Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Duştan çıkan bu yabancı da kim ikiiiiiiii (2)!!!! İşte Bööle Yaaa!...

Duştan çıkan bu yabancı da kim ikiiiiiiii (2)!!!! İşte Bööle Yaaa!...
 

‘’Duştan Çıkan Bu Yabancı da Kim?’’ demiştik ya hani? Hani adam dışarıda tanıştığı muhteşem kadının, duştan nerdeyse fare yavrusuna dönüşüp çıkışına tanık olmuştu?! O hikayeyi okuyanlar yaşadı, tekrar okumalarına gerek yok. Ama bahsettiğim hikayemi okumadan direk bu yazımı tıklayanlar varsa eğer, reca edeceğim önce o hikayemi bi zahmet okuyuversinler. (Nasıl pazarlama taktiği ama? Bir alana ikincisi bedava gibi oldu ama n’apalım? Devir imaj ve pazarlama devri.Aksi halde, yazarlık da yapsan ekmek yok adama. Ne kaa okuyucu, o kaa ekmek!..)

Evet.

Şimdi duştan çıkan yabancıyı daha önce okumuş arkadaşlarla biz devam ediyoruz, okumamış olanlarsa şimdi bu sayfayı kapatıp, ''Nası yani yaa?!'' bölümünü okumak üzere diğer yazıya tıklıyorlar..

Evveeett...

En başta şunu söylemek istiyorum ki; hikayeleştirerek yazdığım olayın nerdeyse tamama yakını gerçektir. Ve bu olayı yaşamış olan da tüm Türkiye’nin yakından tanıdığı biridir. Bu olayı benimle paylaşmasının da garip bir tarafı yoktur, aklınıza yanlış bir şey gelmesin! Benim kısa film çekmek hevesimin ayakta olduğu yıllarda, bir ''trajik komedi'' hikayesi yazmaya çalıştığımı duyunca ‘’Bak ben sana bir olay anlatayım. Çok komik ama aslında müthiş bir dram da yatmakta. Dinle bak..’’ demiş ve başlamıştır biz birlikte çalıştığı ekibine bu olayı anlatmaya. Olayın gerçeğinde elektrik kesintisi falan da olmamıştır, merak edenlere duyurulur.Türkiye Elektrik Kurumu’nun biraz günahını almış olduk bu durumda ama idare etsinler artık.Ben sadece Türk Filmlerindeki gibi bir kurgu olması için arada elektrikleri kestirip, sonra da en anlamlı olabilecek zamanda tesadüfen geri getirdim ki, olay biraz tatlansın. Yine hikayedeki kadın kahramanımız, biraz mahcup olup, dudaklarındaki garip kıvrımla banyoda kalakalmış görünüyorsa da, orijinalindeki arkadaş gayet rahat, havluyu vücuduna sarıp banyodan çıkmış ve (ellerinde tuttuğu takma saçlarıyla) kısa saçları, yarım kalmış kaşları, çipil çipil bakan kahverengi gözleri ile gayeeeet rahat dönmüştür salona.

Şimdi çipil çipil dedim diye kahverengi gözlü olanlar alınmasın lütfen. Ben de kahverengi gözlüyüm (gözlerimi çok seviyorum) ve sırf gözlerim bu renk diye çipil çipil baktığım falan da söylenemez. Burada altını çizmeye çalıştığım olay, olayın kahramanı olan erkek kendisini upuzun kirpikler ve buğulu yeşil gözlerle tanıdığından, duştan yarım kaşlı, kısa kirpikli ve değişik göz rengiyle çıkan bir garip hatun gördüğünde şoka girmiş ve aklını güzelliğiyle başından almış alan hatunun bu garip değişimi onda böyle itici bir duygu uyanmasına yol açmıştır. Yani bizzat arkadaşımızın bu olayı bize aktarırken kullandığı kendi ifadesidir o ifade! Kusura bakmayın ama, bence adam böyle düşünmekte de haklı. Hangimiz olsak, böylesi bir durum bize de itici gelirdi herhalde. Arkadaşımız, şokunu bile henüz üzerinden atamadığı o günlerde bu olayı bize (özel detaylarını bizimle paylaşmadan) anlattığında, ekip olarak gülmekten yerlere yatmış ve haftalarca kendisine takılmadan da edememiştik. Güzel bir kadın gördüğünde ‘’Duşa sokmadan inanmam artık abi!’’ demeye başlamıştı çünkü!

