Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '12

 
Kategori
Tıp
 

Doktoru öldürmek!

Doktoru öldürmek!
 

İnsan bir doktoru niye öldürür?
İnsanın en çok strese maruz kaldığı yerlerden biri Adalet Sarayları ise diğeri de Hastanelerdir… Buralarda, özgürlüğünüzün artık kendi elimizde olmadığımızın farkına varırız. Siz Hastaneye gittiğiniz zaman, artık siz Ahmet, Mehmet değil, falan hastalığa sahip, falan numaralı hastasınız. Ondan sonra hastalığınızın derecesi araştırılır; ne yapılabileceği; ne gibi ilaçlar verilebileceği araştırılır ve bir hasta protokolu hazırlanır. Artık siz geçmişi ve geleceği, hatta içi ve dışı hastane tarafından bilinen bir kişisiniz. Fakat bazı zamanlarda ne kadar yaşayabileceğinizi bile tahmin ederler. Tahminleri üç ay beş ay değişebilir. Ama genellikle tuttururlar. Ama söylemezler. Sizin kişiliğiniz, iyiliğiniz, kötülüğünüz, kim olduğunuz, hayatta neler yaptığınız onların umurunda bile değildir.

Çünkü doktorların karşılarında yüzlerce hasta vardır ve onlara duygusal yandan yaklaşmaları mümkün değildir. Duygusal yaklaşsalar, o zaman yapması gerekeni yapamazlar… Örneğin bir doktor babasını ameliyat edebilir mi? Genellikle böyle durumlardan kaçınırlar. Bu durumda hastalarını bir başka arkadaşlarına havale ederler.

Doktor hasta ilişkileri, muayene odasında hastayla karşı karşıya kalınca başlar. Genellikle doktorun elinde, hastaya ilişkin bir dosya bulunur; bu dosyada, hastanın ve hastalığın geçmişi, seyri sıralanır. Ne zaman ortaya çıkmış, belirtileri neler? Hiçbir doktor kendi hastanesi dışında alınmış kararlara, veya çekilmiş filmlere ve diğer tanı araçlarına inanmaz; mümkün olduğu kadar hastalığın son durumunu görmek ister ve bunun için hastadan envai türlü testler isteyebilir ve bir çok filmler, MR’lar vb. talep eder… Çoğu hasta bütün bu ön koşulları yerine getirdikten sonra Doktoruyla karşı karşıya gelip, tedavisi için bir konuşma yapabilir.

Ama o zamana kadar, hastane içinde (O yapının sonsuz dehlizlerinde, koridorlarında…) hasta dört nala koşturur… sıralarda bekler, itilir kakılır… Çoğu kez kendisine bir robot muamelesi yapılır… kimseden güler yüz göremez. O sadece falan numaralı hastadır ve belli bir sırayı beklemesi gerekir. Eğer torpili filan varsa, hastane içinde film, test işlerini belki daha kısa sürede bitirebilir ama bazen bu test, film işleri günler alabilir…

Bütün test sonuçlarını, filmleri derleyip toplayıp Doktorunuza götürdüğünüz zaman, çoğu kez doktorunuzun sizi unuttuğunu görüp hayret edersiniz (O zamana kadar, sizin üzerinize Doktorun önünden yüzlerce hasta girip çıkmıştır… Bunu bilemezsiniz!) Doktor , kartelanıza bakar, ondan sonra testlerinize , filmlerinize bakar; yetmez bir sürü sorular sorabilir… kendisi yeniden muayene edebilir. Bazen de, bir iki arkadaşını çağırıp, durum üzerinde bir konsültasyon isteyebilir.

Sonra size ; kendinizi, hayatınızı, gövdenizi kötü kullandığınıza ilişkin kötü bir diskur çektikten sonra (hele sigara içiyorsanız, yandınız!) yapılması gerekenleri , alınması gereken ilaçları sayarlar, tarif ederler… Bazen işler anlaşılmayan nedenler yüzünden daha da uzar. Sizi hastaneye yatırırlar. Bir odaya kapar giderler…

Bütün bunlar bir hasta için müthiş stres kaynağıdır.

İşin her zaman iki yönü vardır. Bir, Doktor tarafı… Doktor her şeyi bilen, danışılan, gözlerinin içine bakılan, merhamet beklenilen (çoğu kez görülmeyen), üstün bir insandır. Dünyada Allahtan başka hiçbir varlık, sizin vücudunuza el süremez… Ama bir doktor istediği zaman, soyunur önüne yatarsınız. O da vücudunuzun her yerini muayene etmek, size dokunmak hakkını kendinde bulur .. Doktorlar bir bakıma üstün insanlardır. Bize, sanki onlar isterlerse, insanı yaşatabilir veya öldürebilir sanısını yüklerler. Oysa hayatı Allah verir, Allah alır. Doktorun hayatınızı, bir iki, ay, birkaç sene uzatmasının pek de derin bir anlamı yoktur. Sonunda birileri bizi o kara toprağa indirirler. Bu iş biter.

