Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

Dünya "BOP"laşıyor!

Dünya "BOP"laşıyor!
 

Değerli okurlarım, bu uzun yazı sizi korkutmasın, sonuna kadar okumak bilgilenmek ve gerçekleri öğrenmek adına önemlidir. Sizlere Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi’nin 51. Ayeti ile bu ayetin Tasvirine bir göz atıp sonra’da Emperyalist ülkelerin Müslüman ülkeler üzerinde çıkarları ve bu amaçlarını gerçekleştirmek için yaptıkları oyuna çanak tutan Müslüman ülkelerle olan ilişkilerine kısaca bir yolculuk yapacağız. Önce Kuran’ın bir ayetinden başlayalım bu serüvene…

MAİDE SURESİ’NİN 51. AYETİ

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. Sizden kim onları gönül dostu edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.”

GELİN ÖNCE BU AYETİN TESVİRİNE BİR BAKALIM;

Ey müminler, Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin, onlar birbirlerinin velisidirler. Yani Yahudiler Yahudilerin, Hıristiyanlar da Hıristiyanların velisi, koruyucusudurlar. Yahut Yahudi ve Hıristiyanlar, karşılıklı olarak birbirlerinin velisidirler. Her iki mana da muhtemeldir. Müslümanların kim onları veli edinir, onların peşinden giderse o, onlardandır Allah, Müslümanları bırakıp başka kimselerle can dostu olan haksız insanları sevmez. Yüreklerinde hastalık bulunan bazı kimseler, onlarla dostluktan medet umar; onlarla dostluğu bozduğu takdirde başlarına felaket geleceğini sanırlar. Fakat Allah, Müslümanlara zafer ve fetih naspettiği zaman onları veli edinenler, içlerinde onlara karşı gizledikleri dostluğa pişman olurlar.

Ayetler, evvel emirde Yahudilerle ilgilidir. Çünkü Medine’de bir kütle halinde bulunan ve yaptıkları ittifakı bozup Müslümanlara hıyanet eden Yahudilerdi. Fakat Müslümanların, Müslümanlara savaş halinde bulunan Hıristiyanlarla dost olması doğru görülmemektedir.

Bu ayet, Müslümanlara karşı savaşan Yahudi ve Hıristiyanları dost tutmamayı, onları veli yapmamayı emrediyor. Bu emir, Müslümanların, kendileriyle savaşmayan gayri Müslimlerle, müşriklere karşı ittifak yapmalarına engel değildir. Çünkü ittifak başka, veli edinmek başkadır. Nitekim Hz. Peygamber (s,a.v.) Medine’ye geldikleri zaman Yahudilerle şu şekilde ittifak yapmışlardır.

Müminlere tabi olan Yahudilere yardım edilir, haksızlık edilmez, onlara karşı savaşılmaz. Onların dostları da aynen kendileri gibidir. Onlar kendi dinlerinde, Müslümanlar da kendi dinlerinde serbesttir. Zulüm, günah yapanın, adam öldürenin sorumluluğu, bunları yapana ve ailesine aittir.

Yahudiler de müminlerle savaşlara karşı müminlere yardım edecekler, müminlerle birlikte savaş masraflarına katılacaklardır. Bu anlaşmada taraf olan Müslümanlar ve Yahudiler, aralarında iyiliği öğütleyecekler, günah işlere girmeyecekler, birbirlerine iyi davranacaklardır. “

Hazreti Paygamber (s.a.v) in bu ittifakları, ayetin, Müslümanların, kendileriyle savaşmayan gayri Müslimlerle ittifak yapmalarına engel olmadığını gösterir. Bu ayetler, Müslümanların düşmanı olup Müslümanlarla savaşan kimselerle sıkı fıkı dost olmayı yasaklamaktadır. Çünkü böyle kimselerle sıkı fıkı dost olmak, sırların onlara geçmesine yol açar, İslam toplumuna zarar verir.

