- Kategori
- Güncel
Doğum sancıları çeken Kuzey Irak doğurmak üzere...

Alsa iyi olmaz mı?
DOĞACAK ÇOCUĞUN ADI, "TÜRKİYE - KUZEY IRAK FEDERASYONU" OLABİLİR Mİ?
Başlarken...
2007 yılında bu konuda bir blog yazdım...
2009 yılında, gelişen yeni durumları göz önünde tutarak, aynı konuda iki blog daha yazdım.
Bir önceki bloğum, yukarıda belirttiğim üç bloğun sonucu olan kısa bir değerlendirmeydi... Doğru ya da yanlış...
Bu yeni bloğuma, önce şu soruyu sormakla başlayalım : "Kuzey Irak, acaba nasıl bir siyasi oluşuma gebe?"
BİZ ŞİMDİ, DOĞUM ÖNCESİ DURUMA BİZ GÖZ ATMAKLA BAŞLAYALIM İŞE...
Merkezi, Brüksel'de bulunan ABD Düşünce Kuruluşu, 2005 yılında hazırladığı bir raporda, Kürt yetkililerin, "Türkiye'ye katılma isteği"ne dikkat çekmişti... Hazırlanan raporda, dolaylı olarak da Türkiye'nin "Kerkük"e sahip olacağını belirtmişti.
Irak'ın kuzeyindeki Bölgesel Yönetimi'nin, adı açıklanmayan bir yetkilisi de, "Bağımsız olmak hakkımız, fakat bu olmazsa, ben Türkiye ile birlikte olmayı, Irak'la birlikte olmaya tercih ederim... Çünkü Irak demokrat değil, tek çıkar yolumuz, bölgenin, 'Musul Vilayeti' adıyla Türkiye'ye katılması doğrudur" (1) şeklinde bir ifade etmiştir.
Bu ifade, açıkça söylenmese de, bir "Türkiye - Kuzey Irak Federasyonu" düşüncesini taşıyordu. Ancak o zamanlar Türkiye bu isteğe sıcak bakmamıştı... Türkiye'nin sekiz yıl önceki siyasi ve sosyal ortamını şöyle bir hatırlarsak, Türkiye'nin bu tavrını anlayabiliriz...
X X X (2)
ABD Düşünce Kuruluşu'nun, yukarıda sözünü ettiğim raporu, bana 1925 yılında "Milletler Cemiyeti"nin Musul Vilayeti halkının siyasi nabzını yoklamak için bölgeye gönderdiği ve tarafsız ülkelerden seçilmiş üç üyeden oluşan Komisyonu'nun hazırladığı benzer raporu hatırlattı.
Komisyon'a, Türkiye adına Cevat Paşa ve beraberindeki bir uzman eşlik ediyordu.... Komisyon'un bölgeye ulaşmasından itibaren, İngilizlerin ve Irak makamlarının bütün baskılarına rağmen bölge halkı, Komisyon'a eşlik eden Türk Heyeti'ne karşı sevgi gösterilerinde bulunmuşlar ve Türk Yönetimi'ne olan bağlılıklarını ifade emişlerdir.
Komisyon üyeleri, Musul(merkez), Erbil, Süleymaniye ve Kerkük gibi önemli merkezlerde toplum ve kişi olarak da, tek tek yaptıkları incelemelerde sordukları "Türkiye'yi mi istersiniz, Irak'ı mı?" sorusuna bölge halkının çoğu "Türkiye'yi istiyorum" yanıtı vermişlerdir.
Komisyon, bazen 70-80 köyün hep birlikte "Türkiye" dedikleri için daha fazla soru sormaya gerek duymamış ve bölgeden ayrılarak raporunu, bölgede gördükleri ve duydukları doğrultuda hazırlamışlar ve Milletler Cemiyeti'ne sunmuşlardır.
Bütün bu gerçeklere rağmen, Milletler Cemiyeti'ne (O günün Birleşmiş Milletleri) egemen olan İngilizlerin marifetiyle, Üçlü Komisyon'un Raporu etkili olmamış ve Musul(Geniş arazi tanımıyla Kuzey Irak) Misak-ı Milli Sınırları dışında kalmıştır.
