Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '10

 
Kategori
Bilim
 

DOM (1)- Doğada işler nasıl yürür? Ne neye, kim kime bağımlı olarak gelişir?

DOM (1)- Doğada işler nasıl yürür? Ne neye, kim kime bağımlı olarak gelişir?
 

Şekil 1: Bedenimizdeki HPA ekseni ve Hücreler arası anayasa ilkeleri


DOM (1)- Doğada işler nasıl yürür? Ne neye, kim kime bağımlı olarak gelişir? 

Bu sorunun yanıtını verebilmek için, bedenimizle hücrelerimiz arası ilişkiye bir göz atalım. 

1.1- Alt-Sistem – Üst-Sistem İlişkileri 

Arkadaşınız hasta ve ateşi var. Ateşini sürekli takip etmek için de koluna dijital bir termometre bağladınız ve her an ateşini ölçüyorsunuz. Onu rahatlatmak ve ortamın streslerinden uzaklaştırmak için piknik yapmaya karar verip orman kıyısındaki çimenler üzerinde sofra kurdunuz. Afiyetle yemeklerinizi yediniz. Mideleriniz tam doldu ve bedeninizdeki tüm kan aşırı faaliyet göstermek zorunda olan sindirim sistemi hücrelerine tahsis edildi. Diğer organlarından kan çekilince bedeninizde bir gevşeme duygusu, yorgunluk hissetmeye başladınız. Tam böylesine rahatladığınız ve gevşediğiniz anda, ormanın kenarından bir vahşi ayının size doğru yaklaştığını gördünüz. 

Bakın şimdi ne olur. Siz daha akıl ve mantığınızı kullanıp, neyi nasıl yapmanız gerekir şeklinde bir düşünme sistemi içine girmeden, bedeninizdeki “Hypothalamus-Pitiutary-Adrenal = HPA- ekseni” harekete geçer. 

Bir tehlike olduğunu fark eden Hypothalamus (H) hücreleri hemen, “pitiutary” (P) salgı bezini uyarır ve alarm vermesini söyler Bunun üzerine “pitiutary” (P) kan dolaşım sistemine ‘adrenocorticotropic hormones (ACTH)’ salgılar. Bu mesajı alan böbrek-üstü-adrenal (A) bezi, “kaçmak veya savaşmak” konusunda bedenin karar vermesi için gerekli ayarlamalara başlar. 

Sindirim sistemi organlarına tahsis edilen kan hemen geri çekilir; beyne ve kas hücrelerine yönlendirilir. Çünkü o an çalışması gereken bu iki sistemdir, tüm enerji onlara tahsis edilmelidir. Bu arada gözünüz arkadaşınızın kolundaki termometreye takıldı ve 1 dakika önce 39 derece olan ateşinin o anda 37 dereceye düşmüş olduğunu fark etti! 

Peki ne oldu da arkadaşınızın ateşi aniden düşüverdi? 

Bedenlerimizin sahipleri olan hücrelerimiz, tehlike anında tüm güçlerin tek bir amaç için harcanması gerektiğini çok iyi bildiklerinden, iç-güvenlikte (bağışıklık sisteminde) görev yapan hücrelerin görevlerini askıya alarak, enerji harcamasını durdurmalarını isterler. Bunun gereği için de Thymus (T) bezine sinyal gönderilerek “bağışıklık sistemi faaliyetlerini durdur” mesajı verilir. 

Yani tehlike alarmı verilen bir bedende, o an grip, nezle, vs. gibi bir iç-savaş varsa, o savaşı yürüten bağışıklık sistemi hücreleri hemen enerji harcamasını durdururlar. Ateşi olan bir insanın ateşi düşer! Beyin tam faaliyetle çalışır ve kaçmak mı, yoksa savaşmak mı gerekiyor konusunda bir karar alınır. Yani çok önemli konularda bilinç-altı dediğimiz hücresel etkileşim sistemi devreye girer. Bilinç altı ve bilinç devrelerinin nasıl ayrımlaştığı konusunda ayrıntılı bilgiler, daha sonraki bir bölümde verilecektir. 

1.2- Çıkartılacak Sonuç:  

Doğada her şey içindeki bileşenlerine bağımlıdır. Bu nedenle her varlıkta “içgüdü” denilen temel bir yönlendirme yeteneği bulunur. Bu durumun sadece hücre-beden arası ilişkilerde değil, doğadaki tüm oluşum ve gelişimlerde böyle olduğu “Theory of Integrated Levels” (= Tümleşik Sistemler Teorisi) (Feibleman 1954) tarafından teorik olarak da ıspatlanmıştır. (Hücre-beden) Alt-sistem - üst-sistem ilişkileri olarak bilinen bu ilkelerin en önemlileri şöyledir: 

i-Her düzey altındaki düzey(ler)inkine ek, yeni bir özellik taşır. 

ii-Üst düzeylere doğru karmaşıklık derecesi artar. 

iii-Herhangi bir düzeyde oluşan bir bozukluk, ilişkili tüm diğer düzeyleri de etkiler. 

iv-Her sistemde, üst düzey alt düzeye bağımlıdır; üst düzey alt düzeye yön (hedef) gösterir. 

v-Herhangi bir düzeyin oluşumunda, oluşturma erki alt düzeydedir; üst düzey hedef göstermekle yükümlüdür. 