Neyse... Bu olayı yaşayan kahramanımızın da dediği gibi, komik ama bir o kadar da üzücü, derslerle dolu bir tecrübe bu. Öylesine garip bir dünyada yaşamaya başladık ki, çevremizde nerdeyse gerçek kalmadı. Doğallık başını aldı, bizim bilmediğimiz diyarlarda tatil yapmaya gitti ve dönmeye de niyeti yok galiba. Kaçıp gittiğine göre, her şeyin bu kadar yapay olmaya başladığı bir dünyadan, en başta doğallık kavramının kendisi rahatsız galiba!

Her şey, ama her şey öylesine gerçekten uzaklaşıp yapaylaştı ki, ortada bir ‘’gibi’’lik dolaşıp duruyor artık! Çevremizdeki hemen her şey nerdeyse birer simülasyon(canlandırma) halini almaya başladı. İnsanların saçları yapay, gözleri, kaşları, dudakları, memeleri ve nerdeyse aklınıza gelebilecek her şeyi suni oldu artık. Takıp çıkarılan lenslerle gözler olduğundan başka renkte bakıyorlar artık! Dişler yapma, kirpikler takma, tırnaklar takma veya (mumdan daha hallice bir sertlikte maddeden yapılma) protez, kaşlar kontörlü (yani çizilmiş), dudakların içi silikonlu dışı kontörlü (yani kalıcı boyalarla çerçevelenmiş ve belirginleştirilmiş), memeler silikon, alın ve çene silikonlu ve yılların insana kattığı çizgiler yok edilip yüzler gerginleştirilmiş, vs!

Haa! Sokakta efil efil savrulup duran lepiska gibi saçların, eve gelindiğinde çıt çıtlarının sökülmek marifetiyle, tuvalet masasının üstündeki özenli yerlerini alıyor olmaları ve kısacık saçlarla evin içinde arzı endam ediliyor olması da ayrı bir detay. Onu unutmayalım..

Ortalıkta ‘’Bebek gibi’’ bir sürü kadın var fakat gerçekten yapma bebek gibiler! Ve görüntüdeki bu yapay olma durumu sanırım yavaş yavaş insanların ruhlarına da nüfuz etmeye başladı. Dikkat ediyor musunuz? Kimse kendi sesiyle konuşmuyor genelde! Değiştirmeye ve akılları sıra daha kibar ve etkileyici bir tonlama kattıkları seslerle konuşmaya çalışıyorlar. Ve kendileri gibi olmayan sesleri ile seslendirdiklerinin pek çoğu da kendi düşünceleri değil zaten! Başkaları gibi görünmeye, başkaları gibi düşünmeye ve başkaları ''gibi'' olmaya başladılar! Gibi, gibi, gibi!..

Ama nereye kadar?!!

Bu kadar mı hoşnutsuzuz kendimizden? Bu kadar mı başkalarının zevklerine ve beğenilerine göre olmak durumundayız? Sokaktaki insanlar bizi güzel görsün, başkaları (herkes) bizden etkilensin, onlar bir yabancıyı tanısınlar ama eve gelince aynada kendi ''gerçek'' yüzümüze bakan bir tek biz olalım! Öyle mi?

Bakalım, bakalım ve kendimizi öyle beğenmeyip ‘’gibi’’ olalım! Sonra da görünümümüzdeki bu yapaylık, kurduğumuz ilişkilere de yansısın..Hiç olduğumuz gibi görünmediğimiz gibi, göründüğümüz gibi de olmayalım..Bize ait olmayan zevkleri ve renkleri, moda adı altında bizimmiş gibi benimseyip, sahip çıkalım. Aklımızı, kişiliğimizi değil, sırf görüntümüzü besleyelim..Kuşlara yem verir gibi! Sonra da kendimizi, görüntü destekli hamlelerle bir ‘’yem’’ gibi erkeklerin önüne atalım!

Bu mudur yani? Böyle mi olmalıdır?