X X X
2009 yılında, verdiği ağır zayiatlar nedeniyle PKK Kuzey Irak'a çekilmişti...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2009 yılı içinde bir Bağdat ziyareti yapmıştır... Orada yaptığı görüşmeler, o sırada "Kuzey Irak" konusunda hızlı bir iletişim sürecine girildiği izlenimi vermişti.
Çünkü o sıralarda, genel Irak Yönetimi ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve kişi olarak da, Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani arasında bu denli bir fikir beraberliği oluşmuştu...
Irak Cumhurbaşkanı şöyle diyordu o zamanlar :
"PKK, ya silahları bırakır ya da Irak'tan gider"... Bu net ve kesin bir tavırdı. Bu dönüşü olmayan bir yola girmekti... Çok ciddi bir uyarı idi...
Arkasında ABD desteği olmasaydı Talabani'nin bu tavrı koyması o kadar kolay olmazdı. Çünkü, daha önceki zamanlarda Talabani ve Barzani, Kuzey Irak'ta ABD'nin iki memuru ya da iki taşeronu gibi hareket ediyorlar ve her attıkları adımdan ABD'yi haberdar ediyorlardı...
ABD Düşünce Kuruluşu'nun, 2005 yılında hazırladığı rapor ile 5 yıl sonra Irak Cumhurbaşkanı'nın bu net ve kesin tavrı aslında Türkiye için bir fırsattı...
Benzer bir fırsat da, Körfez Savaşı sırasında çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1993 yılında ABD yetkilileri ile Washington'da yaptığı bir görüşmede, kendisine sorulan bir soruya ; "Kürtlerin devlet kurarak Türkiye'ye bağlanmak isrediğini(3) söylemişti
Zaman geçti ve tarih tekerrür etmek üzere... Sürdürülen "Çözüm ve Barış Süreci", Türkiye ile Kuzey Irak Yönetimi arasındaki olgunlaşan ilişki, öncekilere benzer bir durumu ya da fırsatı ortaya koymuştur.
SONUÇ : Lozan'dan bu yana, Musul Vilayeti'nin(bugünkü Kuzey Irak'ın), Misak-ı Milli Sınırları içine alınması için çok fırsat çıkmış ama Türkiye, doğru ve yanlış çeşitli gerekçelerle bu fırsatlardan yararlanamamıştır(4)
Bu bakımdan çıkan bu fırsat da, hemen bir kenara atılarak bırakılmamalı ve değerlendirilmelidir diye düşünüyorum... Türkiye'nin sınırlarını güneye doğru genişlemesi için bir "Türkiye- Kuzey Irak Federasyonu" bile çekinilmeden tartışılmalıdır....
Bakın, bir yıla yakın bir zamandır hiçbir şehit vermedik... Oğulları askerde olan anneler, babalar, eşler ve çocuklar ve genç nişanlılar, rahat ve huzurlu... Biliyorlar ki omuzlarına bayrak sarılı olarak gönderdikleri askerleri yine aynı şekilde geri dönecekler... Askerlik çağına gelmiş evlatları olan anne ve babalar da, aynı rahatlık ve huzur içindeler.
30 yıldır verilen bu mücadelede ne kazandık be kaybettik... Bunun muhasebesini yapmalıyız...
Artık, omuzlarına aldıkları bayrakla asker ocağına koşan genç fidanlarımızın, aynı bayrağın sardığı cenazesi olarak geri dönmesini istemiyoruz...
Önümüze bir kez daha çıkan bu fırsatı, "Büyük Kürdistan"a giden bir adım olarak değil de, "Büyük Türkiye"ye çıkan bir yol olarak göremez miyiz...?
cdenizkent
_________________ :
(1) Milliyet.com.tr - 9 Temmuz 2009
(2) (X X X.....X X X ) arasındaki kısım ve daha fazla ayrıntılar için, cdenizkent, M Dosyası, Misak-ı Milli ve Musul, İstanbul, 2000, ss. 155-156
(3) Yavuz Gökmen, Özal Yaşasaydı, Ankara, 1994, ss.76-77
(4) Çıkan ve heba edilen bu fırsatların ayrıntıları için, "Musul'un işgaline yaklaşılan durumlar" konusun işlendiği birkaç bloğum ile "Çözüm ve Barış Sürecini" yazı dizim okunabilir.