Müslümanlarla savaşmayan gayri Müslimlerle ortak düşmanlara karşı ittifak yapılabilir. Fakat dediğimiz gibi ittifak başka, can ciğer dost olmak başkadır. Bir Müslüman toplumu, gayri Müslimlerle dosta olabilir, fakat bu dostluğu, başka Müslümanlara zarar vermemekle şartlıdır.  Gayri Müslimlerle yapılan ittifak, başka Müslümanlara zarar veriyorsa bu dostluk haramdır. Hele İslam düşmanlarıyla birleşip Müslümanlara karşı savaşmak kesinlikle haramdır.

Müslümanlara karşı Yahudi ve Hıristiyanların tarafını tutan kimseler artık Müslüman sayılmazlar. “O ONLARDANDIR” İşte bu cümle ile Allah, Müslümanları bırakıp Müslümanların düşmanlarıyla birleşenleri, o birleştikleri kimselerden sayıyor. İslamın ruhu, herkesle iyi geçinmek, barış ve esenlik içinde yaşamaktır. Yüce Allah, Müslümanları hep birlikte barışa girmeye davet etmek üzere “Ey inananlar, hepiniz birlikte barışa girin, şeytanın adımlarını izlemeyin” buyurmaktadır.

SÖMÜRGE ÜLKELERİN DÜNYA ÜZERİNDEKİ SİNSİ PLANLARI

“Bir ülkenin fakirliği, diğer ülkenin zenginliği” sanırım sömürüyü en güzel anlatan bir söz. Batı Uygarlığı’nın yeni buluşlarıyla başlayan dünyaya açılma serüveni, ticaretin gelişmesi ve yeni ürünlerin yeni bulunan ülkelere götürülmesi yanı sıra o ülkelerde bulunan zengin yer altı ve yer üstü kaynakların bir şekilde ele geçirilmesi mücadelesi günümüzde hala devam etmektedir.

Şimdi sözü fazla dolaştırmadan özellikle ABD’nin dünyanın üçüncü dünya dediğimiz ülkeler üzerindeki hegemonyasına bir göz atalım; Yıllar sonrasının politikalarını bilimselleştirerek yapmak istedikleri senaryoları dünya sahnesine koyarak uygulayan ABD’nin 2000 yılı 11 Eylül saldırısına gelmeden önce, bu ortamı sağlayan etkenleri önce bilmemiz gerekiyor. Sovyet Birliği’nde gerçekleşen 1917 devriminden sonra kapitalizm karşıtı olan Komünizmin sistem olarak yaygınlaşmasını önlemeye çalışan ve Sovyetler Birliği’nin etrafında bulunan devletlere (Avrupa dâhil ) yaptıkları Marshall yardımı ve karşı rejimi kötüleyici politikaları ile kendisine müttefik yaratması ve yine Sovyetler Birliği’ne karşı Afganistan kozunu kullanarak burada yarattıkları kökten dincilere yaptıkları maddi ve silah yardımı ile destekleyerek Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecini başlatmış ancak, ortaya çıkarmış olduğu kökten dincilerin örgütlenerek, kendilerine 11 Eylül saldırılarıyla döneceklerini tahmin edememişlerdi. Kendilerine karşı gelen kökten dincilerle yapılan bu mücadelede 225 bin kişi ölmüştü.

ABD Yönetimi teknokratlarıyla birlikte Moritanya’dan Endenozya’ya uzanan 50 İslam ülkesini 2000 yılında meydana gelen 2011 Eylül saldırısından sonra İslam örgütlerinin yetiştiği bataklık olarak gördü ve Müslümanları da dört gruba ayırdılar;

Kökten Dinciler; ABD hazırladıkları raporlarda Kökten dincilerin İslam’ın şiddetten kaçınmayan, yayılmacı ve saldırgan temsilcileri olarak gördü. Bunların batı kültürü ve demokratik değerleri kabul etmeyen özellikle Batı ülkeleri ile ABD’ye düşmanca tavırlar sergileyen bir otoriter bir devlet yapısını benimsediklerini ve bu grubun kesinlikle desteklenmesinin zararlı olacağını vurguladılar.

