Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '06

 
Kategori
Psikoloji
 

Dışaylama

Dışaylama
 

Bu yazıda sevgili okurla kendi iç dünyamda gözlemlediğim değişik bir olguyu tanıştırmak istiyorum. Bu olguya "dışaylama" adını verdim, bilemiyorum belki daha güzel bir isim de bulunabilir.

Dışaylamak, kaynağı içten olan bir olgunun dıştan geldiği zannına kapılmak ve farkında olmadan bunun etkisi altında kalmaktır. Kişi, kendi etkisi sonucu ortaya çıkan bir durumun bir başkasının etkisiyle ortaya çıktığını düşünür, öyle ki kendi içinde hissettiği kavramların dış kaynaklı olarak bu şekilde ortaya çıkması onu derinden etkiler ve hatta şaşkınlığa sokar. Bu durumun en büyük yan etkisi ise, söz konusu kişinin bulunduğu halin ayrımında olamayarak çoğu defa kendini bir belirsizliğin ortasında bulmasıdır. Tabi ki bunun en büyük göstergesi de kendini yanlış-artılar (false-positive) şeklinde ortaya koymasıdır.

Konuyu bir miktar örneklerle açalım dilerseniz: Örneğin çok yakın bir arkadaşınız var, öyle ki çok özel sırlarınızı bile bu insanla paylaşmaktasınız. Bir gün yine bir muhabbet esnasında ona geçen akşam bir yerde dinlediğiniz eski Kızılderili tarzı bir şarkıyı ne kadar beğendiğinizi söylediniz. Arkadaşınız o esnada bu konuda herhangi bir yorumda bulunmamaktadır çünkü kendisi daha önce bir Kızılderili müziğini hiç bu kadar dikkatli dinlememişti. Aradan birkaç ay geçtikten sonra ve bu konuşmayı tamamıyla unuttuğunuz bir gün, yine aynı arkadaşınızın da bulunduğu bir arkadaş topluluğuyla bir cafe ortamında bir şeyler içtiğinizi düşünelim. Tam da o esnada çok ilginç bir Kızılderili parça çalmaya başlar ve arkadaşınız "ya ne kadar müthiş bir parça, Kızılderili şarkılarına mest oluyorum" diye bir yorum yapar. Siz içinizden "vay be, gerçekten Kızılderili şarkıları insanı etkiliyormuş" diyerek uzun zamandır almayı planladığınız ancak bir türlü paranıza kıyıp alamadığınız albümü satın almaya karar verirsiniz.

Daha farklı bir örnek ise sözgelimi şöyle olabilir: Bilgisayarınıza ilk defa deneyeceğiniz bir güvenlik duvarı (firewall) programı kurdunuz. Bu programı kurduğunuzu bile unuttuğunuz bir gün, kendi e-postalarınızı açmak istediğinizde bunu bir türlü başaramadığınızı gördünüz. Bu durum size ilginç geldi ve siz de e-postalarınızı yerel olarak kaydettiğiniz klasörü açmaya çalıştınız. Ancak açmaya çalıştığınızda bunu bir türlü başaramadığınızı ve hatta klasörün içinin de boş olduğunu fark ettiniz. Birden şoka girdiniz, demek birisi gelip sizin bilgisayarınızı hackledi ve tüm e-postalarınızı da çektikten sonra sildi! Oysa gerçekte sadece güvenlik duvarı tarafından alınan biraz abartılı önlemler neticesinde, kendi kendinizin, o klasöre girmenizi ve içeriğini görmenizi engellemiştiniz.

Eğer hayatımızı bu gözlemin süzgecinden geçirecek olursak, zannediyorum birçoğumuz bu tarz dışaylamaları aldığımız kararların birçoğunda ne kadar sıklıkla kullandığımızı fark ederiz. Bizi etkisi altına alan birçok unsurun aslında gerçek kaynağı yine bizzat kendimiziz. Bunu fark ettiğimiz anda, bizi etkilediğini düşünüp kendisini örnek aldığımız ve bazen gözü kapalı olarak takip ettiğimiz insan ve sistemleri gerçek anlamda kendimizin beslediğini anlarız. Bu noktada bireysel bu olgunun sosyolojik ve toplumsal bir yönünün de olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Dışaylama, bir olgunun, kendini kaynaklık eden kişiye biraz değişmiş veya kamufle olmuş şekilde yeniden gelerek onu şaşırtma ve etkisi altına almasıdır. Bu açıdan dışaylamanın şaşkınlığa düşürme, belirsizlik ortamına sürükleme ve yanlış-artılarla dolu yanılgılı algılamalara neden olma gibi özelliklerinden söz etmek mümkündür. Tabi bu aşamada -ilk örnekte de imalı olarak dile getirdiğimiz gibi- içeyleme isimli bir karşıt-kavramdan da söz etmemiz mümkündür; yani kişi, dış kaynaklı bir bilginin nereden geldiğini unutur ve o saptamanın tek kaynağının kendisi olduğuna inanır. Ardından da kendi öğrendiği bu yorumu tekrar o yorumun kaynağı olan kişiye öğretmeye ve anlatmaya çalışır.

Kendi içimizde çalıştırdığımız bu mekanizmayı çözümledikçe, kahve falı ve tarot gibi sanal (kuruntu) gerçekliklerin neden bu kadar revaçta olduğunu ve insanları kendine bağladığını daha net anlarız. Kendi içimizde yaşattığımız ancak bir türlü kendimize itiraf edip dile getiremediğimiz bir konuyu, ‘dışarıdan’ gelen bir mesajla duymanın mutluluğudur bu. Eğer bu mesaj bize bir kahve falıyla değil de bir insanın eliyle gelirse, o kişi bizim delicesine bağlandığımız liderimiz ve kurtarıcımız (eğer karşı cins ise delicesine bağlandığımız aşkımız) olacaktır.

Aslında dış dünya, bizim kendi iç aynamızın yansımasından ibarettir. Kendimize karşı dürüst oldukça, o aynanın rengi de şeffaflaşır; aksi halde kendi yansımamızın yanılsamasına kapılmamız kaçınılmazdır.

 
Toplam blog
: 72
: 1949
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Yazar 1975 Ankara doğumludur. Monterey Postgraduate School / California'da bilgisayar bilimi dalı..