- Kategori
- Gezi - Tatil
Diyarbakır'a Yolculuk ve Gazi Köşkünde (4)
Diyarbakır'da tarihi Ulu Camii'den bir görünüş.
Diyarbakır’ı gezerken Mardin Kapı’dan aşağıya doğru inerken Eysel bahçeleri ve biraz ilerde sağda karşı ki tepede Gazi Köşkü görünüyor. Biraz daha aşağıya inince Dicle’yi yılardan beri sevgiyle,saygıyla kucaklayan ve onunla dertleşen On gözlü kara köprü, Silvan Köprüsü veya Dicle Köprüsü ile karşılaşırsınız. Dicle Köprüsü’nün derdi, çilesi bitmez. Günler, aylar sonra Fırat’la kucaklaşıyor ve Şatularap adını alıyor. Mezopotamya dinilen verimli topraklar buralarda çiçekler açıyor.
Biz şimdilik Gazi Köşküne dönelim. Gazi Köşkü’nün çok derinlere giden ayrı bir öyküsü vardır. Bu konuda geniş bilgi almak isteyenlerin Şeyhmus Diken‘in “ Sırlarını Surlarına Fısıldayan Şehir: DİYARBAKIR “ kitabına bakmalarını öneririm. (İletişim Yayınları – İstanbul) Özetle Diyarbakırlı gazeteci yazar Şeyhmus Diken şunları yazıyor:
Asıl adı Semanoğlu Köşkü olan ‘Gazi Köşkü’ adlı yapı, 15.yy Akkoyunlular tarafından yaptırılmış ve 1. Dünya Savaşı’nda da karargah olarak kullanılmış. DİYARBAKIR - Mardin Kapısının dışında Dicle Köprüsü’nün batı yamacında bulunan köşk, 15.yy’da Akkoyunlular tarafından yapılmış. Asıl adı Semaoğlu Köşkü olan yapı, Dicle Nehri, Hevsel Bahçeleri, Kırklar Dağı ve On Gözlü Köprü manzarasıyla görülmeye değer eşsiz güzellikte olan bir mekan. Günümüzde müze olarak kullanılan köşkte, Atatürk’e ait eşyalar, belgeler ve fotoğraflar sergileniyor. Gezi ve piknik alanı olarak da misafirlerini ağırlayan köşkte, insana huzur veren bir hava hakim.
FAHRİ HEMŞEHRİ ATATÜRK
Atatürk, Çanakkale Savaşından sonra 1916 yılı şubat ayı sonlarında 16. Kolordu Komutanı olarak Doğu Cephesinde görevlendirilmiş ve 14 Mart 1916 günü Kolordu Karargahı olan Diyarbakır’a gelmiş. Diyarbakır surlarının dışındaki Semanoğlu Köşkü Atatürk’e verilmiş. Atatürk 1917 tarihine kadar bu köşkte kalmış.
1917 yılı mart ayında 2. Ordu Komutanı olarak Diyarbakır’a tekrar gelen Atatürk, bu kez Mardin Kapı dışındaki Pamuk Köşkünde kalmış. Diyarbakır Belediyesi 5 Nisan 1926 günü aldığı bir kararla Atatürk’ü fahri hemşehrileri olarak seçmiş ve Diyarbakır’a ilk gelişlerinde kaldığı Semanoğlu köşkünü kendisine hediye etmiş. Köşk o günden sonra Atatürk Köşkü olarak tanınmış.
Tarih 1917 ve mevsim tatlı bir ilkbahardır. Cumhuriyetimizin kurucuzu Gazi M. Kemal Paşa 2. Ordu Komutanı olarak Diyarbekir’e atanmıştır. Sonradan kendisine armağan edilen bu seman Köşkü Gazi Köşkü adı ile anılmaya başlamıştır. O yıllarda Diyarbekir’de genç bir türkücü olan Celal Güzelses’in söylediği Türküler M. Kemal Paşa’nın kulağına kadar gelir ve hoşuna da gider.” Bu genci yanıma getirin” der. Diyarbekirli Celal Bey Paşa’nın yanına gelir. Birlikte sohbet ederler. O Yıllarda Celal Bey hem okul okuyor ve hem de sesi güzel olduğu için Ulu Camii de müezzinlikte yapıyor. M. Kemal Paşa bir ara şöyle der: “ Sende bu ses dolduktan sonra okul okuman zor, ama musikide ciddi bir geleceğin var “ der.