Tabana dayalı bu yönlendirme sisteminin nasıl işlediğini hücre- beden arası ilişkilerde biraz daha yakından görelim. Bedenimizin sahibi ve yönlendiricileri içlerindeki hücreler olduğuna göre, hücrelerin kuvvet veya enerjilerini nerden aldıklarını, az veya çok kuvvetli bir bedenin nasıl oluşturulduğunu görelim. 

Bir şey nasıl yapılmaktadır? Yani bir şeyi yapma bilgisi nerden alınır, bunu yapacak kuvvet veya enerji nerden sağlanır? Önce kuvvet dediğimiz iş veya eylem yapıcı faktörün nasıl artırılıp azaltıldığını görelim. Zayıf bir insan 20-30 kiloluk bir yükü kaldırmakta zorlanır. Hâlbuki bir halterci yüz kilodan fazlasını kaldırır. Peki 20-30 kiloyu kaldıramayan bir insanla 200 kiloyu kaldıran bir insan arasındaki fark nerden kaynaklanır? Fark, aynı hedefe yönlendirilmiş kas hücreleri sayısından kaynaklanır. Zayıf bir insan her gün biraz daha ağır bir yükü kaldırmaya çalıştıkça, bedeninde bu amaca yönelik hücrelerin sayısında artma başlar. Bu olay hücreler arası ortaklık kurallarından kaynaklanır. Şöyle ki: Bir organdaki hücrelere normalde sürekli olarak A, B, C gibi üç ayrı yerden ihtiyaç talebi geliyorsa, o organdaki hücreler yaşamlarına devam ederler ((a) durumu). Bir organa normalin (A, B, C) dışında (F, G) gibi daha başka talepler geliyorsa, o organ gittikçe büyümeye çalışır, yani o organı oluşturan hücrelerin sayısı artırılmaya çalışılır (Şekildeki (b) durumu). 

Bu nedenle her gün biraz daha fazla ağırlık kaldırmaya zorlanılan bir organ gittikçe büyümek zorunda kalır. Haltercilerin ağır yükleri kaldırabilmelerinin perde arkası budur. Görüldüğü üzere, bendimizde “damla-damla göl olur, damlalardan sel olur!” prensibi uygulanmaktadır. Milimetrenin onda birinden küçük yaratıkların güçlerinin üst-üste çakıştırılması sayesinde, bedenlerimizde yüzlerce kiloyu kaldıracak kuvvetler oluşturulurlar. Bu oluşumlarda kuvvet dediğimiz enerji birikimi, hücrelerimiz tarafından sağlanmakta, onlar birbirleriyle uyumlu davranış içine girerek, enerji paketçiklerinin üst-üste çakışmasını sağlamaktadırlar. Bir üst sistem olarak beden (yani bizler) sadece hedef göstermekteyiz. Hücrelerimize diyoruz ki: “Şu ağırlık kaldırılacak!” Onlar da, bizim gösterdiğimiz hedefe ulaşmak için yediğimiz besinlerden elde ettikleri enerjileri kullanarak, hangi organdaki hücrelerin sayılarının artırılacağını, hangilerinin hangileri ile hangi oranda işbirliğine gideceğini kararlaştırarak, kaslarımızdaki hücre sayılarını artırırlar. Bu nedenledir ki, beynimizdeki her bir hücre on binlerce farklı faktörü değerlendirip, tek bir sonuca varır ve bunu diğer bir hücreye aktarır; o hücre o sonucu alır ve kendine gelen diğer binlerce bilgiyle birleştirerek, bir sonuca ulaşır ve bu sonucu bir diğerine aktarır, vs.. Yani bedenler, trilyonlarca hücrenin daha rahat bir duruma ulaşabilmeleri, doğadaki değişim dönüşümlere kendilerini uyumlu hale getirebilmeleri için oluşturulmuş ortaklık sistemleridirler. Bu ortaklığın kuralları milyarlarca yıllık karşılıklı çabaların sonucu ancak oluşturulmuştur ve bu nedenle de bu çekirdek denilen özel bir odada koruma altında tutulmaktadır. 

Bedenlerimizi oluşturan hücreler canlı ve bilgili, peki, ya onlar bu canlılıklarını nerden alıyorlar? 

Canlılık enerji demektir, çünkü enerji hareket ettiren faktördür ve hareket canlılıktır. Şimdi enerjinin kökünü, kökenini araştıralım. Göreceğiz ki, enerjinin kökenindeki varlık ölü değil, canlı, çevresini algılayan ve topladığı bilgiye göre davranışını belirleyen bir varlık! 

 
Toplam blog
: 45
: 973
Kayıt tarihi
: 14.08.10
 
 

K.T.Ü.de paleontoloji ve tarihsel jeoloji öğretim üyesiyim (Prof. Dr.). Yeryuvarında hayatın oluşum ..