Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '10

 
Kategori
Bilim
 

Doğanın bilinci ve faydalı yönde mutasyonlar

Doğanın bilinci ve faydalı yönde mutasyonlar
 

MB’de video ekli bir yazı okudum. Aslında 10 satır tutmayan yazı bir blog sayılmazdı. Yazıyı yazmaktaki amacın videoyu kakalamak olduğu görülüyordu. Videoyu izlediğimde şunları gördüm. Haber Türk’te Yiğit Bulut’un ‘konuğu’ iki evrimci konuşmak istiyor ama sürekli lafları kesilip konuşturulmuyor, Yiğit Bulut evrimcileri paylıyor, bu arada cımbızla çekilen sözler, önünü ve arkasını dikkate almadan bir kahkaha efekti ile birlikte veriliyor. Evrimci doğal seçilimden söz ediyor. Yiğit Bulut, “Yani siz şimdi doğanın bilinçi olduğunu mu savunuyorsunuz?” diyor.


Bunlardan başka İngiliz evrimci Richard Dawkins ile bir ropörtaj mizanseni var. Röportajı yapan kişi soruyor: “Sayın Bay Dawkins, bana bir tane yararlı mutasyon söyleyebilir misiniz?” Dawkins, düşünüp de sanki bulamıyormuş gibi havalara bakıyor, konuşmuyor. Ama röportajdan başka görüntü yok. Üstelik iki kişi hiçbir zaman aynı karede görünmüyorlar. Bu röportaj belki hiç yapılmadı, belki yapıldı ama bu soru ona sorulmadı. Çünkü benim gibi biri bile sorunun cevabını biliyor.


Bazı ters hareketler bazen konuların daha iyi anlaşılabilmesi için sebep oluyor. Şimdi akıllı tasarımcıların bu demagojik tavırları bir tarafa bırakıp soruları yanıtlamaya çalışayım.


Doğal seçilimden söz ederken doğanın bilincine atlamak iki şeyin belirtisidir. Birincisi, kişi evrim teorisinden hiçbir şey anlamamıştır. İkincisi eğer kişi bu işi anladığı halde yapıyorsa bir art niyet söz konusudur.


Doğanın bilinci kesinlikle yoktur ama doğal seçilim vardır. Doğa kendi şartlarına göre içinde yaşatacağı canlıların yapısını seçer. Doğanın bilinci yoktur ama iklim şartları vardır, kimyasal ve fiziksel değişiklikler vardır, bir maddenin çok veya az olması vardır ve bütün bunlar canlının varlığını ve hayatta kalabilme durumunu etkilerler. Örnek olarak, havadaki oksijenin oranı, insanın kanındaki alyuvarların sayısını etkiler. Peru’nun 2000 metreden yüksek dağlarında yaşayan yerlilerin Adana ovası’nda yaşayan insanların kanında bulunan alyuvarlardan daha çok alyuvarları vardır. Çünkü havadaki kısıtlı oksijeni daha iyi değerlendirmek durumundadırlar. Adanalı hemşehrimiz Peru dağlarına gidecek olursa nefes almakta sıkıntı çeker. Ama bu da bir yere kadardır. Everest Dağı’nın tepesinde oksijen tüpü ve maskesi olmadan yaşamak mümkün değildir. Oksijensiz ortamlarda yalnız oksijensiz solunum yapan canlıların yaşama şansı vardır. Doğa şartları her yerde, her ortamda değişir.


Doğal seçilimin farklı biçimleri vardır ve her zaman görmek mümkündür. Doğal seçilimin asıl sebebi nüfusun fazla olmasıdır. Örneğin bir köpeğin altı tane yavrusu olsa, doğuşlarından itibaren annenin memesine ulaşma konusunda yavrular arasında bir rekabet olacaktır. Bu rekabette iri yarı olan köpek yavrusu zayıf olan yavruya baskın çıkacak ve o memeden daha çok yararlanacaktır. Böylece başlangıçtan aralarında çok fazla olmayan farklılık giderek büyüyecek ve zayıf olanın ölmesine sebep olacaktır. Bu arada köpeğin altı yavrusu olur. Belki tek olsaydı ona daha iyi bakabilir, daha iyi besleyebilirdi. Peki içlerinden bazıları ölecekse neden altı tane? Köpek hangi yavrusunun iyi olacağını önceden nasıl bilsin? Ya doğacak tek yavrusu zayıfsa, hastalıklıysa? O zaman soyu devam etmezdi. Bunun yerine altı yavru doğurup içinden iyi olanı yaşatmak soyun devamı için daha akıllı bir çözüm olurdu. Burada akıl derken doğanın aklından söz etmiyorum. Burada akıl doğanın canlılara dayattığı doğa şartlarıdır. Köpek, köpek haline gelene kadar o kadar türlü yollardan geçmiştir ki soyunu devam ettirebilmek için bir batında altı yavru doğurup içlerinden güçlü olanlarının yaşamasını sağlamak uygun ve geçerli olmuştur. Eğer köpek bu özelliği kazanamamış olsaydı zaten şimdi olmazdı. Tarih boyunca yok olan türler kervanına katılırdı.