Özellikle kadınlar olarak, bu kadar mı kendimizin ‘’Dişilik’’ özelliklerinin altını kalın kalın çizmek ve ‘’KİŞİ’’ olmaktan korkmak ve kaçmak zorundayız? ‘’Kişi’’ olduğumuzda kimse beğenmeyecek mi bizi yani? O ‘’Dişi’’ görünümün altında nasıl bir kişilik taşıdığımız hiç mi önemli olmayacak? Zaten, bu konuda ‘’Seksapel’’ ve ‘’Dişilik’’ kavramını karıştıran hemcinslerime de minik bir detayın altını çizmekte fayda görüyorum.

Seksapellik görüntüden ibarettir ve her kadın dilerse, giyim ve makyaj desteğiyle seksapel sahibi olabilir. Öyle görünebilir. Yani aslında her kadın en azından böyle görünmeyi (suni olarak da olsa yani) başarabilir... Ama isterse!

Fakat ‘’Dişilik’’ öyle basite alınacak bir kavram değildir ve görüntü desteğine de ihtiyaç hissetmez çoğu zaman! Dişi olmak bir yaradılış ve ruh biçimidir! Eğer bir kadının ruhunda ‘’dişilik’’ varsa bunu saklayamaz zaten! Haline, tavrına, bakışına, oturup kalkmasına bire bir yansır bu özelliği. O kendi fark etmese de yansır! Dişi olan kadınların dişiliklerinin altını çizme gibi bir sıkıntıları olmaz, aksine bunu perdeleme konusunda bir sıkıntı yaşarlar genelde. Dünyanın en seksi (seksapelden bahsediyorum sadece, dikkat edin) ve dekolte kıyafetlerine bürünmüş olsa dahi bir kadın, eğer ruhunda ‘’Dişilik’’ yoksa, iddia ediyorum ki; çok güzel olmadığı, açık saçık giyinmediği ve belki göze çarpacak bir dekoltesi dahi olmadığı halde, ruhunda buram buram ‘’Dişilik’’ taşıyan hemcinsinin yanında hiç şansı kalmayacaktır! Çünkü erkekler bu farkı hemen farkedeceklerdir.

Çok güzel hatlara sahip olmasa da çekici oldukları kesindir dişi kadınların..Hatta böylesi kadınların neden erkeklere bu denli çekici geldiğinin sırrını, (güzellikleri ile aynı ilgiyi uyandıramadıklarının için için farkında olan) hemcinsleri hiç çözemezler. (Bakınız: Ayşegül Aldinç, Zuhal Olcay örnekleri.. Çok güzel olmalarıyla bu denli gözde değildir bu iki sanatçımız da. Dişilik özellikleridir onları erkek hayranlarının gözünde pek çok güzel meslektaşlarından daha cazip ve çekici kılan.)

Seksapellik geçici ve simülatif (canlandırma) bir durum olmasına rağmen içinde doğal bir dişiliği barındırmayabilir. Her seksi görünen dişi değildir ama, her dişi kadın, zaten seksi olmayı da bilir! Bu çok normaldir çünkü seksi olabilmek, dişiliğin taşıdığı doğal özelliklerinden biri olarak (dişilik kavramının alt başlıklarından biri olarak) yerli yerinde durmaktadır zaten.

Dolayısıyla kaş göz rengi ve şekli değiştirmekle, dudakları ve memeleri balon gibi şişirmekle, sağını solunu fazlasıyla açmakla dişi olunmaz… Kadınlığını keşfedip, kadın olma doğasına kafa yormakla ve hem kendini hem de erkeğin doğasını tanımaya çalışmakla bir anlamda geliştirilebilir belki! Ve erkekleri kısa süreliğine etkilese de ‘’seksi görünme hali’’, uzun vadede erkeğin kadınında aradığı özellik dişiliktir!

Yani özünde gerçeklik, doğallık ve kalıcılık arayışı olan bir arayıştır bu!

(Hoş!?? Erkekler genellikle bu konuda biraz ayran gönüllüğün dozunu kaçırıyor olsalar da, konunun özü budur bana göre.)

Kıssadan Hisse: Keşke sokaklarda ulu orta sergilediğimiz (veya sergilemeye çalıştığımız) ‘’Dişiliğimiz’’ değil de ‘’Kişiliğimiz’’ olsa... Ve keşke biz kadınlar, belki de tanrının bize bahşetmiş olduğu en değerli hediye olan dişiliğimizi, kapalı kapılar ardında, sadece, bunu paylaşmaya değer gördüğümüz erkeğimizle paylaşsak! Onun bizde yarattığı hoş duygu seline bir armağan misali!...

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..