Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Düğün mü dediniz? Aman Allah'ım!

Aklımda “çalsın davul, ötsün zurna. Düğün var bugün düğün” diye bir türkü kalmış.
 
İşin iç yüzünü bilmeyen hemen herkes içinde yaşamadan veya bu konuda araştırma yapmadan düğünü böyle şarkılı, türkülü bir şey zanneder.
 
Ama kazın ayağı öyle değildir…
 
Siz henüz düğün görmediyseniz veya kendinizin içinde bulunacağı bir düğün yaşamadıysanız “düğün” denince aklınıza hemen çalıp oynayan insanların olduğu eğlenceyi getirmeden önce bu konuda tecrübesi olanlara bir danışın.
 
Çünkü öyle söylendiği gibi çalıp oynanan, eğlence kısmı düğün işinin sadece bir bölümü ve en kolay bölümüdür. O sürece gelinceye kadar geçilecek öyle aşamalar vardır ki; insan önceden bunu bilebilse, inanın “düğün” lafını ağzına almaz veya bırakın yoğurdu, buzluktan çıkardığı suyu bile üfleyerek içer.
 
Çünkü o aşamalar öylesine zorludur ki; adeta engelli koşu gibi. Aşıp geçebilene aşk olsun.
 
O süreçle ilgili birçok kişinin de bilip duyduğu kimi zaman magazin haberlerine malzeme olan birçok trajı komik olaylar yaşanır.
 
Hele köy ve kasaba düğünlerinde bu tür olaylara sıkça rastlanır. 
 
Benim görüp bildiğim (belki birçoğunuzun şahit olduğu) daha düğüne gelmeden (bizde “urba görmek” denen) geline kıyafet alımı sırasında, eşya alırken, takı alırken, çalgıcı veya düğün salonu tutarken iki kadın dünürün veya görümceyle gelinin kız kardeşlerinin ‘saç saça, baş başa’ kavga ettiği, nişan takılmışsa nişan yüzüğünün yerlere atıldığı öyle olaylar yaşanır ki; bu arada acele edip düğün öncesi nikah kıyıldıysa eğer ‘düğün, gerdek görmeden’ boşanma davalarının açılması hiç de şaşırtıcı olmaz.
 
Çünkü bizim toplumsal yapımızda evlilik iki insanın arasında bir akit olmaktan ziyade ailelerin, hısım, akrabanın evlenmesi gibi algılanır.
 
Düşünce bu olunca düğünler de tarafların tüm sosyal, psikolojik duygularının her yönüyle tatmin edildiği eylem alanları haline gelir.
 
Onun için düğün yapan her kimse bütün bunları, ayrıca bunlardan başka engelleri baştan göze almak zorundadır. Yoksa daha yolun yarısında havlu atmak zorunda kalabilir.
 
Bir kere düğün olayını önce “Düğün öncesi, Düğün, Düğün sonrası” diye üçe ayırmak lazım.
 
Burada önemli olan bunların her birini ayrı ayrı ele alıp değerlendirip, ilk aşamadan itibaren her aşamayı çok dikkatli geçmektir.
 
Bu süreçlerden en önemli olan düğün öncesidir.
 
Bu süreci sağlık aşabilen kimse düğün sırasında ve sonrasında karşılaştığı zorlukları aşmak için adeta şerbetlenir ve o aşamalarda fazla zorlanmaz.
 
Çünkü düğün öncesinin daha başında kadının ve erkeğin uzak veya yakın akrabaları, yakın hısımlar, tanıdıklarla olan ilişki ve bunlara karşı oku verme veya vermeme biçiminde davranışlarının yarattığı büyük bir kaos öne çıkabilir. Ve asıl çümbüş o zaman başlar.
 
Sizi bilmem; ama bizim oralarda “davet edilirsek gitmeyelim, davet edilmezsek darılalım” diye tekerleme bir deyim vardır.
 
İşte düğünlerde cümbüşün asıl kaynağı bu deyimde ifade bulur.
 
Düşünün bir kere ‘davet etseniz gelmeyeceklermiş. Eğer davet etmeyi unutursanız da küseceklermiş.’ Hani “toku doyurmak çok zordur” denir ya; onun gibi.
 
