- Kategori
- Dünya Kadınlar Günü
Dünyada Kadın Olmak
‘’Sanayi devrimin ardından sanayisi gelişmiş ülkelerde (ABD gibi) zaman içinde kadınlar da fabrikalarda çalışmaya, erkekler kadar çalışma hayatının içinde yer almaya başlamışlardı. 1900’lü yılların başında ABD’de en çok işçi istihdam eden sektör ise tekstil sektörüydü. Fakat yaşanan ekonomik sıkıntılarda ilk gözden çıkarılanlar şimdilerde olduğu gibi o zamanda işçiler olmuş, önce çalışma saatleri haftalık 65 hatta 75 saate çıkmıştı. Yetmemiş iğne,iplik, elektrik hatta oturulan sandalyeler bile işçilerin ücretlerinden kesilmeye başlanmıştı. Ve tüm bu ağır çalışma koşullarının karşılığı haftalık 5 dolardı. Philadelphia ve Baltimore'dan 600 gömlek fabrikasında çalışan, yüzde 80'i kadın, 20 bin gömlek işçisi greve çıktı. ABD tarihi belgelerinde "en büyük kadın grevi" olarak adlandırılan grev, Şubat 1910'da sona erdi. Çoğu talepleri kabul edildi. Sadece Triangle Gömlek Firması talepleri kabul etmedi.
Tarih 25 Mart… Asch binasının son üç katında faaliyet gösteren Triangle Gömlek Firması’nda sönmemiş bir sigara izmaritinden kaynaklandığı tahmin edilen yangın, sekizinci katta başlar. Ne olup bittiğini anlamaya fırsat kalmadan yangın tüm binayı sarar. Güvenlik ve hırsızlık gibi sebeplerden dolayı sadece bir asansör çalışmaktadır. Polis korteji dışarıdan yardıma gelmek isteyenleri engeller ve 146 kişi bu yangında can verir. Ve ölenlerin 129’u kadındır.
5 Nisanda düzenlenen matem yürüyüşüne 80.000 kişi katılır. Yürüyüş bir protesto yürüyüşüne döner.
1910 yılında II. Enternasyonal, Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanır. AlmanyaSosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirir ve öneri oy birliğiyle kabul edilir.’’
8 Mart ile ilgili araştırma yaptığımızda aşağı yukarı bu tür bilgiler karşımıza çıkar. Günümüzde bir bayram havasında kutlanan ama tarihçesi görüldüğü gibi büyük bir trajediyi ve kadın ölümlerini barındıran bu gün, sanıldığı gibi bayram kutlamalarıyla değil anmalarla olması gereken bir gündür.
Peki 21. yy da bu şartlar değişmiş, kadınlar için iyileş midir? Vereceğimiz cevap kesin ve nettir; hala tüm dünyada kadınlar ikinci sınıftır ve kendini en gelişmiş sayan ülkeler de bile durum çok kötü değilse bile yine de hak ettiği saygıyı görememektedir. Üçüncü dünya ülkelerin de ise durum daha da vahim olup insan mıdır değil midir tartışmalarına bile konu olabilmektedir.
1987 yılında okuyucuyla buluşan ‘’Kadının Adı Yok’’ kitabında Duygu Asena kadınların nasıl ötelendiğini anlatmış, fakat erkek egemen erk, kendisine isyan eden bu kitabı yasaklamış, yasaklayamadığı yerde poşette satılmasına hükmederek baskı altına almaya çalışmıştır. ‘’Feminist Yazar’’ olarak etiketi yapıştıran aynı erkek egemen erk Duygu Asena’nın ölümüne kadar aynı baskıcı tutumunu devam ettirmiştir. 1930 yılında Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkını (ki bugün medeni olarak bildiğimiz Avrupa ülkelerinden bile en önce bu hakka Türk Kadını kavuşmuştur) veren ve kadınların okutulması gerektiğini, onların çalışma hayatının içinde, ilimde bilimde yer alması gerektiğini her fırsatta yineleyen büyük önderimiz Atatürk’ü anlamayanlar, bu gün meydanları boş bularak üçüncü dünya ülkesi olma yolunda rayından çıkmış bir tren gibi hızla gericiliğe doğru evrilmektedir. İşin kötü yanı bunun en büyük destekçileri de yine kendine verilen hakkın kıymetini bilemeyen kadınlar olmaktadır.
Tüik verilerine göre ‘’Türkiye’de 80 milyonluk nüfusun yüzde 49.8’i kadınlar. Buna karşın başta eğitim olmak üzere, ekonomi, siyaset gibi temel alanlarda kadınlar aynı oranda temsil edilmiyor. Türkiye’de okur-yazar olmayanların oranı yüzde 5.4. Erkeklerde bu oran yüzde 1.8 iken, kadınlarda yüzde 9. Erkeklerin işgücüne katılımı yüzde 71.5 iken, kadınlarda yüzde 31.5 seviyesindedir.’’
