Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük devlet adamlarımıza gülüyor...

Merhaba e-günlüğüm;
Dedim ki kendi kendime, bu gün hafta başı şöyle güzel, neşeli şeyler yazayım... Nerdeeee Haberlere bir baktım, hem biz de, hem de komşu da ormanlar yanıyor, hem de ne yanmak... İnsanlar bir birini öldürmeye devam ediyor, benzine zam, trafik kazalarında ölenler, terör olayları vs. vs. İnsanın moralini sıfır yapmak için ne varsa mevcut. İlgilenmesen olmaz, Ülke bizim ülkemiz, dünya bizim dünyamız. "Dünya'dan bi haber" derler sonra. İlgilenince de sinirler ayaklanıyor ve toparlanmak uzun sürüyor. İyi ki sabahları haberlere bakmadan kahvaltı yapıyorum, yoksa midem bulanır onu da yapamam... Neyse toparlanmak için güzel bir haber buldum. Çok neşeli, çok gırgır bir haber. Siyasi şahısların mahalle çocukları gibi atışmaları. İyi ki varlar, sayelerinde artık tiyatroya gitmiyor, komedi filmi seyretmiyorum...

Hafta sonu ben yokken yine Sayın Başbakan ile Sayın Bahçeli sözlü olarak bir birine girmiş. (baykal geriden kibarca izliyor)
O ne laflar öyle. Ben birine söylesem kavga sebebi sayılır. Bir taraftan bir birlerine çok ağır sözler sarfederken bir taraftanda medeni insan davranışı sergiliyorlar. Kutluyorum. Çok sabırlı olduklarını biliyordum ama şimdi iyice inandım... Biraz görgüsüz insan olsalar, çoktan yumruk yumruğa bir birlerine girmişlerdi. Neden basın bu sözleri sansürlemiyor ki? Tamam kelime ve sözcüklerin yerlerini, kullanılış biçimlerini, terimleri, diksiyon ve tonlama ile harmanlayıp, amaca ve içeriğine uygun bir biçimde göndermelerini anlayabiliyorum. Sözler ne kadar politik çerçeve de süslenip püslense de, amacına uygun olarak tam anlamı ile yerine oturuyor. Fakat bunu Milletin önünde yapmalarını anlayamıyorum. Bu bir gösteri mi, yoksa ciddi bir fikir ayrılığı işareti mi? (Çocuklarımızın gelişmesinde kötü örnek teşkil ettiği apaçık ortada. RTÜK uyuyor mu?) Açık saçık filmlerden daha zararlı beyanlar gözlerimizin önünde sarfediliyor ve kimsenin sesi çıkmıyor. Filmlerde, dizilerde sigara içeni bile mozaiklerken bu sözleri neden mozaiklemiyoruz? Nerede kurumlarımız, STK'larımız... Birileri dur demezse ben zaten demem. (bir taraftan tırnaklarımı bir birine sürtüyorum) RTÜK'e öneriyorum: Bu değerli, saygın şahıslara derhal 18+ rozeti takılsın...

Değerli e-günlüğüm; neler söylediklerini yazmadım. Yazsam senin bile olmayan terbiyen bozulur.

Cumartesi akşamı yalnızdım. Hiç bir canlı ile tartışmadım, sert sözler söylemedim ve kendi halimde bahçede oturup "huzur ve mutluluk" inşa ettim. Güzel oluyor, her akşam yapıyorum. Yaparken atık ve kanserojen maddeler kullanmıyorum... Bir ara oğlumu aradım. Ortopedist'e ayağını kontrol ettirmek için gitmiş. Gittiği ortopedist, Akçakoca'da ki alçıyı yapan ortopedist meslektaşına Sayın başbakanımızın, Sayın Bahçeliye söylediklerine benzer şeyler söylemiş ve "ayak serçe parmağını alçıya almaya gerek yoktur" deyip sökmüş alçıyı. Küçük bir parça ile bizim oğlanın parmağını sarıp yollamış. Demek bu 18+ atışmalar her kesimde oluyor...

