem,

Getir şu şarabı, alın aklımızı:

Belki böyle beğenir bizi el âlem!

¦

Akıl bu kadehi övdükçe över;

Alnından sevgiyle öptükçe öper;

Zaman Usta’ysa bu canım nesneyi

Hem yapar hem kırıp bin parça eder.

¦

Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde:

Senden ayığız bu sarhoş halimizde.

Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:

İnsaf be Sultanım, kötülük hangimizde?

¦

Bahar geldi; başka şey istemem kafamda;

Hele akla hiç yer vermem bahar soframda;

Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni:

Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.

¦

Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,

Ne dine, edebe aykırı gitmemizden;

Bir an geçmek istiyoruz kendimizden:

İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden.

¦

Baharlar yazlar gider, kara kış gelir;

Varlığın yaprakları dürülür bir bir;

Şarap iç, gam yeme; bak ne demiş bilge:

Dünya dertleri zehir, şarap panzehir.

¦

(Dizeler, İdol şirketi kurulduğu sırada derlendi.)

*

-GÜNÜMÜZDE

Bu yazıya, başarılı ve mütevazı kişiliğiyle İzmir’le özdeşleşen, denizcilik şirketiyle bayrağımızı dünyanın her yerinde dalgalandıran Lucien Arkas’ın, Torbalı’da gerçekleştirdiği ay ışığında bağ bozumu ile Şirince şenlikleri vesile oldu. Şirket kurma fabrikası gibi çalışan, öngörü sahibi Ekrem Demirtaş’ın kurduğu İdol şirketinin çoğunluk hisselerini satın alarak, bağcılık ve şarapçılığa yönelen Arkas İzmir’e nitelikli bir iş alanı daha kazandırdı. Tek parselden oluşan, organik nitelikli onüç çeşit zengin toprak yapısını barındıran, onsekiz çeşit üzümün süslediği dört yaşındaki genç bağlarda bu yıl mehtapta yapılan zorlu bağ bozumunun amacı, kaliteyi yükseltmek.

Sonbahar rüzgârlarıyla başlayan bağ bozumu şenliklerini, ömrümün üçte ikisinin geçtiği İzmir’de hiç izlemedim, şarap da içmem… Diğer ünlü aileler gibi şarapçılığı hobi edinen Akın-Gülin Öngör’ün resimlerini basında görünce şenliklerin başladığını anlarım. Medyadaki diğer bağbozumu haberleriyle ister istemez anılar deryasına dalarım. İlk gençliğimin geçtiği Mardin’de anılarım arasında çok önemli bir yer tutan, Kabale’de Eylül mehtabındaki bağ bozumu etkinliklerini, yitirilen -hatun parmağı üzümlerin yetiştiği- o güzelim bağları hatırlayınca burnumun direği sızlar, gözlerim buğulanır. Mardin Mehtabında Bağbozumu’nu başka bir yazıda anlatmak üzere, üzüm tadında bir sonbahar dilerim.

*Kaynakça

-Halikarnas Balıkçısı : Anadolu Efsaneleri, s.102-105, 4.b. İstanbul-1983

-Hayyam : Bütün Dörtlükler, Çev:Sabahattin Eyüboğlu, 10.baskı, İstanbul-1998

-Mitolog Prof. Dr. Şadan Gökovalı: En Zevk Düşkünü Tanrı:DIONYSSOS (BAKUS)

-http://www.ikiyabanci.com/

-http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunan_deniz_tanr%C4%B1lar%C4%B1"

-www.nedir.cc/mitoloji/bakkhalar.html

-Bakkha’ların Anadolu’daki uzun süreli etkileri için bakınız: Y.Kadri Karaosmanoğlu: Nur Baba (roman)

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..