Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dört Ermeni, iki Türk, bir Çerkez...

Dört Ermeni, iki Türk, bir Çerkez...
 

Ararat ağabey ile tanışalı tam on yıl oldu.

İlk tanışmamızda birbirimizi sevmiştik. Aslında birbirimizi sevmemiz için ilk bakışta hiçbir neden yoktu. Sadece alış veriş pazarlığı yapmış karşılıklı olarak yaptığımız işten memnun kalmıştık. Sıradan bir iş görüşmesiydi.

Tanışmamıza vesile olan bir ortak tanıdığımız bu alış-verişten kendisine özel bir pay çıkartmaya çalışınca Ararat ağabey bana telefon etmiş, olaydan haberim olup olmadığını araştırmış.

Olan bitenden haberim olmadığını anlayınca “bundan böyle benim ürünlerimi sen sat, tüm müşterilerime bayim olduğunu söyleyeceğim, istediğin kadar da vadeli mal çekebilirsin, ödemelerini de satış yaptıktan sonra yap” demişti.

Bu alışılmışın dışında bir teklifti.


- Bana nasıl güveniyorsunuz? Bu çok güzel bir teklif, bunu hak edecek ne yaptım?

- Evlat, ben sadece güvendiğim insanlarla böyle çalışırım. Senin dürüst bir insan olduğunu anladım. Teklifimi kabul edersen beni ara.


Bu telefon görüşmesiyle istediğim her şeyi gönderdi. Karşılığında ne çek verdim ne de senet.

Aradan aylar geçtikten sonra arkadaşlarıyla bir fuar için gelmişlerdi. İş yerimi ilk kez o fuardan sonra gördü.

Dört kişi gelmişlerdi. Benim de yanımda bir arkadaşım vardı. Yemeğe davet ettim. Kabul etmedi; “biz daha fazlayız, siz bizim misafirimiz olacaksınız, ama bize tenha, rakı içebileceğimiz, müzikli bir yeri de sen ayarla” demişti.

Otellerine yakın, tanıdığım bir tavernaya gittik. Tam istediği gibiydi. İçeride hafta sonu olmasına karşın sadece iki masa vardı. Masalardan birinde kalabalık bir aile gurubu, diğer masada da üç erkek vardı.

Mekan sahibi istediğimiz yere oturabileceğimizi söyleyince “bizim gurupta sadece erkek var, ailenin uzağında bir yere oturalım”diyerek salonun en ücra köşesini seçmişti.

Masaya oturup yiyip içeceklerimizin siparişini verdikten sonra kulağıma eğildi; “sen tanıyorsun burayı, rica etsek piyanist arkadaş Türk Sanat Müziği söyler mi? Tabi siz de seviyorsanız.” dedi.

Ricasını mekan sahibine söyledim.

- Çok memnun olur, çünkü sanat müziği söylemeyi seviyor, ama sadece sanat müziği dinleyicisi olunca söyler.


Hoş bir geceydi. Sanatçı bize Türk Sanat Müziğine doyuruyordu. Ararat ağabey Ermeni aksanlı Türkçe’si ile tüm şarkılara eşlik etti.

Sanatçı ara verdiğinde ailelerin olduğu masada bir hareketlilik oldu. Önce sanatçıyla konuştular. Sanatçı sahneden indiğinde o masadan bir kişi sazı ile sahneye çıktı, bizleri selamladıktan sonra “sizce bir sakıncası yoksa onbeş dakika türkü söyleyebilir miyiz” dedi.

Ararat ağabey “memnun oluruz” diye seslendi.

Çok güzel sesi vardı. İkinci türküde arkadaşları piste çıkıp semah yapmaya başladılar. Ararat ağabeyin o kadar hoşuna gitmişti ki, büyük bir keyifle izliyordu.

- Evlat, şu güzelliğe bak. Biz Ermeniyiz, sen Türksün, arkadaşın çerkez, sahnede Aleviler var. İşte güzel ülkemizin çok renkli harikulade tablosu...

