Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '10

 
Kategori
Güncel
 

Dünyaya van minüt çeken başbakan, esrarla yakalanan yeğenine neden çekemedi?

Dünyaya van minüt çeken başbakan, esrarla yakalanan yeğenine neden çekemedi?
 

Resim: alıntı


İki gün önce tarihi bir konuşmaya imza atan Elazığ Valisi, bol bol hükümeti ve onun icraatlarını övdükten sonra, ben gürültü patırtı içinde değil, huzur içinde yaşamak istiyorum. Bu anlamda başbakanı oldukça başarılı buluyorum. Özellikle dünyanın süper güçlerine van minüt çekebilmesi onun ne denli özel, ne denli başarılı olduğunun kanıtıdır. Farkındayım bugün biraz yeşil gidiyorum ama tüm bunları söylemeden edemezdim, dedi özetle.

Haklıydı vali. Başbakan Davos’ a imzasını atmış, yaptığı çıkışla bütün dünyayı şaşırtmış, başbakanın yaptığı bu çıkışı bazıları överken, bazıları uzun vadede Türkiye’nin aleyhine olabileceğinin altını çizmişti. Ben Davos’ u ve yankılarını tartışmayacağım burada ama dünyaya van minüt çeken başbakanın yeğenine neden çekemediğini sorgulayacağım.

Yeğeni babasını kaybetmişti. Onu korumak, kollamak, gözetmek baba yarısı dediğimiz amcaya düşmez miydi? Üstelik bu amca sıradan bir amca değil, devletin bütün olanaklarını yeğeni için seferber edebilecek, derin İslami bilgisi ile de yeğenini ıslah edebilecek niteliklere haizdi. Haydi, tanınan bilinen bir sima olduğu için yeğeninin tedavisini ve ıslahını ülkemizde yaptıramadığını, yaptıramayacağını farz edelim. Oysa tüm bunları ve daha fazlasını dünyanın herhangi bir yerinde, ülkesinde yaptırabilecek güç ve yetenekteydi. Oysa başbakan, sahip olduğu tüm bu olanaklarına rağmen, babasını kaybeden, yani öksüz olan yeğenini sürdürdüğü yaşam biçimi nedeni ile dışlamış, kendi yaşam standardı ve ilkeleri ile çeliştiği için onu kendi kaderi, kendi çıkmazı ile baş başa bırakmıştı. Bu davranışını ise şu cümlelerle dile getiriyordu…

Ben yeğenimle en son başbakanlığımın ilk günlerinde görüştüm. Yaşam biçimi ve sürdürdüğü hayat benim yaşam biçimime ters olduğu için de sildim dedi.

Peki, sahip olduğu bunca bilgi, beceri, olanağa rağmen, öksüz olan yeğenine sahip çıkmıyor, çıkamıyorsa başbakan (!)çoluğunu çocuğunu bu illetin kıskacında kaybeden, türlü imkansızlıklar içinde onları düştüğü bu çukurdan çıkarmaya çalışan onca insan ne yapsın. Sokağa mı atsın. Konuşmasın mı? Kendi kaderine mi terk etsin. Ne etsin onları?

Onlar için mücadele etmeye, hayata kazandırmak için savaşmaya değmez mi? Boş verelim de, göz göre göre ölüme mi gitsinler. Yani mazeretiniz geçerli değil Sn. Başbakan.

O zaman Filistin' de Gazze’ de, kapitalizmin acımasız yüzü savaşlarda, bombaların altında kalan, hayatını kaybeden, sakat kalan çocuklar, gençler için, karı koca gözyaşı dökmüş , terörü lanetlemiş olmanız ne kadar gerçekçiydi diye şüpheye düşüyor insan.

O gencin, gençlerin, çocukların, bizlere, sizlere ihtiyacı var. Yoksa çok kolaydır silip atmak, sildim attım, yok saydım demek.

Size ihtiyacı olan yeğeninizi, yani kurbanı yok saydığınızı söylüyorsunuz ama kabinenizde veya örgütlerinizde bu işlere adı karışmış, bulaşmış, zehir tacirliği yapan, anaları ağlatan, “sayısını tam bilemeyeceğim ama” azımsanamayacak sayıda isim var. Oldu! Hatta daha düne kadar hemen sağ yanınızda tuttuğunuz bir isim vardı ki; adı lazım değil

Demem o ki… Yeğeninizi silip atmayın başbakan. Ona sahip çıkacak bir babası yok çünkü… Onun size ihtiyacı var.

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..