Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '21

 
Kategori
Siyaset
 

Diplomatik Analiz-I

   Son zamanlarda sosyal medyada sıkça görülen “Türkiye falanca ülkenin borcunu ödedi” haberlerine biraz açıklık getirebiliriz. Öncelikle, mevcut ekonomik durumu çok da iyi değilken başka ülkelerin borcunu ödemek; iyi bir fikir olmayabilir. Bu husus ile ilgili kanaati kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. Borcu ödenen ülkelerin; Afrika kıtasında olması, fakir olması ve müslüman ülkeler olması ortak noktaları. Peki ama neden borçlarını ödüyoruz? Osmanlı hayalleri mi kuruyoruz?     Aslında bu sorulara açıkça cevap verebilmek için “Türkiye – Irak Sınır Güvenliği ve İşbirliği Antlaşması”nı ve sınır hareketlerini açıklamamız gerekiyor. Bildiğiniz gibi devletlerin sınırları sadece harita üzerindeki bir çizgiden ibaret değildir. Ve yine sınırlar, sadece ülke toprağının sınırlarını belirlemez; aynı zamanda sorumluluk alanının sınırlarını belirler. Bu yüzdendir ki başka ülkelerin sınırlarına, o ülke devletinden izinsiz girilemez. Terör örgütü PKK/PYD üyeleri bu uluslararası hukuk kuralını lehlerine çevirerek Türkiye’de terör eylemini gerçekleştirip Irak sınırını geçmeye çalışıyorlardı. Türkiye, hukuk devleti olması hasebiyle doğal olarak, sınırı geçen teröristleri takip edemiyordu. Bu husus Türk askerinin de elini kolunu bağlıyordu. Nihayet kamu diplomasisi harekete geçti. 1983 yılında Türkiye ile Irak arasında “Sınır Güvenliği ve İşbirliği Antlaşması” imzalandı. Antlaşmanın esas amacı Türkiye’nin sınırları içerisinde işlenen terör faaliyetlerinin faillerini, Irak sınırından 10 kilometre içeriye kadar takip edebilmekti. Antlaşmadan sonra Türk askeri, Türkiye sınırları içerisinde terör faaliyetini gerçekleştirip kaçmaya çalışan teröristleri, Irak sınırından 10 kilometre içeriye kadar takip etmeye başladı. Bu süreç daha sonra Türk askerinin Irak sınırında stratejik noktalara yerleşmesi şeklinde gelişti. 2000’li yıllarda Suriye iç savaşının patlak vermesiyle birlikte Türkiye’nin sınır güvenliği ciddi anlamda tehdit edildi. Sınırın öte yanından atılan roketler Türk kentlerini vurdu. Onlarca masum sivil hayatını kaybetti. Türkiye duruma daha fazla seyirci kalamadı. Devlet, terör örgütlerini kendi sınırlarına girmeden, sınır ötesinde yok etme kararı aldı. Roketleri engellemek için cepheyi ileri taşımak gerekiyordu. 15 Temmuz darbe girişiminden yaklaşık 40 gün sonra 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlattı. Harekâtı’n temelde iki amacı vardı. Birincisi terör örgütlerini Türkiye sınırlarından olabildiğince uzaklaştırmak. İkincisi Suriye’den gelen göç dalgasını kontrol altına almak. Daha sonra Fırat Kalkanı Harekâtı sırasıyla Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtı ile devam etti. Çok gündeme gelmese de bunları Kararlılık ve Pençe Harekâtları izledi. Türkiye kendi sınırlarında bunları yaparken Libya, Somali ve Katar’da askeri seçenekleri kullanmaktan hiç çekinmedi. Aslında Türkiye ne Osmanlı hayalleri kuruyor ne de yayılmacı bir politika izliyor. Türkiye, sınır tehdidini savuşturmak ve bölgesinde nüfuzunu güçlendirmek istiyor. Bunu yaparken de kamu diplomasisini çok radikal yürütüyor. Kimi devletleri düşman kimi devletleri dost gösteriyor. İsrail ve Katar bunun çok açık örneği. Elbette binlerce yıllık devlet geleneğine sahip Türkiye Cumhuriyeti Devleti, diplomaside ebedi dost ve ebedi düşman olmayacağını gayet iyi biliyordur. Katar ile Körfez’de, Libya ile Kuzey Afrika’da ve Somali ile Afrika Boynuzu’nda nüfuzu güçlendirmek; Türkiye için hayati önemi haiz. Bu nüfuzu güçlendirmenin bir yolu mevzubahis devletlere maddi yardımda bulunmaktan geçiyor. Türkiye mevzubahis devletlerin borçlarını ödeme seçeneğini devreye sokarak bu ülkelerde nüfuz elde etmeyi amaçlıyor olabilir. Peki ama neden nüfuzumuzu güçlendirmek bu kadar önemli? Doğu Akdeniz’de güçlü bir Türkiye ancak Libya, İsrail ve Mısır ile iyi ilişkilere bağlı. İsrail ile ilişkileri düzeltmek için Katar ciddi bir aktör olabilir.     Nihayetinde Türkiye, Doğu Akdeniz’de Yunanistan faktörünü zayıflatıp elini güçlendirmek için Yunanistan’a yakın kimi ülkelere zorlayıcı diplomasi uyguladı. Bunu yaparken tankın namlusunu göstermekten de geri durmadı. Libya’daki darbeci Hafter’e karşı askeri seçeneklerin kullanılması bu duruma çok açık bir örnek. Ayrıca borcu ödenen ülkelerin gelişmemiş ülkeler olduğunu ve bir kısmının halen daha sömürü altında olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda Türkiye; bu ülkelerde nüfuzunu güçlendirerek, siyasi anlamda bölgesindeki gücünü dünya eksenine yaymayı arzuluyor olabilir.  Wordpress'te takip için;  https://siyasetguzar.wordpress.com/2021/02/05/turkiye-neden-baska-devletlerin-borcunu-oduyor-turkiye-osmanli-hayalleri-mi-kuruyor/

 
Toplam blog
: 3
: 121
Kayıt tarihi
: 28.10.17
 
 

Türk Kamu Diplomasisi ve Kamu Yönetimi Üzerine Sözler ..