Orta Doğu’da, Arabistan’da ve birçok geri kalmış toplumlarda kadınların çalışması, okuması, meslek sahibi olması yasaktır. Kimi ülkelerde yanlarında bir erkek olmadan yolda yürümeleri dahi yasaklanmıştır.
Kadınlara yönelik baskılar arttıkça kadın isyan hareketleri teknolojinin de sağladığı kolaylıkla daha hızlı duyulur ve organize hale gelir oldu. Çok yenilerde İran’da artık başörtüsü takmak istemeyen kadınlar yüksek yerlere çıkarak başörtülerini sallamışlar, münferit hareketler olsa da birçok kadın bu harekete destek vermiştir.
Yine Hindistan'da dini kuralların kadınların girmesini yasakladığı fakat Yüksek Mahkeme'nin kararıyla kadınların kullanımına açılan Sabarimala Tapınağı'na ilk kez bir kadın polis eşliğinde tapınağa girmiş, Tapınak yönetimi "kutsal mekânın kirlendiğini" açıklayarak, "kirlilikten arındırma ritüelleri" yapmak üzere tapınağı kapatmıştır. Kadınları protesto eden Hindular polisle çatışmıştır. Yine en büyük darbeyi evdeki kayınvalidesinden yemiş, odunla dövülerek sokağa atılmıştır.
Bugün 20 yaşında olan Afganistanlı Malala Yusufzay henüz 11 yaşında iken BBC Urduca Servisi'nde yayımlanmak üzere, Taliban rejimi altındaki kadın ve çocukların yaşamını anlatan isimsiz yazılar yazmaya başlamış, 2012 yılında 15 yaşında iken içinde bulunduğu öğrenci otobüsü Taliban tarafından basılıp, başından vurulmuştur. Küçük yaşına rağmen bir kadın aktivisti olan Malala uzun tedaviler sonucu hayatta kalmayı başarmış ve hala mücadelesine devam etmektedir.
Yine gericiliğe ve ayrımcılığa karşı bir hocanın(!) elindeki muska ve yazıları alıp yakan Afganistanlı Farkhunda, Kuran’ı Kerim’i yaktı yalanıyla coşturulan yobaz kalabalığı tarafından linç edilerek öldürülmüştür.
ABD de ise bu hak arayışı eşit ücret konusunda yaşanmıştır. Hollywood’un ünlü aktrislerinden Robin Wright, Jennifer Lawrence, Emma Watson, Emma Stone, Felicity Jones, Natalie Portman her fırsatta aktörler ile aralarındaki ücret eşitsizliğini ve erkelere göre daha az diyalog yazıldığı konusunu sık sık uygun mecralarda dile getirmektedirler. Bu konuda en kestirme cümle ise sanırım Sharon Stone ait;
“Eğer bir değişim isteniyorsa bu ücret eşitliği ile başlamalı. Ama sadece film yıldızları için konuşmuyorum; her işteki kadın eşit ücret almalı!”
Evet, çalışma hayatına baktığımızda erkekler aynı konumdaki kadınlara göre daha fazla ücret, daha fazla ekstralar almaktadır. Ve kadınlar çalışma hayatının içinde tutunabilmek için maalesef susmak ve daha çok çalışmak zorunda bırakılmaktadır.
Yerkürenin birçok yerinde 21. yy da olmamıza rağmen bu ve bunun benzeri haberi hemen her gün duymaktayız. Balık hafızası misali ise ertesi gün her şeyi unutup kaldığımız yerden yaşama devam etmekteyiz.
Ve ülkemize baktığımızda son on yılda gerçekleşen erkek egosu menşeli birçok ölüm, zulüm, tecavüz ise hemen hemen her gün üçüncü sayfa haberi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadece çalışma hayatı değil, yaşam hakkı da erkekler tarafından zehir edilmektedir. Kadınlar; nasıl giyineceğinden, gülmesine, kimlerle nasıl konuşacağından neredeyse nefes alışına kadar erkek tahdidi altında yaşamaya alıştırılmak istenmektedir. Görünen o ki büyük şair Nazım’ın dizeleri güncelliğini sanırım her zaman koruyacak…
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri
ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız yarımız
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
…………………………..
kadınlar
bizim kadınlarımız
03.03.2019 / DÜŞ(G)ÜNCE
GÜLHAN GENÇ
https://www.facebook.com/groups/264772477522974/permalink/300464430620445/