Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

Düşünce ne kadar özgürdür?

Düşünce özgür değil, ilkelerine, ön kabullerine mahkumdur. Düşünce ilkesi içinde hareket ettiğinde onu yanlışlayamaz. 

Biz düşünme eylemi içindeyken çeşitli hareket noktalarımız olmak zorundadır. Bu hareket noktaları kavramlardır. Kavramlar ise içeriklerdir, kabullerdir. 

Biz düşünürken kabullerimizi sorgulamayız, kabullerimizi parametre olarak kullanır ve diğer kavramlarla bağlantıya sokarak sonuçlar üretiriz. 

Elimizdeki kavramı doğru kabul ettiğimiz için, onunla çıkardığımız sonuçlar, o kavramın doğruluğunu yanlışlayamaz. Çünkü, sonucu oluşturan kendisidir. 

Bu nedenle biz düşünürken, ilkeleremiz kadar, kabullerimiz kadar özgürüzdür. 

Peki düşünme yeni düşünceler üretmiyor mu? Bu durumda özgür değil miyiz? Evet Üretiyor. Peki nasıl? 

Düşünme yeni düşünceler üretebilir, ama özünde yukardaki ilkelerimiz kadar düşünürüz savını yanlışlamaz. 

Düşünme, ilkelerinin sınırı kadar olsa da, ve sonuçlar hep kendini haklı çıkaracak şekilde çalışsa da, ortaya yeni çıkan olgular, bu düşünme sistemlerinde anomaliler yaratabilir. Ya da bu düşünme sisteminde öyle anomaliler vardır ki, düşünme sistemi çevresinin yarattığı psikolojik güçle, bunlar göz ardı edilir, istisna kaideyi bozmaz denir, üstü örtülür, ama bir düşünürün buna karşı gelebileceği bir anı olabilir. Bunun pek çok rastlantısal ya da arızi nedeni olabilir. Burdaki nokta şudur ki, bir sisteme birebir bağlı kaldığınızda asla yeni düşünce üretemezsiniz. 

Düşünme sistemi ya da başta dediğim kavramlarımız, bakış açımız, ilkelerimiz, bir düşünme işlemini sonucunu aslında ta en baştan üretir. 

Yeni düşünce üretmek, bu zincirleri kırmaktan geçer. Zincri kırmaya niyetiniz yoksa, ilkelerinizin esirisinizdir. İsterse 10 tane kitap yazın bu sizin esirliğinizi değiştirmez. 10 kitaplıysanız ve hep aynı şeyi söylüyorsanız, zinciriniz çok daha kalın demektir. 

Yeni düşünce üretmek için düşünme sisteminin dışına çıkmanız gerekir. İlkenizi sorgulamanız, hem de sürekli sorgulamanız gerekir. Adeta bir düşünürün özelliği, ilkesiz düşünebilme özelliği olmalıdır. 

İlkesiz düşünmek mümkün değildir aslında, çünkü düşünmeye kavramsız başlayamazsınız. Ama bu da sonucu önceden üretiyor ve ilke kendi haklı çıkartıyorsa, bir düşünür, düşünür adını almayı hak edecekse, her an ilkesini yeniden yeniden sorgulaması gerekir, bu da sonuçta düşünce üretememeye varır. 

İşin gerçeği budur aslında. Her türlü düşünce esarettir, zincidirdir, boyundaki halkadır, kelepçedir, beyin mıhıdır. Kavram yargı demek yargı infaz demektir. İnfaz yok etmek demektir. 

Biz olağan şekilde kavramlarımızdan hareketle düşünüyorsak, düşünüyor değilidir. 

Bir düşünce sistemi ancak, ondaki anomaliler, sapaklar, kusurlar keşfedilmek isteniyorsa, eleştirilebilir. Ama düşünce sistemi, kendini eleştirmek değil yüceltmek eğilimindedir. Bir düşünce sistemine, karşı düşünce sistemi de çok rahatlıkla giremez. Çünkü o da kendi düşünce sisteminin iktidarı için ordadır. İçine girmeye çalıştığı düşünce sistemini, yanlışlayarak yani tutarsızlıklarını göstererek yıkılmasını değil de, onu tepeleyerek yıkmayı ister. 

Bir düşünce sistemi gerçekten de, hiçbir akil ve ağır adamın, yapmayacağı şekilde içine göçertilebilir. O da çocuk ruhlu olmaktan geçer. Herkesin baba baba kavramlarıyla dalga geçebilmekten çıkar. Çağrışımdan, hayal dünyasından, beyin fırtınasından çıkar. Forme edilmiş hiçbir düşünme sistemi, ne kendisini ne de başka düşünme sistemini tutarsızlıklarını göstererek içe yıkılmasını sağlayabilir. 

