- Kategori
- Gündelik Yaşam
Düm Tek Tek Birinci Oldu
Bugün 19 Mayıs 2009... Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra düşmanlar tarafından paylaştırılan yurdumuzu, yeniden vatan yapabilmek için Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak üzere Mustafa Kemal'in Samsun'a ayak basışının 90. yılı...
Her yıl heyecanla, coşkuyla kutladığımız bu günü bildiğiniz gibi Atatürk Türk gençlerine bayram olarak armağan etmişti. 19 Mayıs bu yüzden Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanır.
Kutlamalara katılmak üzere oğlumla beraber bu sabah ben de okula gittim. Durakta otobüs beklerken oğlumun bir sorusuyla karşılaştım:
– "Babacığım, 23 Nisan çocukların, 19 Mayıs da gençlerin bayramı ise, neden biz bu günlerde eğlenmiyoruz da büyükleri eğlendirmek için uğraşıyoruz ve yoruluyoruz?"
Zamane çocukları işte, altmış yaşına merdiven dayadım böyle bir şeyi hiç düşünmemiştim.
– "Bu benim cevaplayamayacağım kadar zor bir soru yavrum. Sen en iyisi bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na yaz, onlar cevaplandırsınlar" deyip sıyrıldım işin içinden...
*****
"Millî bayramlar nasıl kutlanmalı?" sorusunu çok düşünmüşümdür. Bu bayramların amacı, elbette gençlere tarih bilinci vermek, geçmişte yaşanan sıkıntıları anlatmak, bu zorluklar karşısında yılmadan mücadele eden atalarımızın ruhunu şad edecek şekilde çalışmalarını ve yarınları daha güzel hale getirmek için gayret sarfetmelerini sağlamaktır sanırım.
Ancak hemen her okulda ve şehirde tertiplenen gösteriler, bu amaca ulaşmamıza ne kadar hizmet ediyor, ne kadar yardımcı oluyor, tartışılır.
Belki ucundan kıyısından biraz olsun yoklukları yaşadığımız, köylerdeki mahrumiyet hayatını bildiğimiz ve hayatımızın dünüyle bugününü mukayese ederek bir şeyleri anlayabildiğimiz için biz bu konuda daha duyarlıyız, diye düşünüyorum.
Ben İstiklâl Marşı'nı dinlerken, onun ruhuna ve anlamına uygun olarak bağımsızlığın önemini anlayabiliyor, vatan uğruna gözünü kırpmadan şehit düşmüş atalarımızın hakkının ödenemeyeceğini kavrayabilyor, bu bağlamda üzerime düşen görevi ben de kanımın son damlasına kadar yapmalıyım hissini duyabiliyorum.
İstiklâl Marşı'nı her dinleyişimde, tüylerimin diken diken olması herhalde bundandır.
Buna karşılık iki kıtalık marşımızın sözlerini bile doğru dürüst bilmeyen öğretmenleri gördükçe, hem utanıyorum, hem üzülüyorum. Bir müzik öğretmeni Milli marşımızın sesini doğru dürüst veremiyorsa ve bunu öğrencilerine okmutamıyorsa bence bu mesleği hemen bırakmalıdır.
Gelin görün ki, bu konularda ne öğrencilerin, ne öğretmenlerin, ne idarecilerin, ne de velilerin gösterdikleri bir hassasiyet yok.
*****
Bugün 90. yılını kutladığımız 19 Mayıs Bayramı törenleri, her zamanki diğer bayram kutlamaları gibi hay huy içinde geçip gitti. Görevli öğrenciler şiir okuyarak, şarkı söyleyerek, folklör oynayarak, kısacası kendilerine söyleneni yaparak sadece vazifelerini yerine getirmiş oldular. Onları hazırlayan öğretmenler de öyle, dinleyen veliler de...
Bütün ikazlara rağmen birbiriyle konuşup gürültü yapmaktan, bayramın ruhunu bir tarafa bırakın, emek verip hazırlanan öğrencilerin bu uğraşına bile saygı duymayan velilerin lâubâlî hareketlerinden bunu anlamak mümkündü.
Herkes sadece kendi çocuğunun gösterisini kameraya almak veya en azından fotoğrafını çekebilmek derdindeydi. Gerisi hava...
Bu hengamede şiirler, şarkılar, konuşmalar, gösteriler kaynadı gitti.
Bu arada ben de oluşan bir kümecikte sohbete dalmışım.
Birden kulağımıza gelen bir ses, hepimizin dikkatini çekti. Ve birden bütün insanlar bulundukları yerden yüzlerini sesin geldiği yöne doğru döndürdüler ve sahneye biraz daha yanaştılar.
Kalabalık bir grup gösteriye hazırlanıyordu. Hepsi kızlardan oluşan ekibin tişörtlü kıyafetini, metal zincirlerle süslenmiş kot pantolonlar tamamlıyordu.
Az önce hepimizin dikkatini çekip bizi kendimize getiren müzik başladı. Âşina bir melodi kulaklarımıza doldukça, herkes tepmo tutmaya başlamıştı.
İşte nihayet, genci, ihtiyarı, yaşlısı, erkeği, kadını, türbanlısı, çarşaflısı, herkesin ortaklaşa bildiği, sevdiği, katıldığı "milli bir ses" çınlatmıştı ortalığı... "Düm Tek Tek..."
