- Kategori
- Gündelik Yaşam
E-günlüğün açılım anlayışı...
Kürt açılımı mı? O ne? Kürtler bize açıldı da sıra bizim onlara açılmamıza mı geldi? Açılalım o zaman. Ancak bir sorun var. Fazla açılırsak boğulabiliriz. Bu güne kadar kendi vatandaşına, kendi içine, kendi sorunlarına bir türlü açılamamış, açılmamakta ısrar eden bir ülke olarak kürt açılımını ve diğer, ( ab, nato, bm gibi) açılımları desteklemiyorum. Üstelik reddediyorum.
Merhaba e-günlüğüm; açılacaksak bir birimize açılmalıyız. "kürt" diye bir ayrım yapmadan, milletçe bir birimize açılıp, her konuda dertleşmeliyiz. Boşuna psikologlara gitmemeliyiz. Biz bize oturup konuşmalı, açılmalıyız. İşte ben de bu açılımı destekliyorum. Hatta işi daha da önemseyip, erkekler kadınlara, kadınlar da erkeklere olabildiğince açılmalı...
Kürt açılımıymış... Hıh. Bütün dünya'ya açıldık da, bu güne kadar kürt'lere açılamadık mı? Amerika'yı dünya sandık açıla açıla bir hal olduk. Öyle bir açıldık ki, her şeyimizi verdik. Ekonomimizi, siyasetimizi, bekaretimizi verdik. Anamızı babamızı verdik, organlarımızı verdik. Karşılığında onlar ne verdiler? Uyuşturucu, fuhuş, kumar, silah, katkı madeleri, hormon, suç örgütleri, terör...
Kürtler bile anlamış değil bu "kürt açılımını" Bir sürü kürt arkadaşım var ve "yahu nedir bu kürt açılımı" diye sorarlar günlerdir. Ne anlatacağım ben onlara? "Batı'dan yola çıktık, sizin oralara doğru açılıyoruz, bizi güzel karşılayın, bir çay içip, yemek yiyip dertleşeceğiz" diye geçiştiriyorum... Ne gerek var ki? Kürt sorunu yok ki açılasın, terör sorunu var. Zamanında "devrimci" açılımı uyguladın mı, "solcu, komünist" açılımı uyguladın mı? Hayır! Bir süre sonra "ermeni, rum, musevi, laz, abaza, çerkez" açılımı mı uygulayacağız? Kürtleri bir türlü anlayamadık mı, onların bizi anlamadığını mı düşünüyoruz? Neden durup dururken açılıyoruz?
Neden "engelliler açılımı", "işsizler açılımı", "yoksullar açılımı", "kadınlar açılımı", "erkekler açılımı", çocuklar, gençler açılımı", "konut açılımı", sağlık açılımı", "eğitim açılımı" yapılmıyor? Artık bu ilk olsun ve bundan böyle bütün sorunlarımız için bir açılım yapılsın. Açılalım ve rahatlayarak sorunlarımızı çözelim... Alçalmayalım, açılalım dedim, duymadın mı?
Dün gece bahçeye bir açılmışım ki sorma. (sorma dedim sana ben anlatırım) Oğlum ablamda kaldı, ben de kız arkadaşımla oturup sohbet ettim. Joker'in eksikliği ile sessiz bir akşam oldu. Böylece "bahçe açılımı" tamamlanmış oldu. Gerçi bahçe ile aramda bir sorun yoktu ama olsun. Laf ola beri gele... Ve yattım.
Sabah Linda ile iş yerine açılım düzenledik. Geç başlayan servislerle abonelere açılım yaptım ve en sonunda "oğul açılımı" organize ettim.
Bu gün biricik oğlumun doğum günü. O'na iş yerinde, Amerikan filmlerinden görüp, benimsediğimiz tarz da, küçük bir pasta ve üzerine yerleştirilmiş bir kaç mum, bir kaç maytap ile kutlama hazırladık.