Aradan 15 yıl geçtikten sonra arkadaş ve yakınlarının isteği üzerine plak yapmak üzere Celal Bey İstanbul’a gelir. Bir plak şirketiyle anlaşır. Plak şirketinin adı “ Sahibinin Sesi” Plak şirketidir. Plaktaki ilk şarkı:
“ Ben şehidi badeyim, dostlar demim yâd eyleyin,
Kabrimi meyhane enkazıyla bünyâd eyleyin
Kabrime kandil için bir köhne sager vakfedin
Şule-i nur yanakları buhur şad ayleyin
Neyle meyle bir alay-ı mahbup ile her dem gelin
Bezm-i cemâlini kabrimde mutad eyleyin “ ( 1 )
Tabi bu şarkıdan sonra Celal Beyin ünlü “YAŞ DESTANI” da yer alıyor. M. Kemal Paşa o yıllarda ( 1932 ) de İstanbul Dolmabahçe Saray’ında bulunuyor. Aradan bir hayli zaman geçmiştir. Arkadaşlarının isteği üzerine bir akşam yemeğinde Celal Beyi ‘de davet ediyorlar. Celal Bey yeni yılda çıkardığı plakla birlikte geliyor.
Sözü fazla uzatmadan Celal Bey’in “ Sahibinin Sesi “ adlı plağında okuduğu “ YAŞ DESTANI’NI aynen sunuyorum.
Mevlam bir insana çocuk verince
Bahçede bitmiş fidana benzer
Büyüyüpte bir yaşına girince
Sanki kokulu güldana benzer
İkisinde serhoş gibi dolaşır
Üç yaşında her nesneye ulaşır
Dört yaşında gördüğüne sataşır
Beş yaşında kaşlar kemane benzer
Altısında kendi söyler düşünü
Yedisinde değiştirir dişini
Sekizinde bahta koyar işini
Dokuzunda taze bostana benzer
Bir güzel ki on yaşına girince
Gonca güldür henüz yeni açılır
On birinde gonca diye koklarlar
On ikide elma diye saklarlar
Onüçünde Cevr’u cefa çekerler
Ondördünde hamre şekere benzer
Onbeşinde güzelliğin çağdır
Onaltıda gören aklın dağıdır
Onyedide göğsü cennet bağıdır
Uzanır kameti selviye benzer
Onsekizde hiemartırır zarını
Ondokuzda terkeylemiş arını
Zincirinden kopmuş arslana benzer
Yirmi beşten sonra bıyıkları burulur
Otuzunda akan sular durulur
Otuz beşte tüm günahlar sorulur
Yarana karışmış irfana benzer
Kırk yaşında gazel dökülür bağlar
Kırkbeşinde tüm günahların ağlar
Ellisinde insanlara bel bağlar
Dağ başına çökmüş dumana benzer
Ellibeşte sızı iner dizine
Altmışında duman çöker gözüne
Altmış beşte hiç bakılmaz yüzüne
Ahireti gözetir süphane benzer
Altmışbeşten sonra beller bükülür
Bütün damarlarından kanlar çekilir
Gel gel diye toprak onu çağırır
Geldi geçti ömrüm yalana benzer
Diyarbekirli Celal Bey bunları dikkatle okuduktan sonra M. Kemal Paşa’nın dikkatlerini çeker. Celal Bey’e hitaben aynen şöyle der:” Sen Diyarbekir’ deki köşkte türkü söyleyen çocuktun. Seni hatırladım “ der..Ne iş yaptığını sorar. Okul durumunu da ihmal etmez. Celal Bey özel idare de çalıştığını ve musikinin hep bir adım önde gittiğini, okuldan geri kaldığını “ ifade eder. Paşa adeta üzülür. Onun İstanbul’da kalmasını ve ona bir yerde iş vereceğini söylerse de Celal Bey pek ikna olmaz.
Celal Bey Dolmabahçe Sarayı’nın kapısından ayrılırken özel kalem görevlisi, Celal Bey’e hitaben sorar:
Celal Bey de hitaben şunları söyler:
” Tek başıma kalsam, Şah-ı devrane kul olsam,
Viran olası hanede evlad-u ayal var“ der.
Ve İstanbul’da kalmaz.( 2 )
1934 de soyadı kanunu çıktıktan sonra “ Güzelses” soyadını alır. Bundan sonra Celal Güzelses ve hatta şark bülbülü diye anılIr. Celal Güzelses Diyarbakır’ın en ünlü camilerinden olan Ulu Camide Kur’an-ı Kerimi ve ilahi güzel sesiyle okuduğunu söyleyenler vardır.
Celal Güzelses'i saygıyla ve rahmetle anıyorum. Mekanı cennet olsun. Bana bu fırsatı veren değerli dost Kadri Kanpak'a da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Abdülkadir GÜLER
14.12.2017- SÖKE