Konuşma arasında bize etnik kökenlerimizi sormuştu. Ben gülerek “Türküm, eğer çok önemliyse boyumu da söyleyebilirim, Kayı boyundanım”demiştim. Arkadaşım da “ben de Abazayım”dediğinde yanındakilere dönüp “işte güzel ülkem”demişti.

Salonda her şey çok güzeldi. Ta ki diğer masadan bir kişi ayağa kalkıp dışarıda mekan sahibine bağırıp çağırıncaya kadar. Dışarıda bir gerginlik vardı. Garsonlar müşterinin sakinleşmesi için çaba harcarken sanatçı sahneyi devralmıştı.

Alevi arkadaşlar semahlarını ve türkülerini bitirmişlerdi.Bizim masaya kadar gelip izlediğimiz için teşekkür ettiler.

O sırada sanatçı “istek üzerine Türkiyem’ i söylüyorum” demiş ve şarkıya başlamıştı. Masamıza gelen kişi teşekkür etmek üzere diğer masaya yöneldiğinde kıyamet koptu.

Masadakiler ayağa fırlayıp küfürler etmeye başladılar. Dışarıdaki arkadaşları hızla içeri girdi ve teşekkür etmek isteyen kişiye yumruk vurmak istedi, ıskaladı. Ararat ağabey ayağa fırladı, peşinden bizler. Tabi Alevi gurubun erkekleri de...

Garsonlar ve mekan sahibi dahil herkes salonun ortasında birilerini tutmaya ya da birilerini dövmeye çalışıyorlardı. Neyse ki kimse yumruk darbesi almadan kavgacıları ayırdık. Uzun boylu, iri yapılı Ararat ağabey dışarıda bağırıp çağıran kişiyi kollarından tutmuş azarlıyordu.

- Ne yapmaya çalışıyorsunuz, insanların gecesini neden bozuyorsunuz.

- Abi onlar başlattılar, semah yaparak bizi kışkırttılar.

- Semah yapmalarında kızacak ne var yahu?

Kişi biraz sarhoştu.

- Biz Türküz abi, bulunduğumuz mekanda yamuk olmaz.

Ararat ağabey sinirlendi. Külhanbeyini itekledi; “ülen sen Türksen bu da Türk, üstelik Kayı boyundan, bu neden rahatsız olmuyor?”

Adam “doğru mu?” der gibi bana baktı. Ararat ağabey devam etti. “Bak bu da Çerkez.” Adam arkadaşıma da “doğru mu?” der gibi baktı. Arkadaşım üstüne basarak <ı>“Abazayım”dedi.

Ararat ağabey bağırmaya devam ediyordu. Alevi gurup ayakta olan biteni izlerken adamın arkadaşları her an kavgaya hazır bekliyorlardı.

Ararat ağabey:

- Ben de Ermeniyim len, al bunlar da Ermeni...

Adam diklendi.

- Tamam sen de Ermenisin. Ama Ermenstanla bir savaş olsa oraya gitmeyecek misin?


Ararat ağabey o an sanki kükredi.

- Salak mıyım ülen ben, ne diye gideyim Ermenistan’a? Benim vatanım Türkiye. Ben burada doğdum, burada öleceğim. Savaş çıksa, beni askere alsalar en önde ben giderim. Ben dedemi Çanakkale’de şehit verdim.

Adam ve arkadaşları şaşkınlık içinde kalmışlardı.

- Ciddi misin? Gitmez misin? Onlarla savaşır mısın?

- Tabi ciddiyim be. Burası ne kadar seninse o kadar benimdir. Sen ne kadar Türksen ben de o kadar Türküm...

Alevi gurup da aynı şekilde bağırdı: “Hepimiz Türküz. Bu vatan hepimizin!”


