Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, az ışıklı bir köy evinde açmışım gözlerimi dünyaya.
Babam askermiş ben doğduğumda. İzne geldiği bir ara köy evinin o kalabalık sıkılganlığında, hasret dolu, özlem dolu bir kavuşmanın sonrasında alelacele düşüvermişim ana rahmine.
Ne onlar sormuş bana, ne de ben izin almışım dünyaya gelmek için.
Altı ayımı ve çocukluk yazlarımın bir ayını geçirdiğim bu köyde; hazların en güzelini, havaların en oksijenlisini, gökyüzünün en mavisini, yıldızların en yakınını, suların en asi ve mavi akanını görmüş, yaşamış, hissetmişim.
Çamların en ihtişamlısını, meşelerin en anacını, kavakların en güzelini, ladinlerin en heybetlisini yine orada görmüşüm.
Domatesin en kırmızısını, fasulyenin en lezzetlisini, bostanın en çıtırını, etin sütün, yumurtanın, tereyağının en tazesini yine orada yemişim.
Gün gelmiş taş üstünde bir çoban çadırında yatmışım, gün gelmiş en lux, en uçuk tatil köyünde aylarca ehli keyif yapmışım.
O yüzdendir biraz karışıklığım. O yüzdendir içi içime sığmazlığım. Kaleme kâğıda sarıldığım yetmezmiş gibi, üstüne cümle âleme ifşa edişim.
Umarım bu büyük ailede birbirinden güzel paylaşımlara imza atarız hep birlikte.
Merhaba. Hoş geldiniz dünyama.
- Toplam blog
- : 669
- : 1503
- Kayıt tarihi
- : 19.01.07