Gelenekçiler; Bunların da İslam dininin kurallarına uymakla birlikte saldırgan ve şiddet eğilimli olmadıklarını, Kökten dincilere nazaran daha ılımlı görünseler de onların da yine batı ve ABD’ye tavır takınabilecekleri bu nedenle bunlara da barışçı yaklaşmanın uygun olacağını söylemişlerdir.

Ilımlı İslamcılar; İşte Türkiye’ye de yakıştırılan bu sistemde temel değerleri, bireysel vicdanın üstünlüğünün yanı sıra, eşitlik ve özgürlüğe dayalı toplum anlayışı olması ve bu değerlerin çağdaş demokratik esaslarla bağdaştığı ve İslam dünyasının küreselleşmenin bir parçası olmayı da kabul ederler diyerek, bu nedenlerle bu sistemin ABD için en uygun olacağı vurgulanmıştır.

Laikler; Dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması, politik değerler açısından batı’ya en yakın olan laiklerin bu olumlu özelliklerine karşın yarı demokratik görünümlü otoriter bir yapısı olan laiklerin solcu ve milliyetçi ideolojilere yakın olması, bağımsız ve ulusalcı politikalarının ABD çıkarları ile örtüşmediğini ve bunların ABD’yi hiçbir zaman dost olarak görmedikleri ve sözü dinlenebilir özelliklerinin olmadığı bu nedenle laikleri sürekli müttefik olarak görmenin mümkün olmadığı da tespit edilmiştir.

ABD’NİN İSLAM ÜLKELERİ ÜZERİNDEKİ OYUNLARI

II. Dünya Savaşı döneminde Japonya’nın Nagasaki ve Hirişima’ya atılan Atom Bombalarıyla ölen 100 bin ve 110 bin yaralı insanlar unutulmuşçasına nükleer silahları elinde bulunduran ve petrol zenginliğine göz koyduğu ülkelere yine “Nükleer Silahların Varlığını” öne sürerek önce Irak’da Saddam’ın gitmesi için 11 Eylül saldırıları öncesi Başkanları Bush ve teknokrat ekiplerince hazırlanan şaibeli oyunlarıyla Irak’a girilerek binlerce insanın ölümüne neden olunduğu gibi, vatanını terk eden 2 milyon insan yanı sıra 712 bin Iraklı evsiz kalmıştır.

SIRA KİMLERDE?

Aşırı Sağcı Yeni Amerikan Yüzyıl Projesi Vakfı (PNAC) Tarafından 11 Eylül saldırısından önce hazırlanan rapora göre; “ABD’nin küresel üstünlüğünü sürdürmek, büyük bir rakip gücün ortaya çıkmasını engellemek ve uluslar arası güvenlik düzenini Amerikan ilkeleri ve menfaatleri doğrultusunda sekilendirmek” olarak ortaya atılan “BOP PROJESİ” artık ABD’nin elini sürmeden, barış amacıyla kurulan NATO’yu’da öne sürerek amaçlarını gerçekleştirmek için kendisine müttefik ülkelerin yardımı ile yapmaya devam etmektedir. “ARAP BAHARI” ile ABD tarafından istenilemeyen öncelikli rejimler Libya, Suriye ve İran olarak belirlenmiş, Libya NATO ve ABD’nin müttefikleriyle Libya içindeki muhaliflere yapılan yardım ve destekle rejim değiştirilerek liderleri olan Kaddafi Islama uygun olmayan bir şekilde muhaliflerce hunharca öldürülmüştür. Kuzey Afrika ülkeleri ABD’nin ummadığı bir şekilde domino etkisi ile süratle şekillenmiş ve istenmeyen rejimler uzaklaştırılarak yerine istenilen rejimler oturtulmaya çalışılmıştır.  Suriye ve İran’a yapılan Uluslar arası baskılarla ülkelerin rejimleri süratle değiştirme çabaları günümüzde de sürmektedir.

TÜRKİYE İÇİN “ILIMLI İSLAM” YAKIŞTIRMASI DA NEREDEN ÇIKTI?

