- Kategori
- Müzik
Düşler sokağı
Masalsı, biraz şiir , bolca melodi tadında bir gecede Feridun Düzağaç Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nin sahnesinde. Dört yılda bir yaşama ayrıcalığına eriştiğimiz yirmi dokuz şubat gününün cumayı cumartesiye bağlayan gecesinde
‘’Bugün orada da cumartesi mi?
Sen de beni benim kadar özledin mi?
Aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek
Ne kadar acı, ne kadar komik ve bana ait, değil mi?’’
diye soruyor, yüreğine nice aşklar sığdıran, aşk kadar güzel, aşk kadar büyüleyici şarkılar yazan ve yazdıran adam. ‘’Şarkıların geçmişinden bahsetmeyeceğim.’’diyor. Şarkıların yaşın ortaya çıkarmasından korktuğunu söylüyor gülerek, konsere başlarken. Oysa ki
‘’Onuncu ayın onuncu günü saat on buçukta yanmış mumum
Otuz beş yıl olmuş, ihtiyar bir çocuktur güzel ruhum
Okulu asıp oyuna kaçar bıraksam hala
Ama çok düştü, incindi, yoruldu, dinlenmedi kalbim doğrusu.’’
diyerek yıllar önce ününe ün katan F.D. şarkısında, bir yandan yaşıyla ilgili tahminler yürütmemize yol açarken, diğer yandan yorgun kalbinden dem vuruyor. Uzun yıllar önce ilk albümü ‘’Beni Rahatta Dinleyin’’de Özdemir Asaf’ın unutulmaz şiiri ‘’Lavinia’’yı seslendirerek unutulmayacaklar tayfasından yerini ayırtıyor Feridun Düzağaç.
‘’Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia…’’
diyerek nice aşığın yaşadığı bu dipsiz kuyuya benzer çelişkiyi yaman şekilde ortaya koyuyor.
‘’Senin Şarkın’’ isimli şarkısıyla
‘’Sen yaralarsın, yaralarımı sararsın
Hem öldürürsün hem hayata bağlarsın.’’dizelerini herkesin şarkısı yapıyor.
Artık kimsenin yerli yerinde kalamadığı, içimizden şehirler geçtiği post-modern bir çağda
‘’İçimden şehirler geçiyor
Her durakta duruyor, inmiyorsun
Seni en güzel ben öperdim
Kim bilir, ama sen bilmiyorsun.’’
diyor F.D. ama hep hüzün de kokmuyor şarkıları tabii.
‘’Hayata dair hazır cevaplar var
Böyle çok düşünüp kendini heba etme sen
Biraz oku, dolaş, yaşa işte
Kimseye kötülük etmeden.’’
diye hayat felsefesini açıklıyor. Aralarda pek konuşmadan, kendinden geçercesine söylüyor şarkılarını. Son albümü ‘’Uykusuza Masallar’’dan en popüler şarkısı ‘’Söz Ver’’i söylerken salon coşuyor. Hep bir ağızdan tek bir söz isteniyor:
‘’Bir keşkeye daha yer yok kalbimde
Birlikte ölecek miyiz?
Söz ver, durma öyle, bana söz ver.’’
Şarkısının başında
‘’İnanırdım duyduğum her söze
Bir zamanlar saflık vardı
Şimdi yerim yok aldanmaya.’’
sözleriyle kalbinin sıradan mutsuzluklardan ne kadar yorgun olduğunu anlatıyor ve sonsuzu istiyor:
‘’Bana bitmeyen bir tek şey söyle
Söyle sonsuza inanayım
Bana nasıl seveceğimi anlat
Aşk karlı yokuş, yorulmayalım.’’
Zaman zaman badi parmağımıza bir kuş konar gibi coşkuyla ‘’Burlardan gitme!’’ diye haykırıyoruz:
‘’Buralardan gitme
Buralar gitsin
Sen gitme.’’
Zaman zaman ise kör talihinden yakınıyor:
‘’Ben mutluluktan bir parça şefkat dileneceğim
Anladım ki kral tesadüfler
Hiç sevmiyor beni tesadüfler.’’
Şarkılarla coşuyor, şarkılarca hüzünleniyoruz yaklaşık üç saat boyunca. Ve ‘’biterken her şey’’ , biterken yirmi dokuz şubat gecesi, belki de bir sonraki yirmi dokuzunda şubatın yine bu mavi şarkılarla buluşmak üzere, kocaman yüreğine kocaman şarkılar sığdıran adam düşler sokağında bırakarak bizleri, çekiliyor sahneden.
‘’Yağmur yağsa, uykum kaçsa,
Bir kuş konsa badi parmağıma,
Ağlardım bir başıma…’’