Yani her durumda çıngar hazır…
 
Bu deyişi doğru yorumlamak ona göre “düğün okusu” (düğün davetiyesi) dağıtmak en güç olandır. Bu öyle güç çapraşık bir iştir ki; eğer düğün sahibinin doğru bir yönlendiricisi, bir akıl vereni yoksa düğüncü daha baştan apışır kalır.
 
Çünkü “kime?” yani “kadının hısım akrabasına, erkeğin hısım akrabasına hangi oku verilecek? Daha önce o kişiden hangi oku gelmişti? O kişinin düğününde ne takılmıştı? O kişi onu daha önce gördüğünde görmezden gelip tosdurup geçmiş miydi? Ölüsü olunca başsağlığına gelmiş miydi?” Vs. vs. Bu sorular uzar gider.
 
Buna en uygun cevabı bulabilen düğüncü davet dağıtma konusunda pek hata yapmamış sayılır.
 
“Pek hata yapmamış sayılır” diye yazdım. Düğüncü belki kılı kırk yarıp, ince elemiş sık dokumuş ve davetiyeleri öyle dağıtmış olabilir. Ama??? Evet işin aması yani ‘inhası minhası’ bu ‘ama’ dadır.
 
Çünkü davet alanın da kendi kriterleri vardır.
 
Öyle ya “düğün okusu” yani davetiye alınca hemen koşturup gidecek ya!
 
Önce (okunun) davetiyenin değerlendirmesi yapılır. Daha önce davetiyeyi alan veya kardeşi veya çok yakın biri düğün yapınca şimdi düğün davetiyesi gönderene davetiye veya “oku” olarak ne verilmişti? Önce o hatırlanır.
 
Sonra o kişi davetiye karşılığı ne getirmişti? O hatırlanır. Ve bir değer hesabı yapılır.
 
Tabi siz burada “o bizim düğüne oku karşılığı olarak şunu getirmişti, o zaman ona şöyle bir karşılık götürelim denir” diye düşünüyorsunuz. Ama yanıldınız;  çünkü o iş öyle şıppadak çözülecek kolaylıkla bir şey değil.
 
Çünkü o ailede bir düğün olamamıştır ki. ‘Öteki düğünlerde kime ne oku gönderildi? Karşılık ne götürdü?’ veya ‘ne götürüldü?’ veya ‘Herkese aynı değer mi verdi?’ yoksa ‘şimdi düğün yapana diğer kardeş veya yakınlarından farklı mı davranıldı?’ Bunlar da kritik edilir.
 
Her şey birbirine denk yani gelen oku, gönderilen oku birbirini karşılıyordur; ama yine düğüne gidilip gidilmeyeceği ve oku için ne karşılığı götürüleceği kesin değildir.
 
Çünkü aradan bunca zaman geçmiştir. Bu süreçte köprülerin altında çok sular, hatta seller akmıştır.
 
O geçen zamanda bayramlarda ‘kim ne kadar birbirine gidip geldi?’ cenazelerde ‘kim ne kadar ilgi gösterdi?’ veya ‘göstermedi’ zaman içinde ticaret, alış veriş, miras sebebiyle bir tartışma, bir kavga yaşandı mı? Yaşandıysa ‘kim veya kimin yakını veya çocuğu ne dedi?’ diye araştırılır. Bununla da bitmez. Ayrıca aldığı kızın veya kız verdiği oğlanın durumu gözden geçirilir.
 
Öyle ya aynı kızı kendi oğluna veya kardeşinin veya çok yakınının oğluna istemiş veya kızlarını onlar istemiş ve bu sırada neler yaşanmış?
 
Bunlar kritik edilir…
 
Sonuçta her şey olumlu olsa, davet edilen düğüne gitme ve götürülecek hediye konusunda prensip olarak mutabık kalınsa da “nasıl gidilecek? Orada yani düğünde düğüncülerden kime nasıl davranılacak?” gibi kritik konularda henüz son karar verilmemiştir ama karar aşamasına gelinmiş gibidir.
 
Son tavır veya karar davul “dom” dediği gün belirlenecektir.
 
Artık bundan sonra “kimin kızı istenmiş? Kimin oğluna kız verilecekmiş?” şeklinde işin ‘dedikodu’ kısmına geçilir ve artık böylece düğüncü düğün öncesini halletmiş ve düğün prosedürünün ikinci kısmına yani düğün gecesine geçmiş olur.
 