Adamlar şaşkınlık içindeydiler. Hiç ses çıkartmadılar. Ararat ağabey adamı kolundan tutup Alevi gurubun yanına götürdü. "Haydi özür dile, bu gece başladığı gibi bitsin.”

Herkes birbirinden özür diledi. Adam şaşkınlık içinde “ya ben başka şeyler düşünmüştüm”diyebildi.

Ararat ağabey

- Biz güzel Türkiyemin renkleriyiz delikanlı, tıpkı kadınlarımızın şalları gibi, renk renge yakışır, çamur çamura yakışır, biz hepimiz birbirimize yakışırız...

O gece çok güzel bitti.

Alevisi, Ermenisi, Türkü, Lazı, Milliyetçisi kol kola mekandan çıktık, birbirimize sarılarak vedalaştık.

Bu olayı hiç unutmadım. Ararat ağabeyi de.


Ararat ağabey bir süre sonra işi bıraktı. Ticari ilişkimiz bitmişti ama dostluğumuz devam etti. Sonraki gelişinde eşimle birlikte ağırladık onu, rakı içtik, sanat müziği söyledik.

"Kimseye etmem şikayet / ağlarım ben halime” derken ağlıyordu.

Yıllarca karşılıklı bayramlarımızı kutladık. Bir Kurban Bayramını kutlamadığım için bana darılmıştı.

Hrant Dink öldürüldüğünde aradım. Başsağlığı diledim.

- Evlat ben Hrant’ı tanımazdım, hiç yazısını okumadım.Ama çok üzüldüm, çok...

Hrant Dink’ i tanımadığına şaşırmıştım.

- Cemaatin içinde tanıyanlar var tabi, ama bizler tanışmamıştık, ama Ermeni olması önemli değil, bir Ermeni bir Türk’ ü öldürse de aynı şekilde üzülürdüm.

Dün Aradım Ararat ağabeyi. Noelini kutladım. Biraz hoş beş ettikten sonra şaka yollu konuştum.

- Ağabey senden özür dilemem gerekiyormuş.

- Neden evlat?

- Hani şu tehcir için...

- Şakası bile kötü evlat. Bizim kimseden özür isteğimiz yok, bunlar düşmanlığı körüklemek için yapılan oyunlar. Sakın aldırmayın. Biz sizinle mutluyuz, siz de bizimle mutluysanız onlara b.k yemek düşer.

- Ellerinden öpüyorum ağabeyim.


Karşılıklı birbirimize iltifatlar ettik.

Karşılıklı “bir emrimizin olup olmadığını”sorduk.

- Eşinin hastalığına çok üzüldüm evlat. Bu akşam onun için de dua edeceğim.

Görüşmemiz bittikten hemen sonra telefonum çaldı. Arayan Neriman teyzeydi. Bizi rüyasında görmüş, eşimi merak etmiş. Onunla da uzun uzun sohbet ettik.

“Telefonun sürekli meşguldü çocuk, ne çok konuştun” diyerek hafifçe sitem etti. Kısaca anlattım.

- Ararat ağabey bu akşam bizim için kilisede dua edecek teyzeciğim.

- Ben de yarın Eyüp Sultan’a gidip dua edeceğim evladım. Allah hepimizin dualarını kabul etsin.

Bu sabah Nurten aradı. Alevidir. Rüyasında bizi görmüş. “Her gün dualarımdasınız” dedi.



İşte böyle...

Güzel ülkemin güzel insanları beni bu sabah ağlattılar...

Musevi dostlarımın haberleri yok, bilseler onlar da bu kutsal günlerinde dualarını eksik etmezlerdi..

Çok yaşayalım e mi? Hep birlikte...

 

***
Yeri gelmişken; tüm Hıristiyan dostlarımın Noel’lerini, Musevi dostlarımın da Hanuka Bayramlarını kutluyorum...

Nice noellere, nice Hanuka Bayramlarına dostlarım... Hep birlikte...


Renk renge, çamur çamura,

Biz de bize yaraşırız...

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..