Pazar sabahı yine, yeniden, yenilenmiş bir biçimde ayaklandım. (yok öyle ayaklanma değil, "yataktan kalktım" anlamında.) Kahvaltımı yapıp, Boss ile Lİnda'yı çıkardım ve yürüyüşe çıktım. Bir kaç kurumsal aboneme uğrayarak yürüyüşümü tamamladım ve eve geldim. Eve gelmeden akşam yemeği için de alışveriş yaptım. Akşam üzeri Linda'nın yemeğini verdim ve kendime, sac'da bol yeşil biberli, domatesli, tavuk kavurma yaptım. Döktüm üzerine karabiber ve kekik'i afiyetle yedim. Sonra bilinen şeyler işte. Traş, banyo, manikür, pedikür, ağda, masaj vs. vs. (yakında erkek güzellik salonu açacağım)

Sabah iş yerine geldiğim de yukarıdan her sabah atılan zeytin çekirdekleri ile mücadele etme kararlığındaydım ve ikinci çekirdek atıldığında başımı yukarı kaldırıp "yeter artık, atmayın şunları aşağı" diye bağırdım. Kimsecikler yok... Varsa bile "çıt" yok. Neyse servislerime çıktım ve öğlen gelip yemeğimi yedim.
Öğleden sonra altıncı katta oturan "hacı teyze"'nin yanında çalışan Azerbeycan'lı bayan geldi. Meğer zeytin çekirdeklerini bizim Hacı teyze atıyor muş. (aynı zamanda abonem olur kendileri) Ben bağırınca çok utanmış ve saklanmışlar... Utansam mı, sıkılsam mı, haklılığımı devam mı ettirsem bilemedim. "ben çocuklar atıyor sandım" diye mırıldandım. Koskoca "hacı" teyze kimin aklına gelir? Adı üzerinde "hacı" teyze. Beş kere falan hac'a gitmiş, yetmişbeş yaşında, çok fazla varlıklı, iyi bir teyzemiz. "Varsın atsın, ben süpürürüm, o'nun attığını bilemedim" dedim. Bu arada hacı teyzenin yaşı dolayısı ile oruç tutmadığını öğrendim. Gerçi annem 85'inde tutuyor ama demek ki hacı teyze'nin sağlığı müsade etmiyor...

Akşama doğru, broşür bıraktığım bir firma aradı ve sizden su alırsak sebil verir misiniz?" diye sordu. Ben de haftalık tüketimlerini öğrenip "veririz" dedim. (hafta da 8 adet tüketmezlerse vermiyoruz) Anlaştık ve yarın onlara su sebil'i götüreceğim. Böylece, bir abone daha yapmış oldum.

Yok anam yok, bu millet okullar açılmadan gelmeyecek, anlaşıldı. Bir ay daha bizim kriz devam edecek... Dünya'nın her hangi bir yerinde bu kadar uzun tatil yapan bir millet daha var mı acaba? Var ama, söylemem. (yani yazmam)

Evet e-günlüğüm; akşam yemeğimizi de yedik. Gidelim mi artık. Biraz daha kalsaydın, bir de şu Diyarbakır Hapishanesini yazsaydım... İşlerin mi var, peki, o zaman yarın yazışırız. Hadi Hoşçakal.

Biliyor musun: Kırkayakların vücutlarının her bölümü iki çift ayağa sahiptir. Adları "kırkayak" olsa da, bu böceğin ayak sayısı, 8 ile 200 arasında değişir miş...
Çirkin söz: ''Sonsuza kadar 20 yaşında göstereceğim..." Kelly Brook (gösteremeyeceksin)
Güzel söz: "Güçlü, acı kelimeler, zayıf bir sebebe dayanır..." Victor Hugo

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara