Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Doğurmak ya da doğurmamak

Doğurmak ya da doğurmamak
 

Tik tak tik tak... Biyolojik saatin çalışıyor dedi doktorum yüzünde hain bir sırıtışla. Karar vermek ve harekete geçmek için bir yılın var. Sonra geç olacak, riskler artacak. Hani şu bir türlü uyanamadığınız kabuslar vardır ya sanki onlardan birine sıkışıp kalmış gibi hissettim kendimi. Bu cümleyi bütün kadın arkadaşlarımdan duyar oldum bir süredir. Yaş otuzda ilerlemekte. Yaşıtlarımın neredeyse hepsi çoktan çoluk çocuğa karıştı. Bana soranlara inatla "derin derin düşünüyorum" diye cevap veriyorum. Çok yaman bir çelişkiye saplanıp kaldım anlayacağınız. DOĞURMAK YA DA DOĞURMAMAK.

Evlenmemek için çok direndim. Evlilik kurumunun KURUM olması beni rahatsız etti. Sonra beraber kurumsallaşmayacağımıza inandığım biri çıktı karşıma. Atılacak bir imzanın hayatımızı değiştirmeyeceğine kanaat getirince anneme babama bir kıyak yapayım dedim ve evlendim. Evlenirken çok da eğlendim üstelik. Benden ümidi kesen herkes mutlu oldu. Gelinlik giyildi. Kına gecesi yapıldı. Hopladık zıpladık. Tamam. Evimizin yolunu tuttuk.

Ben herşeyin bu kadarla kalacağını sandım saf saf. Eşim ve ben kendi bildiğimiz gibi yaşamaya devam ederken aynı kalamayacak bir şey olduğu çıktı ortaya. Arkadaşlarımız, ailelerimiz, eş dost seferber olup başladılar tef çalıp aynı türküyü çığırmaya. "Çocuk ne zaman çocuk, hadi artık beklemeyin".

Beni aldı mı bir telaş. İtiraf etmeliyim ki çocukları uzaktan ve kısa sürelerle sevebilenlerdenim. "Doğurmadan ne kadar güzel olduğunu anlayamazsın" diyen her annenin, içinden "ben çektim sen de çek" diye geçirdiğinden fena halde şüpheleniyorum. Yirmili yaşlarımın ortalarında böyle birşeyle kaşılaşsaydım bu kadar tereddüt etmezdim sanırım. Ama şimdi tahammül sınırım gittikçe düşerken, bedenim tazeliğinin son demlerini yaşarken, üstelik beraber geçirdiğimiz her andan zevk aldığım birini hayatıma yeni sokmuşken bana çocuk doğurmak hiç de iyi bir fikir gibi gelmiyor.

Tam da bu koca çelişkileri yaşarken doktorum karşıma geçip işte bunu söylüyor.

TİK TAK TİK TAK TİK TAK.......

Ah bu biyolojik saat. Bu iş düşünerek olmaz diyor herkes. Karart gözünü, yoksa çok pişman olursun. Olurum biliyorum. Ama ben doğuştan kaygılı tiplerdenim. Önümde böyle koşullarını benim seçemeyeceğim bir durum olunca beynim tam bir felaket teorisi makinasına dönüşüyor. Kim bana garanti edecek herşeyin yolunda gideceğini. işin doğum kısmından bahsetmiyorum. Bedensel acı umrumda değil. Ben birisini koşulsuz, şartsız sevebilenlerden değilim. Hayatının ilk beş (belki daha fazla) yılında bana muhtaç yaşayacak bir varlık hayal edemiyorum. Natura diye bir şey var ve huysuz neşesiz bir çocuğum olma ihtimali beni çok ürkütüyor. Annelik çok şizofrenik bir his gibi geliyor bana. Bir andan sonra hayatının asla eskisi gibi olamayacağını bilmek tüylerimi diken diken ediyor. Beraber yaşayacağımız bu küçük insan herşeyiyle süpriz. Bütün annelerin cesaretlerine şaşkınlıkla bakıyorum. Ve hala düşünüyorum.

DERİN DERİN DÜŞÜNÜYORUM

 
Toplam blog
: 79
: 1562
Kayıt tarihi
: 24.07.06
 
 

1972 yılıydı. Doğdum. Evde hep kitap okuyan iki kişi vardı. Büyüdüm, okullar okudum. Birşey öğrenmed..