Çocukca yaklaşımlardan çıkan akıl yürütmelerle, bir düşünme sisteminin tutarsızlığını gösterseniz bile, bu da ilerleyen süreçte bir sistem olacak ve yeni kavramsal tutsaklıklar yaratacaktır. 

Hayatımızda karşı düşüncelere karşı dişe dokunur bir şey demek istiyorsak; onların kendi iç mantıklarını anlamalı, , kendi akıl yürütme zinciri içinde, kendi kabullerini, kavramları arasında kurdukları bağlantıları, kendi yöntemleri içindeki tutarsızlıkları göstermemiz gerekir. 

Bir düşünce sistemi sadece ve sadece tutarsızlığı gösterilerek yanlışlanabilir. Bunu yapmıyor da bir düşünce sistemi yerine kendi düşünce sisteminizi, onun iç mantığını -dahiyane şekilde bile işletseniz- kullanarak, yıkmak isteyorsanız, bunu sonsuza kadar başaramazsınız, eğer onu başka yollardan tepeleme işiyle birlikte yapmıyorsanız bunu. 

Bu şuna benzer, sistemin kendi iç tutarlılığına baktığınızda siz dağ o fare olacakken, bunu yapmayıp da, kendi sisteminize bağlı kaldığınız için, bu tam tersine döner ve fare olacak olan şey, dağ olur, dağ olacak olan siz ise fare olursunuz. 

Düşünmenin önemi burda ortaya çıkar. Düşünme, kendi kavramlarına kabüllerine bağlılıktan çıkmaz, bu sizi esir yapar. Düşünme, düşünme sisteminin tutarsızlıklarına bakma işidir. Bir düşünür ancak o zaman düşünürdür. Sistem kurmak değil, sistem yıkmak isteyen adam düşünürdür. Kendi sistem kurar ve oradan bakarsa, eleştirdiğini yapmış olur, o nedenle, ele aldığı şeye, o şeyin sistemiyle bakacak onun vaat ettiği ama karşılamadığı boşluklarını bularak onu yıkacaktır. 

Düşünme ancak böyle özgürdür, ama bu sonuç üretmeyen bir düşünmedir. İşte ne güzel, hep yık, ama hiç kavram üretme ve kendini ve kimseyi esir etme! 

İnsanların güya düşünüyoruz deyip de, kendi düşünce sistemini haklı çıkartmaya çalışmasının düşünme olmadığını söyledim. Bunu düşünmenin bir tipi sayabiliriz. Ama eğer düşünmeyi yeni düşünce üretme diye tanımlayacaksak bu düşünme değildir, düşünmeye tecavüzdür. İnsanlar bu anlamda düşünceye sürekli tecavüz ederler. Bunun nedeni düşünmenin, düşünce sistemlerinin erkeksiliğinden çıkar. İster kadın olsun isterse erkek, düşünmenin bu erkeksiliğine girer, bu da varolmanın gücünün bir tür, ya da sahte, çünkü efendi köle diyalektiği diye de bir şey vardır, yani güç, sanıldığı gibi güzel değildir, insanın içini oyan bir haksızlıktır da) güzelliğidir. İktidardır, egemenliktir. 

Düşünme, tutarsızlıklarının göstermenin ötesine geçiyorsa, aslında özgürlük değil, esir almak ve esir alınmaktan başka bir şey değildir. 

Eleştiri: Hayat bu kadar saf yaşanmıyor. Söylenenler doğru olabilir, ama biz yaşarken büyük ölçüde esir alıyor ve esir alınıyor olsak da, yine de düşünme saf bir şekilde bu esir almak ve esir alınmaktan ibaret değil. Büyük ölçüde böyle olsa da, düşünme bu karmaşa içerisinde tutarsızlıkları gösterme, anomalileri bulma işlevini de yerine getiriyor. Ve her şeyin bedeli olduğu gibi bunun bedeli de var. O da düşünme diye üretilenlerin belki de %99'unun kendi sistemi içinde dönüp durması bunun boşunalığıdır. Ama düşünme böyle bir şeydir içindeki çekirdeğe ulaşmak için bunca kalabalık olması kaçınılmazdır. Kaçınılmazdır diyerek yargı belirtiyorum, ama şu an böyleyse, öyle olabileceği içindir, demekten daha makul ne olabilir? 

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara