Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '21

 
Kategori
Güncel
 

DOĞRU YANLIŞLAR

Bir nesnenin ya bir şeyin ismi, nesnenin gösterdiği becerileri göstermesiyle, aynı özellikleri ortaya dökmesiyle değerlendirilir. Sucuk diye aldığınız bir ürünün içeriğinde yazılanların içinde de olduğuna hükmedilir. Neler vardır sucuğun etiketinde; son kullanım tarihi, üretim yeri tarihi, içeriğindeki et, baharat türleri vardır.  Elbette insan nesne değildir. Ancak insanın da işe alınırken, işe verdiği özgeçmişine bakarlar. Yani ehliyetli olmak yetmez, araba kullanabiliyor olmak da gerekir. Bir bakkal, bir market, bir atölye kendi ihtiyacı olan elemanı seçerken nasıl itina gösterir bir düşünün!

Bir işyerine çalışmak için müracaat eden bir çalışan adayı, sabıka kaydı, askerlikle ilişkisinin olup olmadığı, istenen özelliklere uygun olmadığını anlamak için deneme süresi gibi bir sürü iç denetimden sonra işe başlayabilir. Belgesinin olması neticede o işe hemen alınacağını göstermez, daha önceki çalıştığı yerlerden referansları kontrol edilir. Verdiği bilgiler doğru mu, yanlış mı diye birçok araştırma yapılır. Sağlık raporu da yapacağı işe uygun olup olmadığını anlamak için uygunluk kontrolü yapmak için kullanılır. Aslında herkesin bildiği konuları anlatıyorum; burada formal eğitimden ziyade insan sarrafı olmak dediğimiz tecrübe ya da hayat mektebinden sertifikasını alanlar bunları zaten ziyadesiyle bilirler.

Belge ve bilgilerden başka kontrol edilmesi mümkün olmayan konular vardır, geçmiş öncesi zamanlar ve dini konular da bunların başında gelir. Neticede 18’inci, 1’inci asra gidemezsiniz. Aynı şekilde İslam öncesi Arap toplumlarının kızlarını diri diri toprağa gömüp gömmediklerinden emin olmak zordur. Olayları yerinde görmek gibi bir imkânınız yoktur. Cennet ve cehennemin de kaç derece olduğu konusunu bilmek biz sıradanlar için mümkün değildir! Ancak zamanında Cennet’e gitmiş ve gelmiş birisini bulacaksınız ya da imkânınız varsa siz bizzat kendiniz ölüp de dirileceksiniz (başkası olmaz) ki iyice emin olacaksınız. Bunlar inanma ya da inanmama ile ilgili sorunlardır. Ancak bir hareket saçma olduğu halde milyonlarca insan onu yapıyorsa milyonlarca insanın aynı anda bir hareketi yapması saçma olduğu gerçeğini değiştirmez. Aslında insan ve insanlığa dair sorunlar da burada düğümleniyor. İnanmak, inanmamak, diğerine inanmak, güçlünün yanında yer almak, haklı olduğunu düşündüğünün yanında olmak, haksız ancak güçlü olduğu için o grubun yanında olmak. Beyin faaliyetleri tam olan bir insan için aslında birçok durum içinden çıkılmaz halde ve karmakarışıktır. Misal canlıların en akıllısı en medenisi insan kadar engelli dünyaya getiren bir canlı türü daha yoktur. Bu sorgulanmaz. Tamamen doğru olduğu kabul edilen din, gelenek, örf vs. takip edilir ancak durum asla değişmez. O zaman insanın düşünmesi lazım ki İslam da Kuran’da her ne kadar bize Arapça okutulması tavsiye edilse de onun melodisi, yumuşaklığı, huzur verici yapısı değil içindeki mesajlarıdır ki bir makineyi imal edenden dahi bir kullanma talimatı isteyen bizler bu talimatnamenin yabancı dilde olması durunda nasıl ki eksiksiz anlamak için onu iş bilen birine, bir uzmana tercüme ettiriyorsak mesajları da tam ve eksiksiz olarak bu dünyada yaşama dair bir rehber diye kabul edilen kitapların da tam anlamıyla tercüme ettirilmemesi anlamsızdır. Her zaman yanında rehber bulamayabilirsin ancak yanında tam olarak çevrilmiş bir kitap, kullanma kılavuzu varsa makineyi durdurur, tekrar çalıştırır, bozulduğunda tamir edebilirsin. “Ben size şah damarınızdan daha yakınım, kullarımla arama hiç kimse giremez” buyuran Allah’ın buyruklarına, ayetlerine zıt bir tutum almak, emirlerine karşı gelmek manasında da gelir ki bu durum inanlar için hiç de iç açıcı bir duruma işaret etmez. Ne yapmalı?