Olaya , hasta tarafından bakmak ise daha dramatiktir. Çünkü hasta kendisini sürekli ölüme yakın hisseder. Gerçi bunu üzülmesinler diye yakınlarına söylemez. Yakınları da ona pek bir şey bildirmezler ama çoğu kez, herkes her şeyi bilir.. O testler, o filmler ne diyor… Çoğu kez gelirken anlaşılır. Çoğu kez temiz çıkarlar ama… Doktor öyle demiyebilir. Hasta, korkmuştur, bitkindir. Çaresizdir..

Tabii bir de “Hasta Refakatçisi” var. Aslında bir bakıma en çok yorulanlar onlardır. Çok koştururlar, durmadan da hastayı avutmak, onun moralini yüksek tutma sorumluluğunu hissederler. Ama canları sıkılır; aslında hastane koridorlarında koştururken epey yaşlanırlar.

Sonra ne olur? Ya , pek ciddi bir şeyiniz yok diye, aspirin cinsinden, bir iki avutucu ilaç verip sizi hastaneden uzaklaştırırlar veya sizi iyice korkutup, hastaneye yatırırlar… Ondan sonrası sizinle, Doktor veya Doktorlar arasında olan bir al-ver olayıdır… Ne zamana kadar sürer Allah bilir?

Bütün bunlar için Doktorunuzu öldürmeye gerek var mı? Bir doktor o seviyeye gelinceye kadar kaç bin sayfalık , kaç yüz tane kitap devirmiştir, okuyup, ezberlemiştir, ne ciddi sınavlardan geçmiştir… biliyor musunuz? Bilirsiniz, bilirsiniz ama.. Biraz da onları kıskanırsınız…. Çünkü gençliğinizde belki sizde Doktor olmak istediniz ama hayalleriniz, bir kötü giden sınav yüzünden heba oldu gitti… Bu devlete, bu doktorlara nasıl kızılmaz…

Evet, bu hastaneyi yaptıranlara; sizi film sırasında bekletenlere; üç kez daldırıp da bir türlü kanınızı alamayan hemşirelere; her şeye her şeye lanet edersiniz… Peki, öyleyse niye geldiniz ki hastaneye… Bir umut için ha… Tamam, size o umut uzatılmaktadır , ama bir altın tepsi içinde değil, ama belki de çok sivri bir bisturinin ucuyla… neden anlamıyorsunuz. Yapılan ameliyatların sonucu %97’si iyidir, hasta iyileşir ; elini kolunu sallaya hastaneden çıkar, gider. Belki Doktoruna teşekkür etmeyi bile akıl edemez. Ama o, %3 , işte onlara (X) oldu denilir ve aşağıya indirilerek morgun o soğuk kaplarından birinin içine konulur. Bitti .. acı, izdirap, korku… Artık yoksunuz. Veya varsınız da , bir Morg odasında, bir ölü torbasının içinde, bir dolabın içinde… Kim anar, kim arar sizi orada…

Gidin . Doktorunuzu öldürün. Allah kahretsin sizi ! Doktorlar hep insanları yaşatmak için uğraşan insanlardır. Hangi Doktor hastasının kötülüğünü isteyebilir ki? Hiç biri.. hepsi de aslında kendilerini parçalarlar, yaşatmak için, dertlere çare bulmak için. Yıllar yılı hocalarının dizi dibinde çıraklık yaparlar, asistanlık yaparlar…yeni bir şeyler öğrenebilmek için. O kadar uzun bir eğitim hayatları vardır ki, zaten okuldan mezun oldukları zaman ihtiyar birer insan olmuşlardır. Yaşamak için çok az zamanları kalmıştır. Acele etmek isterler ama yine de ömürleri o hastane koridorlarında koşturmakla geçer…

Neden mi yazıyorum bunları… Bir Tıp Doktoru olan oğlumun mesleğini kazanana kadar neler çektiğini bildiğim için yazıyorum.

Bire zalim, hiç mi acımadın, hiç mi merhametin yoktu. Hiç mi insan yanın kalmamıştı. Doktor da insan, onunda duyguları var. Ona nasıl el kaldırdın.

Ama öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, birkaç yıl içinde 80 tane doktor, hastaları veya hasta yakınları tarafından darp edilmiş, öldürülmüş… Bu nasıl memleket.?

Ne diyeyim ki. Allahından bulasınız. Çünkü bazılarının gücü bu zalimlere yetmiyor.

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..