- Kategori
- Efsaneler
Dün bir adam gördüm!
Görsel:mcsps.com
Günümüzden 30-35 yıl öncesine kadar halk kültürümüzün özünde de var olan, paylaşımcı, imececi, insanların omuz omuza verdikleri hayat biçimleri vardı... Ve bu hayat biçiminin onurlu temsilcileri... İşte onlar, her yerde, sık sık karşımıza çıkarlardı. Fakat aradan geçen süreçde maalesef çıkarcı, yüzeysel, yarışmacı, hep bir fayda uman, piyasacı ve ulvi inançların istismar edildiği hal ve tavırların dayanılmaz egemenliği karşısında onlar da artık dar alanlarda tutsak kalmaktalar...
Sen, ben, hepimiz önceden kestirimi zor olan bu hayat oyunun ya içinde ya da kıyısında var olmaya devam ederken o türden insanlar da artık her yerde, sık sık değil, nadiren karşımıza çıkmaktalar...
Ben, yolda, işte onlardan birini gördüm, Karaburun virajlarında, karavanının direksiyonunda... Mola da karşılaştık, kısa ama coşkulu bir sohbetimiz oldu. Başı dumanlı dağlar gibiydi, hemen her söyleminin ardından dize dize şiirler dökülüyordu dudaklarından... Ben de etkisinde kaldım ve onu şiirleştirerek o kısa anı kalıcı kılmak istedim.
Dün, yolda,
Hayalini sonunda gerçekleştirmiş bir adam gördüm.
Kalın parmaklarıyla sarmıştı sıkıca,
Direksiyonunu karavanın.
Ak saçı, kır sakalı ile yalnız
Ama çok da iyi bilir gibi,
Nasıl da yaşanır yalnızlığın tersi
Ve ne derece gürdür, dayanışan kalabalığın güçlü sesi.
Keskin gözlerinin içine sığdırmış gibiydi ufku,
Geçmişten gelip geleceğe gider gibi düş-seldi.
Ve dilinin ucuna bırakılmıştı sanki
Tüm sevda ve mücadele türküleri.
Ufku ve türküleriyle yedeğine almış gibiydi o,
Ardındaki tüm karartılmış sevdaları, sevgileri.
Dün, yolda,
Hayalini sonunda gerçekleştirmiş bir adam gördüm.
“Hayalî” artık küçük, “an” kısa olsa da.
Karavan eski, sanki 68 modeldi,
Görünen köy kılavuz istemez
Adam da sanki öyle, 68’lilerdendi.
O sevdalar ki, “memleket” olanıyla başlar,
O en yüce, en adanılmış olanıyla başlar.
İdealler teknesinde, umut rüzgârıyla
Bin bir kahır ve eziyetin cenderesinde
Sonunda, maalesef
Unutulmuş bir mücadelenin körfezine sığınılan.
Küçük ve zarif tekneler de olsa gerek,
Aynı körfezde
Sevdaların cins-i latif olanlarını temsil eden,
Lacivert denizin narin dalgalarıyla
Anılarda da şıpır, şıpır salınan.
Şimdi, yollarda o karavanın
Şoför mahalline sığınmış giden
O kararlı ve cesur yürek
“Kim bilir?” diyor içimden bir ses
Ne büyük savaşlar verdi geçmişinde
Ne mücadeleler belki de…
Sanki yüzüne sinmiş gibiydi, acı gölgesi
Elinde olmayan “konjonktür” giyotiniyle
Başı gövdesinden ayrılmış toplumsal ideallerin.
O şimdi muhtemelen
Kent kent, kıyı, kıyı,
Koy koy, körfez, körfez,
Yeni serüvenler ve keşifler diyarında
“Bu, hiç aynı şey olur mu?” diye zihninde salınan
Soru işaretlerinin çengelli kıvrımları altında.
Dün, yolda,
Hayalini sonunda gerçekleştirmiş bir adam gördüm
“Hayalî” artık küçük, “an” kısa da olsa.
İnsan, efsaneleri de unutmamalı derim,
Yaşamın sıradanlığına katlanabilmek için!
İ.Ersin KABAOĞLU,
28 Ağustos 2010, Mercan koy, Karaburun