ABD Laik düşünce yapısındaki rejimlerin batı yanlısı düşünce yapıları, bağımsızlık mücadelesini ön planda tutmaları, küreselleşmeye karşı tutumları nedeniyle benimsemediğini, kökten dincileri de yasa dışı faaliyetleri ve şiddet yanlısı olmaları nedeniyle desteklemediklerini bu nedenle onların şiddet olaylarını gündeme taşınması ve onların kahramanlaştırılmalarını önleme politikalarını raporlarında açıklamışlardı. Türk Silahlı Kuvvetlerin karşı çıktığı “Ilımlı İslam” yakıştırmasına göre Almanya kökenli “Kaplancılar”ın şiddet yanlısı oldukları ancak Fethullah Gülen’in Ilımlı İslam’ın en önde gelen düşüncesine göre farklı oldukları, onların hoşgörülü yaklaşmayı ve şiddeti dışlamayı esas almaları ve özellikle gençleri bu felsefeye çekmeleri nedeniyle Türkiye’nin İslam Dünyası’nda önder bir ülke olabileceği ve bu gelişmenin laik anlayışa borçlu olduğu ancak, laik olanların ABD’ye sıcak bakmadıkları bu nedenle Ilımlı İslam’ın Türkiye’ye iyi bir model olacağı ve Türkiye’deki iktidarın da desteklenmesinin gerektiği söz konusu raporda belirtilmiştir.

Bu raporun uzmanı CIA’nın Yakın ve Güney Asya Bölgesi Milli İstihbarat Şefi Ruller “Siyasal İslamın Geleceği” adlı kitabında; “ Amerikan dış politikasının en önemli hedeflerinden birinin özünde İslamcı fakat aynı zamanda liberal bir İslami reformu teşvik etmek, bu amaçla da Nurcuların  -özellikle Fethullah Gülen’in desteklenmesinin gerektiğini ileri sürmektedir. Fuller, Türkiye’deki 236 okulu, 200 dolayında dini vakfı ve 211 ticari şirketi ile Gülen’in BOP’un kapsama alanında etkili olabilecek liberal bir İslamcı hareket olduğu görüşündedir.

ÇİN, ABD İÇİN NİÇİN BÜYÜK TEHLİKE?

BOP Projesi şu anda resmiyet kazanmasa da ABD Önce Moritanya’dan başlattığı ve önceleri Türkiye’yi de içine alan ancak alınganlık gösteren Türkiye’nin sadık müttefik, laik ve demokratik ve NATO ülke olması düşünüldüğünden proje kapsamından çıkartılmıştır.  Bunların dışında kalan Kafkasya, Afrika, Arnavutluk, Bosna Hersek gibi Balkan ülkelerinin de kendi arzuları ile bu projeye katılabilecekleri düşünülmüş ve bu ülkelerin siyasal yaşamlarıyla örtüşmemesi BOP’un yayılmasının baş edilemez bir hal almasının olasılığı nedeniyle şimdilik ilk etapta yeterli görülmüştür. Yani BOP’un ikinci dalgası için önce Kafkas sonrada Uzak doğu ülkeleri hazırlıklarını şimdiden yapmaya başlasınlar!

İŞTE ÇİN

Şu anda Amerika’nın çekindiği ülke ÇİN Çünkü Çin dünyanın en büyük ihracatçısıdır. 2011 yılında 20,4 lük büyüme ile ihracatını 175,1 milyar dolara çıkardı.  Ve komünizmin disiplini üretimi yanı sıra küreselleşmeye ayak uyduran bu ülke ABD nin gelecekteki tek hedefi. Bunun içinde Arap Baharı’ndan sonra olası Kafkas ve Uzakdoğu Baharlarının ardından Sovyetlerdeki politikalarını Çin’de uygulayabileceğini düşünmemek mümkün değil. 

ABD’NİN GELECEKTEKİ BEKLENTİLERİ NELERDİR?