Tarih de din gibidir, her ikisinde de yanlış yönlendirilirsen gereksiz düşmanlar kazanırsın, bir sürü musibetle sonuçlanan bir hayat yaşarız ki bu bize doğru sunulmayan bilgilerden ötürü müdür yoksa bizi kullanan, yanlış bilgilendirme yapmak suretiyle bizi yanıltan insanlara inandığımız için suçlu muyuz? Suçlu değilsek de sonuç değişmez. Hayatımız her defasında eğer verilen bilgiler yanlışsa, yanlıysa bizi biz yapmaktan öte başka bir şeye çevirir. Bu durumda bizler bizi kullananların oyuncağına, eğlence aracına veya kobay faresine dönmüş oluruz. Herkesin yaşadığı hayatı ara sıra düşünmek için özel bir zaman ayırması yararına olabilir. İnsanca yaşamak için her insanın birkaç fırsatı olabilir, olmalıdır.

Bazı sohbetlerde dostlarım söylüyor: ütopik eserlerde dünyada tüm kitapların yakıldığını insanların sahte olduğundan emin olduğu bilgileri yok etmesi üzerine birçok eser varmış. Bense bu eserlere tam olarak katılamıyorum her yazar neden yanlış yazsın? Ortama göre konuşanlar da vardır, o zamanın emirinin isteklerine meydan okuyan ve "İmam Azam Ebu Hanife’nin" idama götürülmesi durumunda dahi dönmemesi durumunu nereye koyacağız? Güçlünün gölgesine sığınıp, zayıfları ezen, sömürenler her zaman çokça olmuştur. Doğruları her zaman bir bütünde bulmak elbette zordur, elbette yazanlar her zaman doğruyu yazdıklarını söylerler. Günümüzde mevcut konjonktürde dünyayı sömüren her şeyi neredeyse kontrol eden, mafya görünümlü devletler ki bunlar ellerine en çok masum insanın kanı bulaşanlardan oluşan 1’inci ve 2’nci Dünya Savaşlarını düşünün; medeniyet diye sunuluyor buna gülmemek elde değil!

 

*

**

 

Herkesin kendince bir fikri var; kimlerin kimlerden etkilendiğini bilemem ama şunu biliyorum ki nasıl ki beden dengesiz beslendiğinde yalpalıyorsa, zihin de dengesiz beslendiğinde yalpalıyor. Elbette bu yalpalamayı yalpaladığını bilen düzeltebilir ancak ne yazık günümüz şartlarında yalpaladığı halde bu durumdan yalpalaması karşılığında yüksek kazanç sağlıyorsa, doğru yolda gidenler dahi bir zaman sonra acaba biz mi yanlış yolda yürüyoruz diye düşünüyor. Algıda toptan bozulma olduğunda, İngilizce bilen bilim adamı, Fransızca bilen elit, Arapça bilen Müslüman oluyor.  Tamam, da sen dünyaya ne katıyorsun? Kanallar içeriden dışarıya mı akıyor, kanallar dışarıya mı akıyor?

Fikirleri güzel sunumları mükemmel de matematiksel veriler ne diyor? Modern bilim ne yazık ki bilimlerin birbiriyle bağını kesmekle kalmadı, seri üretim mantığı çerçevesinde insanların birbirinin yaptığı işten haberdar olmadığı insanları uzman, düşünür diye ortaya çıkardı ancak zorunlu eğitim, modern üniversite olmadan dünyadaki filozofların ürettikleri ile günümüz düşünürlerinin ürettikleri arasında dağlar kadar fark vardır. Bir “İbni Sina’nın” yaşadığı yüzyılı, Farabi’yi, Aristo’nun yaşadığı devirleri ve imkânsızlıkları bir düşünün. Standart bir eğitim yoktu, hoca yoktu, kaynak yoktu. Var olanlar eksikti. Var olan şeyse şuydu. Merak vardı, bilgiyi arayanın neyi aradığını bildiği bilinçli olarak arayış vardır.

