- Kategori
- Edebiyat
Edebiyata yeni soluklar olmalı mı? Var mı? Nereye doğru?

Yeni bir edebiyat...
Dünya edebiyatının yeni bir anlayışa ihtiyacı var mı? İşte bu soruya pek çok insan yanıt bulmaya çalışıyor. Gerek yurt dışı gerekse yurt içinde giderek artan yayın üretimi bu duruma odaklanma açısından önemli. İnsanlar güzel ve iyi kitap okumasını biliyor. Ya da doğru bir ifade ile iyi bir okurun okuduğu iyi bir kitap hak ettiği yere ulaşabiliyor. Belki de bunu yazarlar başarıyor da olabilir. Ancak şöyle bir de gerçeklik var ortada. En çok satan kitaplar pek çok yazarın ambargosu altında. Onlar mı bu işi biliyor da okuru etkiliyorlar yoksa okur mu onların değerini artıran, işte buda ayrı bir tartışma konusu. Elbette güncel bir okur kitlesine seslenebilme yazın hayatının devamlılığı ve üretimliliği adına önemli. İnsanların yazarlara değer veriyor oluşu galiba onların bu konuma gelmelerini sağlıyor. Onlar da yazdıkları bazı romanları, neredeyse tüm romanlar haline getirmeyi beceriyorlar işin doğrusu. Okunuyorlar çok fazla elbette ancak belli sebepleri var demek ki demek daha makbul olan. Bükemediğin eli öpeceksin. Yok, mu elbette var hem de pek çok yazar var. Mesela Dan Brown bugün kitapları yok satan yazarlardan biri. Çok mu yetkin okura? Pek tabi ki onlarla daha o da yeni tanıştı sayılır. Ancak öyle şeyler anlattı ki insanların kafasında güzel bir yer edindi. Hatta ve hatta öyle iyi anlattı ki okur da bu emeğin hakkını vermiş oldu. Da vinci şifresi, melekler ve şeytanlar, ihanet noktası, dijital kale. Okumayan var mı? Hepimiz başkalarının elinde göre göre, merak ede ede, bir şekilde bir yerden duyup okuduk bu romanları. Son on yıla damgasını vurdu bu yazar ve kitapları. Ya da başka coğrafyadan Khaled Hosseini. Daha saymaya gerek var mı? Nicesi…
Türkiye’de durum nasıl peki? Banu Avar, Ayşe Kulin, İskender Pala, Ahmet Ümit, Elif Şafak, Yılmaz Özdil, Tuna Kiremitçi, Nazan Bekiroğlu ve daha nicesi bu yazarların kitapları çıktı mı? Tüm okurlar bu yazarların kitaplarını kapış kapış okuyorlar. Niye peki? Bazı yeni yazarlar elbette güzel konularla yazın dünyasına güzel girişler yapıyorlar. Ancak bu giriş tek bir örnekten öteye gitmeli elbette. Yoksa uzun yıllar yazıp ondan sonra bir kitabın ciddi anlamda satmasıyla iş bitmiyor. Bu yazarlar bun devam da ettiriyorlar. Ne kadar yenilik deneseler de bu yazarlarımız çoğunlukla belli bir yazı birikimi ve stiline sahipler. Aynı çerçevede değerlendirilen pek çok eserleri var. Çeşitli şekillerde bunları işlemeye devam ediyorlar. Elbette böyle olması doğal. Ancak bu yazarların çoğu ciddi anlamda yeni bir bakış açısı ile geldiler bu konumlara. Yazmak sadece bir birikim işi değil. Öyle olsa yaş ile orantılı olarak herkesin kitapları çıkar ve bunlar da yok satardı. Bunlar da derin tecrübeler, hayat tecrübeleri. Birikim ise edebi yetkinliği doğuruyor. Onlar yazdıkları kitapları büyülü bir biçimde zenginleştiriyorlar. Çoğu günümüzün post-modern akımının etkisinde. Hatta onun şekillendiriyorlar denebilir. Örneğin Elif Şafak önemli bir iş başarıyor ve tasavvufu post-modern yaklaşımla yediriyor kitaplara. Hem kendi ilmi bilgisini katıyor hem edebi bilgisini serpiyor hem yaşadıklarından biraz pay alıyor güncel durumların çerçevesine geçirip okuru tutsak ediyor kendine. Elif Şafak bugün önemli post-modern yazarlardan biri sayılıyor. Bakıldığında başarılı bir konumda işler çıkarıyor. Yazdığı kitaplara eleştiri yok mu? Olmaz mı elbette var. Yazdığı şeyler biraz da tehlikeli sular bir de. O yüzden onun da ciddi anlamda eleştirildiğini söyleyebiliriz. Ancak yazmaya ve post-modernizmin önemli özelliklerine sahip ürünler oluşturmaya devam ediyor. Her dönem kitapları revaçta. Sosyal medyaya hâkim güncel deneyimleri sıkı takipte daha ne olsun. Okuyana müthiş bir keyif. Başka Ahmet ümit müthiş kurgular ile okurun karşısına çıkıyor. Polise dehası tam anlamıyla. Ayşe Kulin uzun zamandır bir sürü kitabı çok satan bir yazar. Üslubu yalın ve çok akıcı olarak biliniyor. Türk kadın kimliğini, dramı çok iyi anlatıyor. Yazmış olduğu biyografileri bile çok satanlar arasında. Hepsi belli şekilde bu toplumun gerçeklerinin nakşediyorlar kitaplarına.
Asıl tartışmamıza gelirsek elbette. Şöyle bir yaklaşım getirirsek eğer; belli ki bazı yazarlar okurları çekmek için ya da iyi bir sanat uğruna ne denirse densin kitaplarda ciddi anlamda bir şeyler aktarıyorlar. Ancak hepsi bir şekilde modern, post- modern, realist, polisiye vesaire olarak sınıflandırıyorlar. Peki, hepsi günümüzün önemli yazarları değil mi? Elbette öyleler. O zaman niye hepsi ayrı bir gruba özgü. Ya da neden hepsi farklı anlatım teknikleri olan, farklı şeyler anlatan, hem de faklı şekilde anlatan yazarlar iseler peki güncel kitaplar ve yazarlar hangi konumda? İşte sorum bu? Yeni bir edebiyat anlayışı var mı? Ya da yeni bir dünya düzeni tam bir özgürlük ile böyle bir çeşitlilik mi oluşturdu. Ve dahası bir başka yaklaşım ile belki de tüm bunlar yeni sistem mi? Bilemiyoruz. Elbette bir zamanlar modernler sistemi değiştirmeye çalıştılar. Ancak onların da bir ilerisi post-modern yazarlar ortalık da görünmeye başladı. Ancak onlar dışında pek çok yazar da diğer kendine has özellikleriyle yazmaya devam ediyorlar. Benim anladığım çağımızın iletişim ve çeşitlilik çağı oluşu bu zenginliği doğurdu. Hem ondan hem ondan bir parça buluyor oluşumuz bizi memnun ediyor. Herkesin istediği özelliklere sahip olan yazarları özgürce alıp okuması da çok önemli elbette. İşte tüm bunlara yukardan bakacak olursak bunca kitap, yazar belli şeyleri temsil ediyor mu? Ya da temsi ediyorsa o da bunu savunarak mı temsil ediyor? Yeni bir edebiyat daha doğacak mı ya da buna belli şekilde ihtiyaç var mı? Daha ilerisi böyle bir yeni edebiyat daha çıkarılabilir mi? İşte bu soruların hepsi tartışma konuları. Ben bu şekilde aktardım yazıya düşüncelerimi. Sizlerden de bir ek, bir yorum bekliyorum.