BOP’un maliyetini düşünen ve borçları gittikçe katlanan ABD müttefik ülkeleri de yanına çekerek NATO’yu da BM’de siyasallaştırarak hedefine ulaşmanın hesaplarını yapmakta olduğunu söylemiştik. ABD gelecekte neler bekliyor ve neler yapacak hiç merak ettiniz mi? Buyurun birlikte inceleyelim;

İsrail–Filistin çatışmasının biran önce sonlandırılmasının dünyada itibar kazanılacağını düşünen ABD, yoğun diplomasi atağına devam edecektir.

Irak’tan çekilen ABD bu ülkedeki Şii, Sunni, Kürt azınlıkların içinde meydana gelebilecek kökten dincilerin tehlike yaratmaması için bu ülkenin Türkiye’ye de yakıştırılan “Ilımlı İslam” türüne dayalı demokratik bir rejimin kurulmasını hızlandıracaktır.

BOP’a gönüllü olarak rıza gösteren Türkiye, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn, Afganistan ve Cezayir)’e yönelik kapsamlı bir ekonomik ve sosyal yardım planının hayata geçirilmesi kararı G-8 ülkeler toplantısında karara varılmıştır.  BOP Kapsamı içinde olup da çekinceli olan Mısır, Umman, Tunus, Pakistan ve Fas’da da Ilımlı İslam öne çıkartılacak görüşleri son ARAP BAHARI ile hayata geçirildiğini, Mısır, Cezayir, Tunus ve Libya ve diğer bazı Arap ülkelerinde liderlerin bir bir devrilerek ABD yanlısı iktidarların yönetime talip olmalarını hep birlikte izledik.

ARAP BAHARI’nı yaşan ülkelerin dışında kalan ve totaliter ve teokratik rejimlerle yönetilen Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirliklerinin de demokrasiye geçerek parlamenter rejimle yönetilmeleri için o ülkede yaşayanlara siyasi, ekonomik ve sosyal eğitimle ilgili reformlara hız verilecek,

İşte Suriye ve İran’la ABD’nin son zamanlardaki politikalarına yine müttefik ülkelerde katkı vermektedir. Ancak, İran’la Osmanlı döneminde dahi herhangi bir sınır sorununu hemen hemen hiç yaşamayan Türkiye’nin İran’a karşı olan tutumunun ne olacağı düşündürücüdür. “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” hikâyesidir.  Çünkü BOP’a gönüllü katılan Türkiye’nin ABD tarafından istenilen ekonomik ambargolara karşı tutumunun ne olacağı sorusu hep gündemde olacaktır. Körfez Savaşı’ndan önce Nükleer Silahlarla ilgili suçlama şu anda İran rejimine de yapılmakta ve Hürmüz Boğazı’nda meydana gelen gerginliğin ne zaman kopacağı da merak konusu olmaya başladı. ABD’’nin NATO’yu da kullanarak Iran üzerinde yoğun baskı uygulayacağı dikkatle izlenmekte.  Suriye içinde yine şiddetli ambargolarla yola getirme girişimleri yanı sıra Sudan üzerinde de baskı uygulanmaya başlanması da önemle izlenmekte…

AVRASYA’daki rejimlerin de kökten dincilerin eline geçmemesi için de yoğun takibin devam edeceği ABD’nin raporlarında görülmektedir. BOP’un dışında kaldığı halde bu projeye gönülden katılan ülkelere de gerek ekonomik gerekse sosyal desteğin sağlanacağı da raporlarında belirtilmektedir.

TÜRKİYE’YE BOP’TAN NASIL ETKİLENECEK?