Fikir sahipleri eğer bir menfaat sağlamak bundan kazanç sağlamak için bunu yazabilir, söyleyebilir, yayabilirler. Güzel de kazanç sağlamışlardır. Bu fikir sahiplerini kim suçlayabilir? Öte yandan gerçekten öyle biliyorlardır, yanlış söylerler ama yanlış söylediklerinin gerçekten farkında değildirler. Bunların düşünceleri, yaptıkları da takipçilerine zarar verir. Zarar gören çekilir. Kendi mantığından süzgecinden geçirmeden, doğrulamadan kabul ederek zararlı çıkanlar hiçbir zaman zararın farkında varmayabilirler. Herkes bir şekilde eğitimli insanın ne kadar iyi olduğunu söylüyor. Elbette bunun aksini kim nasıl ve ne hakla söyleyebilir. Özünde insan taraf yapılmak suretiyle bir kanala yerleştirilen su damlacıkları gibi istenen kanala doğru akıyorsa ve o kanal sahibi aslında sizin suyunuzu gücüyle ve aklıyla kendi barajında topluyorsa bu kanaldaki sudan size ne? Gökten yağdı, sizin topraklarınıza düştü, başka biri akıl etti ve onu kendi kanalında topladı ve şimdi de kendi barajına götürüp kendi mısırını, patatesini, fasulyesini sulayacak ve o üründen size asla vermeyeceği gibi sizin ondan zorla alma imkânınız da yok, sizin arazinizden toplanan suyun sizin arazinizi sulamaması, size hiçbir faydası olmadığı gibi bir arazinizi çamur etmesine ne demeli? Aslında devşirilmiş aydınlardan, etki altında kalmış kendi toplumuna faydası olduğunu zanneden ancak gerçekte içerideki gelir kaynaklarını dışarıya akıtan ve bununla övünen insanın durumu “sizin bahçenizde beslenip, sizin baktığınız, komşunun kümesine yumurtasını bırakan tavuk” misali sanırım oldukça uygun olur. Yaptığı matematiksel ve mantıksal deneylerle bunu sağlayan, uygulayan akıllı girişimcilere kim ne diyebilir?

Hayatın her aşamasında olmak herkes için önemlidir. Asla şu kötü, şu iyi şeklinde kesin kural koymak yerine neden sonuç bağlamında değerlendirme yapmak fikrine güvenen herkesin yapması gereken davranış şeklidir. Özünde gelişmek, geliştirmek olan iyi niyetli insanlar baştan yanlış, baştan doğru nitelemesinde bulunurlarsa görmeleri gereken çoğu şeyi kaçırmış olurlar ki asıl mesajlar çoğu zaman doğadaki dengede gizlidir. Onu okumak için okuma yazmak bilmek gerekmez. Eskiden çok farklı insanlar birbirlerini tanıyabiliyorlardı. Köyde çapa yapıp, hayvan bakıyorlar, sonra şehirde okuyanlar şehrine ve semtine göre kendilerini ortama yabancı hissetseler de hayat şekilleri arasındaki bağlar hiçbir zaman bu denli kopmamış, zenginler çok daha zengin, fakirler çok daha zengin hale gelmiş, mahalleler değil artık şehirler de tamamen değiştiğinden ortak etkileşim, farklı şeylerden beynin beslenmesi günden güne azalıyor. Aynı şehirde yaşayan insanlar şimdi farklı ülkelerde yaşamaktalar.

Dengeli fikri bir hayat inşa etmek, taraftarlık, taraf olanların baştan ak ve kara olarak çizdiği toplumlarda her zaman imkânsıza yakın olmuştur. Ak, karanın zıddıdır, başka kimliğe ihtiyacı yoktur. Ak cephe kara cephe değil bir beyin bundan binlerce yıl öncesinde olduğu gibi dengeli beslenir ve gerçek hayatla bağlarını koparmadığı, zıtların ihtişamlı dengesinden ilham aldığı sürece anlamlıdır ve birbirini çoğaltmaya muktedirdir. Bizim birbirini alt etmeye, birbirini yok etmeye değil birbirini güçlendiren bağlara ihtiyacımız vardır.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..