Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Doğum ve ölüm aynı karede

Doğum ve ölüm aynı karede
 

alıntıdır


Her zaman güzel sahnelere tanık olmuyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu hastanede geçirdiğim uzun saatlerde film izler gibi izledim olanı biteni. Sanki herkes kendisine verilen rolü çalışmış ve sağlam bir kadro ile tiyatro oyunu oynuyor gibiydi.

Trajedi, drama, komedi…  Bir başka deyimle herkes bir türün parçası gibiydi. Hastane koridoru alabildiğine uzun. Etrafa serpiştirilmiş koltuklar var. Her şey belli bir sırayla işleyecek tabii. Sıramızı bekliyoruz.” Bir operasyon geçireceksiniz bir gece öncesinden aç gelmeniz gerek nasıl olur da kahvaltı yapıp gelirsiniz?” diye söyleniyor hemşire yaşlı amcaya.

Kayıt kabul salonu oldukça kalabalık. Sırasını alan gitmekte. O floresan ışıklarını oldum olası sevmem zaten. Havanın kasveti yetmez gibi bir de o düşürür gölgesini üstüme. Bekliyoruz.

Aradan yaklaşık bir buçuk saat geçiyor. Odada doktoru bekliyor birkaç hasta. Diğerleri koridorda.  Karşımızdaki Batman’lı ise oyunun komedi türünde. Esprileriyle hastalara moral olmakta.

Derken bir çığlık yükseliyor aşağıdan, sonra bir daha ve bir daha. Yok böyle bir ses, herkes şaşkın. Üzerinde durmadan geçiştirmeye çalışıyoruz hastaların yanında. Aradan yarım saat geçiyor ve Batman’lı beyefendi olayı öğrenmiş geliyor. “Bir kız babasını kaybetmiş ağlıyor” deyip gayet rahat oturuyor yerine.

Yaklaşık bir on dakika sonra aşağı iniyorum. Hastane kapısı mahşer yeri adeta. Vefat eden merhumun kızı kendini kaybetmiş bir şekilde ağlıyor.

Duramadım geri çıktım.

1. Kattan geçerken çocuk hastalıkları bölümünde birkaç günlük olduğunu tahmin ettiğim bebek kontrol için annesinin kucağında bekliyor. Orada bir sevinç yaşanıyor, gülücükler saçılıyor. Aşağıdaki dram öylesine büyük ki gülemiyorum bile.

Hayatın her karesi ayrı bir film ya da tiyatro sahnesi. Bir baba gitti, bir bebek geldi. Her evde farklı kurgular düzenlendi. Kimi acıyla yoğruluyordu o gün kimi sevinçle yeşeriyordu bir çiçek gibi. En acısı da “sağlığında neler yaptı kim bilir” denmesiydi. Belki doğruydu ama bir kor o kızın yüreğine yer etmişti. Ve şuan bunu sorgulamanın hiç mi hiç sırası değildi.

Saat öğleni geçti, akşam üzerine doğru hastanenin kapısına cenaze arabası geldi. Yakınlardan sadece erkekler kalmış, kız birinin desteğiyle götürülmüştü belli ki.

Bu kadar çabuk muydu? Belki yürüyerek geldiği hastaneden böyle mi gidecekti?

Sorularımda tek bir cevap vardı. Yaşamak böyle bir şeydi. Doğum, ölüm, sevinç ve keder…

Hepsinin aynı çatı altında yaşandığı bugüne başka ne cevap verilebilirdi.

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..