- Kategori
- Öykü
Dünya'yı kıran çocuk
Sene 1985… Mevsimlerden kış… Bense ilkokul son sınıfa gidiyordum. Bilirsiniz köy okullarında genelde hademe yoktur. Okulun ve sınıfların temizliğini nöbetçi öğrenciler yapar. Ertesi sabah da ben ve arkadaşım Emrah Öner nöbetçiydik. Sabah erkenden geldik okula. Bir güzel temizlik yaptıktan sonra sobayı yakacaktık arkadaşlar üşümesin diye. Sobanın içini odun ve tezekle doldurduk. Bizde kömür yoktu zaten sonradan icat olmamış mıydı kara elmas dedikleri bu maden. Isınmak için tüm arkadaşlar sabah evden gelirken sırtlarında çanta ellerinde birer parça ya tezek ya da odun getirirlerdi. Bunu imkanı olan her öğrenci yapardı çünkü bu işin takibi için öğretmenimiz odun kolu başkanı olarak bir arkadaşı görevlendirmişti. O da kim getiriyor kim getirmiyor not alır yalakalık olsun diye öğretmene verirdi. Öğretmenimizde bazen affeder bazen cezalandırırdı bir daha olmaması için. Biz arkadaşım Emrah’la beraber doldurduğumuz sobayı nasıl yakacağımızı düşünürken kağıtla tutuşturmaya çalıştık ama tüttü tüttü bir türlü yanmadı. Sınıfta bir dolabımız vardı. Duvar içine gömülü dört raflı iki kapaklıydı. Okula ait haritalar, kitaplar ve küre dediğimiz dünya konurdu. Ne hikmetse içerisinde bir poşet yarılmış yağlı çıra da vardı.
Arkadaşıma ne güzel çıraymış bunlar yağlı yağlı gel bunları kullanalım dedim.
O da tamam olur dedi.
O an çıraları almak için dolabı yeniden açtığımda dünya dediğimiz yuvarlak küre küt diye yere düşmesin mi? Düştükten sonra bir de kırılmaz mı?
Emrah sen kırdın dünyayı sen kırdın benim hiç suçum yok diye bağırırken bense öğretmenimiz Yaşar Duran’a ne cevap vereceğimi kara kara düşünmeye başlamıştım. Saat 9-10 arası dersteyiz. Yaşar öğretmenimiz dünyanın kırıldığını görmüş. Sınıfa sorar: Bunu kim yaptı, kim kırdı bu dünyayı? Sınıfta çıt yok! Bunu yapsa yapsa Doğan yapmıştır der.
Doğan Yılmaz da komşumuzun oğlu bizden iki sınıf aşağıda 3. sınıfta okumakta. Ama okulumuzun en haylaz, en yaramaz, en cin göz çocuğudur. (Şimdilerde Kayseri de kepçe aldı Operatör olarak çalışmakta)
Doğan bunu sen kırdın değil mi?diye yeniden sordu öğretmenimiz. Doğan vallalaha yok billaha yok ben kırmadım dese de hoca inanmaz. Eee boşuna dememişler bir adamın adı çıkacağına canı çıksın diye .
Eline aldığı dünyayı arkadaşın kafasına vurur. Vurur ama kafası kırılır kanamaya başlar bizim mazlum mahzun Doğan’ın. Ben sıkıldıkça sıkılıyor korkumdan ter atıyordum. Ya duyarsa ya benim olduğumu bilirse. Az sonra sınıfın kapısı açılır içeriye 25-30 yaşlarında bir abi girer. Hocam izin verirseniz ben Aziz Akbal’ı götürmeye geldim. Maraş’ta sınavı varmış. Bu izni alan da sabah sobayı yaktığımız arkadaşım Emrah’ın abisi Latif Önerdi.( Şimdilerde Kayseri de sütçülük yapıyor) Beraber müdür odasına gittik. İzin kağıdı verecek bizde sınav için Maraş’a gidecektik.
Oh be yırttık kurtulduk derken içimden nasıl olduysa duyuvermiş Yaşar öğretmen dünyayı benim kırdığımı. Aziz bunun yenisi çok para tutar. Yeni bir dünya satın almaya da senin gücün yetmez.
Sen bir Japon alda kırılan yeri yapıştıralım dedi. Ben de utanaraktan biraz da tırsaraktan tamam alalım diyebildim. İşte böyle sevgili dostlar: Allah azze ve celle dünyayı yarattı, Piri Reis dünya haritasını çizdi. Galile dünyanın yuvarlak olduğunu buldu. Kristof colomp Amerika kıtasını keşfetti... benim payıma da dünyayı kırmak düştü(!)
Yazan:aziz AKBAL 12 Şubat 2010 Felahiye-Kayseri