Öğle yemeği saatime denk gelen doğum günü kutlaması ile "açılım" olayını kendi içimiz de çözdük. Dün'e göre biraz bunalımı geçmiş, bu gün daha iyi... Pazar günü de ayrıca, kendi açılımım doğrultusunda bir doğum günü partisi açılımı yapmayı düşünüyorum. (biz bu "açılım" kelimesini daha önce niye kullanmamışız? ne çok yer dolduruyor...)
Öğlenden sonra oğlum arkadaşları ile buluşmaya gitti. Akşam da annesinde kutlama yapacak. (oh ne güzel bir gün de üç-dört kutlama bir arada)
İşlere devam... Havanın sıcak olduğu, bol bol su içilmesi gerektiği söyleniyor. Radyo'dan saat başı uyarılar yapılıyor. Panik yok! Trafik de dolaşan her araba en az 1250 ile, 3000 derece arasında sıcaklık üretiyor. (klimaları, fabrikaları, elektrikli cihazları saymıyorum) Dünya genelinde bu ısıyı düşünürsek, "küresel ısınma" ya ne kadar katkımız olduğu ortaya çıkmış olur... Ben de uyarıyorum: Arabaları kenara çekip herkes stop etsin, eminim sıcaklık beş, altı derece düşer. Asfaltlardan ve beton yapılardan uzak durun, toprağa basın, ağaçlara sarılın... Güneş ışınlarından kaçmayın, sonra "d" vitamini eksikliği olur.
Mahallemizin gençleri öğle sıcağında futbol oynarlarken içlerinden biri dizinden yaralanmış ve hemen dükkana alıp, tıbbi müdahale yeptık. Oksijenli su ile temizleyip, batikon sürdük. Delikanlı iki saate kadar eski sağlığına kavuşacak. Anne Baba'ları çalıştığı için, geleneklerimize göre, mahalle sakinlerinin gençlere ve çocuklara göz kulak olması gerekiyor. (nerdeeee) Bizim mahalle de o görev bize düşüyor çünkü, mahalle de gündüzleri bizden başkası yok...
Neyse bu yaralanma vakasını da atlattıktan sonra, çıkıp pazarlama yapmaya devam ettim. Her yere broşür bırakıyor, bazı iş yerleri ile de gidip yüz yüze konuşuyorum. Nafile! Millet sıcaktan erimiş vaziyette. Dinlemiyorlar bile...
Akşam üzeri Ablam gel miş o'na uğradım. Bana bir torba yöresel ürünler getirmiş. Bal, zeytinyağı, sabun, zeytin, şarap, peynir... Oh oh yaşadım. Akşam yemeğimi, tatlımı yedim ve ablamın getirdiği peynir ile zeytin'in tadına baktım. Harika... (şarabın tadına bir akşam bakarım)
E-günlüğüm; şimdi seni göndereyim de bir açılım yap bakayım. Yarın yine yazışır dururuz... Hoşçakal.
Biliyor musun: Dünya'nın en soğuk yeri Antartika'da Vostok muş. En düşük sıcaklık -89 C imiş... (ya orada olsaydık ne yapardık?)
Çirkin söz: ''ABD atom bombasının arkasında..." (Quinnipiac Üniversitesi tarafından 2 bin 409 kişiyle yapılan yoklamanın bugün yayınlanan sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 61'i, ABD'nin atom bombaları atmakla doğru yaptığını, yüzde 22'i yanlış yaptığını düşündüğünü, yüzde 16'sı da kararsız olduğunu ifade etti.)ABD'nin ilk atom bombasını 6 Ağustos 1945'de Hiroşima'ya atmasından sonra anında ya da birkaç dakika içinde 140 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Yıllar sonra da onbinlerce kişi radyasyon zehirlenmesinden yaşamını yitirdi. Hiroşima'dan 3 gün sonra ABD'nin ikinci bombayı attığı Nagazaki'de de yaklaşık 80 bin kişi öldü. (yok, "soykırım, katliam" falan değil)
Güzel söz: "Bilgisiz bir kimse savaş davuluna benzer. Sesi çok, içi boştur..." Sadi