Gösteri sonunda çılgınca alkışlanan günün tek gösterisi buydu. 90. yılında Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlarken, bizim okuldaki etkinliklerin birincisi belli olmuştu: Düm Tek tek...
Her yıl heyecanla, coşkuyla kutladığımız bu günü bildiğiniz gibi Atatürk Türk gençlerine bayram olarak armağan etmişti. 19 Mayıs bu yüzden Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanır.
Kutlamalara katılmak üzere oğlumla beraber bu sabah ben de okula gittim. Durakta otobüs beklerken oğlumun bir sorusuyla karşılaştım:
– "Babacığım, 23 Nisan çocukların, 19 Mayıs da gençlerin bayramı ise, neden biz bu günlerde eğlenmiyoruz da büyükleri eğlendirmek için uğraşıyoruz ve yoruluyoruz?"
Zamane çocukları işte, altmış yaşına merdiven dayadım böyle bir şeyi hiç düşünmemiştim.
– "Bu benim cevaplayamayacağım kadar zor bir soru yavrum. Sen en iyisi bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na yaz, onlar cevaplandırsınlar" deyip sıyrıldım işin içinden...
*****
"Millî bayramlar nasıl kutlanmalı?" sorusunu çok düşünmüşümdür. Bu bayramların amacı, elbette gençlere tarih bilinci vermek, geçmişte yaşanan sıkıntıları anlatmak, bu zorluklar karşısında yılmadan mücadele eden atalarımızın ruhunu şad edecek şekilde çalışmalarını ve yarınları daha güzel hale getirmek için gayret sarfetmelerini sağlamaktır sanırım.
Ancak hemen her okulda ve şehirde tertiplenen gösteriler, bu amaca ulaşmamıza ne kadar hizmet ediyor, ne kadar yardımcı oluyor, tartışılır.
Belki ucundan kıyısından biraz olsun yoklukları yaşadığımız, köylerdeki mahrumiyet hayatını bildiğimiz ve hayatımızın dünüyle bugününü mukayese ederek bir şeyleri anlayabildiğimiz için biz bu konuda daha duyarlıyız, diye düşünüyorum.
Ben İstiklâl Marşı'nı dinlerken, onun ruhuna ve anlamına uygun olarak bağımsızlığın önemini anlayabiliyor, vatan uğruna gözünü kırpmadan şehit düşmüş atalarımızın hakkının ödenemeyeceğini kavrayabilyor, bu bağlamda üzerime düşen görevi ben de kanımın son damlasına kadar yapmalıyım hissini duyabiliyorum.
İstiklâl Marşı'nı her dinleyişimde, tüylerimin diken diken olması herhalde bundandır.
Buna karşılık iki kıtalık marşımızın sözlerini bile doğru dürüst bilmeyen öğretmenleri gördükçe, hem utanıyorum, hem üzülüyorum. Bir müzik öğretmeni Milli marşımızın sesini doğru dürüst veremiyorsa ve bunu öğrencilerine okmutamıyorsa bence bu mesleği hemen bırakmalıdır.
Gelin görün ki, bu konularda ne öğrencilerin, ne öğretmenlerin, ne idarecilerin, ne de velilerin gösterdikleri bir hassasiyet yok.
*****
Bugün 90. yılını kutladığımız 19 Mayıs Bayramı törenleri, her zamanki diğer bayram kutlamaları gibi hay huy içinde geçip gitti. Görevli öğrenciler şiir okuyarak, şarkı söyleyerek, folklör oynayarak, kısacası kendilerine söyleneni yaparak sadece vazifelerini yerine getirmiş oldular. Onları hazırlayan öğretmenler de öyle, dinleyen veliler de...
Bütün ikazlara rağmen birbiriyle konuşup gürültü yapmaktan, bayramın ruhunu bir tarafa bırakın, emek verip hazırlanan öğrencilerin bu uğraşına bile saygı duymayan velilerin lâubâlî hareketlerinden bunu anlamak mümkündü.
Herkes sadece kendi çocuğunun gösterisini kameraya almak veya en azından fotoğrafını çekebilmek derdindeydi. Gerisi hava...
Bu hengamede şiirler, şarkılar, konuşmalar, gösteriler kaynadı gitti.
Bu arada ben de oluşan bir kümecikte sohbete dalmışım.
Birden kulağımıza gelen bir ses, hepimizin dikkatini çekti. Ve birden bütün insanlar bulundukları yerden yüzlerini sesin geldiği yöne doğru döndürdüler ve sahneye biraz daha yanaştılar.
Kalabalık bir grup gösteriye hazırlanıyordu. Hepsi kızlardan oluşan ekibin tişörtlü kıyafetini, metal zincirlerle süslenmiş kot pantolonlar tamamlıyordu.
Az önce hepimizin dikkatini çekip bizi kendimize getiren müzik başladı. Âşina bir melodi kulaklarımıza doldukça, herkes tepmo tutmaya başlamıştı.
İşte nihayet, genci, ihtiyarı, yaşlısı, erkeği, kadını, türbanlısı, çarşaflısı, herkesin ortaklaşa bildiği, sevdiği, katıldığı "milli bir ses" çınlatmıştı ortalığı... "Düm Tek Tek..."
Gösteri sonunda çılgınca alkışlanan günün tek gösterisi buydu. 90. yılında Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlarken, bizim okuldaki etkinliklerin birincisi belli olmuştu: Düm Tek tek...