Gelelim Richard Dawkins’e. Bu videoyu daha önce HY’nin CD’lerinden izlemiştim. Yine sadece bu kadar görüntü vardı. Ama soruyu ciddiye alaılm ve yanıtlayalım. Aslında bu dogmacılarla evrimcilerin canlılığa bakış farklılığından kaynaklanıyor. Dogmacılara göre insan, insan olarak yaratılmıştır. Ama evrimcilere göre insan şimdiki durumuna mutasyonlarla gelmiştir. Çevremiz tümüyle yararlı mutasyonlarla doludur.canlılar üzerinde gözün gördüğü her şey mutasyondur. İnsanların ve primatların başparmaklarını diğer parmaklarının ucuna değirebilme yeteneği yararlı bir mutasyondur. Gözlerin iki yandan öne doğru gelerek evrilmesi yararlı bir mutasyondur. Dik yürümeye başlamak birçok bakımdan (konuşma yeteneği, ellerin serbest kalması vs.) yararlı bir mutasyondur. Köstebeklerin gözlerinin yok olması, balinaların, yunusların kollarının ve kuyruklarının yüzmeye elverişli hale gelmesi iyi yönde bir mutasyondur. Bir değişiklik canlının hayatta kalmasına yarar sağlıyorsa, o iyi bir mutasyondur. Çevremizde görülen iyi mutasyonlar saymakla bitmez. Ancak burada bu kadar örnek verebiliyorum.


Dogmacıların iddiasına göre mutasyonlar hiçbir zaman iyi sonuç vermezler. Bir kere ister istemez, iyi veya kötü yönde olsun, dogmacılar mutasyonun varlığını kabul ediyorlar. Şurası da bir gerçektir. Mutasyonların büyük çoğunluğu kötü yöndedir. Kötü mutasyona uğrayanları göremeyiz, çünkü doğa şartlarına dayanamayıp yok olur, giderler. İyi yönde olan mutasyonun kötülere olan oranı belki %1 bile değildir. Ancak gözden –isteyerek- kaçırılan bir şey var:


Doğa şartları iyi mutasyonu seçer! Bir bilinci olduğu için değil, şartları öyle olduğu için. Biraz önce küçük ve iri köpek yavrularından söz etmedik mi? Kim canlı kalıyor? Kandaki alyuvar sayısından söz etmedik mi? Kim nefes alabiliyor? Oksijensiz ortamda kim yaşayabiliyor?


Dogmacıların bir türlü anlamadıkları veya anlamak istemedikleri şey budur.


Eklenmesi gereken bir nokta daha var. Mutasyonlar duruma göre yararlı, ne yararlı, ne zararlı ve zararlı olabilir. İki örnek vereceğim. Yabani buğday tohumlarını toprağa döker. Bu onun yeniden üreyebilmesi için iyi bir harekettir. Ama içlerinden tohumlarını dökemeyenler olabilir. İnsan işin içine girmeseydi tohumlarını dökemeyenler döl veremeyeceği için yok olur giderlerdi. İnsan için ise tohumunu dökemeyen buğday değerlidir. Çünkü bu şekilde buğdayı yiyebilme ve biriktirme şansı ortaya çıkar. O yüzden insan yabani buğday içinde tohumunu dökmeyenleri almış ve çoğaltmıştır. Böylece gide gide günümüzde bildiğimiz buğday yetişmiştir. Günümüz buğdayı insan tarafından işlenmese soyunu devam ettiremez. Çünkü tohumunu dökmez.


İkinci örnek kör köstebekler. Bir hayvanın mutasyon sonucu gözlerini kaybetmesi onun soyunun yok olmasına sebep olacak kadar etkili bir farklılıktır. Ama bu canlı hiç yeryüzüne çıkmayan, ışığa ihtiyaç duymayan ve sürekli toprakla boğuşan köstebek olursa, bu iyi bir mutasyon olarak değerlendirilebilir. Çünkü böylece toprakla boğuşurken gözünden yaralanma ve mikrop kapma ihtimali ortadan kalkmaktadır. Köstebek gözsüz olarak ‘yaratılmamıştır’. Çünkü gözü olmadığı halde göz çukurları vardır. Köstebek mutasyon sonucu bu duruma gelmiştir.


Size son bir haber:


Akıllı Tasarım düşüncesini ortaya atan biyolog Michael J. Behe, yazdığı son kitapta evrim teorisinin neredeyse tamamını kabul etmiş. Kitabın adı: Edge of Evolution: Search for the Limits of Darwinism (Evrimin ucu: Darwinizmin Sınırlarının Araştırılması). Aşağıda kitabın tanıtımının olduğu bir bağlantı var.


http://www.powells.com/review/2007_06_14

Bu kitapta evrim teorisinin ortaya koyduğu neredeyse her şey kabul ediliyor. Doğal seçilim, dünyanın 4, 5 milyar yıl yaşında olduğu, canlıların evrim geçirmesi, mutasyon, maymunlarla insanların ortak atadan gelmesi. Bunların üzerine bir tek şey ekleniyor. Tanrı’yı ‘Büyük Mutasyoncu’ (The Great Mutator) olarak tanımlıyor. Yani ona göre mutasyon da var ama bunu Tanrı yapıyor ve yönlendiriyor.


Tutunacak dalların sayısı gittikçe azalıyor. Bakalım daha neler göreceğiz.

 
Toplam blog
: 125
: 6625
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

İstanbul 1980 doğumluyum. Yüksekokul mezunuyum. İstanbul'da oturuyorum. Dünya ve çevre hakkında düşü..