Ancak düğün sahibi için bu sırada asıl hengame kendi evinde geçmektedir.
 
Çünkü düğün sahipleri de davetiyeleri aynı davet alanın kriterlerine uygun dağıtmaya çalışmaktadır. Ancak evlenecek kız veya erkeğin anne tarafına ve baba tarafına okulama konusuna geçildiği için her iki taraf da çok gergindir.
 
Çünkü ailede baskın olan annenin tarafı erkek tarafını bu düğüne karıştırmak istemez.
 
Erkek tarafı da bu düğüne mutlaka karışmak istemekte, bunun için evin erkeğine yoğun baskı uygulamaktadır. Bu nedenle yakın çevreye dağıtılacak oku dağıtımı çok stresli geçmektedir.
 
Evin hanımın annesi ‘varsa’ anneannesine ve yine kadının kardeşlerine ‘varsa’ onun çocuklarına davetiyede mutlaka bir üstünlük sağlanır.
 
Bu da evin erkeğinin tarafının içerlemesine, hatta düğünü sabote edip engellemeye kadar birçok tavır koymasına neden olur.
 
Evin erkeği eğer becerikliyse ‘iki arada bir derede kalsa da’ bu engeli aşabilir ve aşmak zorunda-dır.
 
Zaten bunu aşmayı beceremezse düğün herkes için düğün olurken onun için zulme dönüşür.
 
İşte burada daha önce bu tecrübeleri yaşamış kadın veya erkek devreye girerek sorunun büyümesini engel olmaya çalışır. Zaten böyle işbilir, tecrübeli bir yakın yoksa “yandı gülüm keten helvası” her şey arap saçına döner.
 
Sonra iş burada bitmez. Yani evin erkeğinin veya kadının tarafının okulama veya düğüne karışıp karışmama işi bir şekilde çözümlense de; geride konu komşuya ve yöredeki diğer kişilere, iş arkadaşlarına da davetiye gönderilme işlemi vardır. O da çok kolay geçmez.
 
Çünkü o davet işinde de kadın ve erkeğin taraflarının davet edilecek konu komşu veya yöredeki kişilerle ilişkileri öne çıkar. Öyle ya kadının tarafından biri pekala o davet edilecek kişiyle dargın olabilir veya evin erkeğinin tarafıyla daha sıkı fıkıdır. Veya bunu tersi durum vardır.
 
Neyse şöyle veya böyle o çok tanıdık veya tanımadık veya yakın olan olmayan bu kişiler de değerlendirilip onlara da davetiyeler gönderilir.
 
Ama düğün sahibi için yani düğün sahibi erkek ve kadın için sıkıntı bitmemiştir.
 
Çünkü kadın ve erkeğin yakınları eğer düğüne gelirlerse onların birbirleriyle ilişkisi veya sürtünmesi de düğünün ahengini belirlemede etkindir.
 
Düğün sırasında da çok farklı şeyler yaşanır. Hele düğün sonrası başlı başına incelenmesi gereken bir süreçtir. Bu süreçler de öyle yaşanmışlıklar olur ki; bunları ayrı bir yazı konusu olarak ele almak gerekir.
 
Neyse; biz burada düğün öncesini çok önemli gördüğümüz için o süreci anlattık. Sanırım siz de okuyunca anlamışsınızdır. “Bu sırada yaşananlar öyle büyük sıkıntı, hatta kördüğüm oluşturur ki; bu düğümü çözmeye İskender’in kılıcı bile yetmez”.  Onun için size “vaktin geldi sana düğün yapalım” dendiğinde veya siz oğlunuza, kızına düğün yapıp evlendirmeyi düşündüğünüzde hemen “tamam düğün yapalım” diye kalkıp gitmeyin.
 
 
Bu işi sakın hafife almayın. Önce bu konuda tecrübesi olup güveneceğiniz yol yordam gösterecek birini bulun. Yalnız ‘güveeceğiniz’ kısmına dikkat edin. Çünkü öyleleri vardır ki size çok yakın davranır; amacı kuyunuz kazmaktır veya karga misali sizi boka batırır.
 
 
 
Sonuç olarak düğün dernek işine “Kırk kez ölçüp, bir kere biçerek” girişin ki; kendinizin veya çocuklarınızın mutluluğunu düşünerek çıktığınız yol ta başında sizi hüsrana sürüklemesin…
 
 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..