Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '13

 
Kategori
Deneme
 

Düşü(ndü)rmece

Düşü(ndü)rmece
 

Bir takibatın sonucunda beliren bir gülümseme ile başlamıştı hayat ve her evresinde dönüşü olmayan yollara sapılmıştı sessizce. Tepe taklak olan her devrinde canice fethedilmişti her bir bölgesi. Durmak bilmeyen göçler başlamıştı yaşam ile ölüm arasında. Canlı-cansız savaşımı mevzu bahis olmuş, tek çare ise vaatlerde gizli tutulan sebebi açıklanamayan intiharlar olmuştu. Mecburiyet dört bir yandan saldırmaya başlamış ve hiç kimseye kendini savunması için söz hakkı verilmemişti.


* * *

Dört duvar arasında yer eden karanlık köşesine çekildi. Cevapsız kalan bir çok sorunun anlamsızlığını içinde barındıran bir kör düğüm içinde sessizliği dinledi. Sınır dışı edilmişti hukuk ve adalet gayrı nizami harp ile mücadelesine devam ediyordu. Adalet uğruna savaşmalı diye geçirdi aklından. Kalemine sarıldı ve tek silahını en etkili biçimde kullanmaya başladı. Hiç durmadan, nefes bile almadan yazmaya başladı.

“Hasta ilan edilerek ameliyat masasına yatırılmıştı düşünceler ve düşüncelere atılan her bıçak darbesi bir intikamın göstergesi olmuştu. Soygun henüz başlamıştı. Oysa ki bu, sadece bir başlangıçtı. Amaç, sadece düşüncelere hükmetmek değildi. Amaç, düşünceleri duygulardan arındırıp robot bir nesil türetmekti…”

Elinden hiç düşürmedi kalemini. O da biliyordu ki, elinden kalemini düşürdüğü an bir hançer saplanacaktı göğsünün tam orta yerine. Kana bulanacaktı tüm hayalleri, sızılar belirecekti gecenin karanlığında gizlenmiş olan anılarında. Sahipsiz kalacaktı kurmuş olduğu düşler ve her düşüş yeni bir ölüm getirecekti her defasında…

“Her hadise bir inanç meselesiymiş gibi gösterilmişti. Ağızdan çıkan her söz birbirini takip eden başka bir yalanın işaretiydi. Kandırmaca bir hayatın içinde tüm hayallere hüküm giydirilmiş ve ortalıkta özgürlük söylemleri cirit atmıştı…”

Dokunulmazlığı çoktan kalktı hayallerimin. Tetikçisi tarafından itiraf edilen gerçek dışı hikayelerin diyetini ödeme zamanı şimdi. Durma! Hadi çek silahını, bas tetiğe, al intikamını. Morgun soğukluğunda milyonlarca yıl önce bir daha uyanmamak üzere uykuya daldı düşlerim. Demir parmaklıklar ardina tahliye şansı olmaksızın atıldı ümitlerim. Gecelerimle yapmış olduğun pazarlık kurtarmaz seni, bir kurşun da kendine sakla ve son bir ceset daha ekle anılarına...

“Güç, artık anlamını yitirmiş ve yeni bir anlam kazanmıştı. Güç, bir başkasının başka hayatlar üzerine zar atması, dinleme kanallarıyla yanlış olanı doğru olarak saptaması, ordu ve güvenlik görevlilerini şiddet aracı olarak kullanması gibi yeni anlamlar kazanmıştı. Oysa ki, güç bu değildi. Asıl güç düş(ünce)lerdeydi…”

Karanlık hücresinde kavuşacağı aydınlık günlerin hayalini kurmaya başladı. Hiç itiraz etmeden yaşadıklarına, hürmet etti düşlerinde yaşattıklarına. Kapadı gözlerini ve tadına doyum olmayacak bir rüya görmeyi diledi:

“Açık bir biçimde şantaj edilmişti ve bu da yetmezmiş gibi tehditlere maruz kalmıştı. Yüzsüzlüğün bu kadarı da fazla diyerekten telefonu karşı tarafın suratına kapatmıştı. Sabah uyandığında günün pek de aydınlık olmadığını anlamıştı. Güneş tam doğmadan gözlerini adliyede açmıştı. Bir sandalyede oturtulmuş sorguya çekilmişti. İddia edilen her olay bedenine uygulanan bir işkence misali acı olarak yansımıştı. Mücadelesini sürdürmeye çalışmıştı ve direnci kırılınca avukatını istemek zorunda kalmıştı. Yorgunluk tüm bedenini esareti altına almışken gözleri kapanmış ansızın yere yığılmıştı…”

Sarsıntılar içinde uyanarak görmüş olduğu rüyaya yol verdi. Emirler savurdu buz kesmiş duvarlara, intihara sürükledi içinde kaybolmuş olduğu karanlığı. Kuralsızlığa oyanayıp tek kişilik çoğunluk katılımıyla çiğnemeye başladı yıkılmaz sanılan tüm kuralları. İdealleri uğruna savaşmaya başladı, içinde beslemiş olduğu sevgiyle birlikte kahramanlığını ön plana çıkardı. Kararını verdi. Tek ihtiyacı her zaman yanında olan sevgiliydi. Tuttu ellerinden ve korkusuzca hayallerine doğru koşmaya başladı…

“Sakın korkma! Hiç kimse buraya geleceğimizi düşünmez…”

* * *

“Yorgun bir bedenin sızıntı haline gelen akışkan zihninde bir karalama durumunu yansıtan karakalem resmin solgun çizgilerisin... Siyah-beyaz her tonda beliren bir parıldama eseri, farkında olunamayan bu çizgilerin en derinlerisin...”

 

MURAT TAŞ

 

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..