Türkiye Cumhuriyeti’ne yakıştırılan “Ilımlı İslam” modelinin ilk kez kim tarafından atıldığını biliyor musunuz? Evet, bu tezi ABD’nde ilk kez 1994 yılında Dr. Morton Abramowitz Graham Fuller ve Richard Holbroke tarafından gündeme getirildi ve tüm dünyaya monte edilmeye çalışılarak AKP’nin iktidara taşınması sağlanmış oldu. Ilımlı Islamı en iyi uygulayan ve model ülke olarak seçilen Türkiye’ye doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik yardım ve yatırımların artarak devam edileceği ve bu yardımlarında ABD’ye bağımlı olacak şekilde olacağı ve Ilımlı İslam’ın istenilen ölçülerde olması, yaygınlaşması ve gelişmesi için laik ve ödünsüz anlayış içinde olan TSK’in etkinliğinin kırılmasının zorunlu göründüğü ve bunun içinde en iyi ortamın AB’nin “uyum ve müktesebat dayatmaları” olmasından dolayı Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin girişi için desteğin artırılmasının gerektiği de ilgili raporlarında belirtilmiştir.

BOP kapsamı içinde rejimleri itibariyle karşı olan Suriye, İran ve Irak’a Türkiye üzerinden askeri zorlamaların yaptırılması, NATO’nun da etkin kullanılması ile maliyet ve etkinliğin en uygun yol olacağı, daha önce Irak Savaşı öncesi TBMM’de yaşanan “Tezkere Reddi”  halinin yaşanmaması için gerekli çabanın gösterileceği raporlarında belirtilmektedir.

Sonuç olarak ABD, BOP Projesi’nin dünyaya yayılması, müttefikler tarafından yanlış adımların atılmaması için projeye karşı olan ülkeleri bile toplantılarda görmenin gerektiğini ve ABD çıkarları ile örtüşmeyen zemine izin verilmemesi için her türlü tedbirin alınmasının gerekliliği vurgulanmıştır… 21. Yılda dünyamızı çok çetin gelişmeler beklemektedir. Aklıma Einstein’in 3’ncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4’ncü Dünya Savaşında taş ve sopalar olacağını biliyorum.” Sözünü hiç unutmam…

Üçüncü dünya ülkeleri arasındaki kopukluğun ve her ülkenin kendi ülkesinin menfaatlerini bireysel düşünmesi ABD’nin BOP Projesini daha da genişleteceği ve dünyayı tek yerden yöneterek kendi şirketlerin daha da gelişerek dünyayı hegemonyası altına alacağı şimdiden yaptığı politikalarla görülmektedir.

SON SÖZÜM

Yukarıdaki okuduklarınızla ülkemizde meydana gelen TSK’deki gelişmeler, gazeteci, yazar ve generallerin uzun tutukluluk halleri, insanların artık sokaklarda veya herhangi bir alanda demokratik haklarını kullanarak (şiddet olmadan) arama cesaretsizliği, yazarların ve çizer ile gazetecilerin hem gazetelerinden, hem de TV’lerde yaptığı özgür tartışma programlarının iptal edilerek dışlanmaları ve sermaye ile iç içe giren medyaya verilen yüksek miktarlardaki maliye cezalarıyla susturulmaları, kısacası yazar ve gazetecilerin yarın benim de başıma bir şey gelir mi? Diyerek özgürce yazamadığı ve Ekonomist İntellgence Ünit'in Birleşmiş Milletlere üye 167 ülke arasında yaptığı 2011 "DEMOKRASİ" raporuna göre;  ülkemizin “Kusurlu Demokrasi” olan ülkelerin bile içine giremeden “Melez Demokrasi olan ülkeler arasında 5.73 puanla 88 nci olmamızda ABD’nin bu BOP taleplerinin etkisi var mıdır, yok mudur?   Bunu da siz karar verin…

Asıl söylemek istediğim ise; En başta verdiğim Kuran’ın Maide Suresi’nin 51. Ayetine, ABD’nin “Ilımlı İslam” rejim dayatmasını yaptığı Moritanya’dan Uzak Doğu’ya kadar uzanan Müslüman ülke ve liderlerinin uyup uymadığıdır…

Siz ne dersiniz?

Ertuğrul Erdoğan/Bursa

Ocak / 2012

 Kaynak:

1) Kur’an-ı Kerim Meali /Türkçe Çeviri /  Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

2) Kur’an-ı Kerim Tefsiri / Prof.Dr. Süleyman ATEŞ

3) Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye/Araş.Görv. Altuğ GÜNAL

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..