- Kategori
- İnançlar
Eğitim ve ahlak

Toplumda en çok tartışılan konulardan, üzerinde kıyamet kopartılan değer sistemlerinden biri de herhalde “ahlak” konusudur.” Kim ahlaklıdır?” Bu sorunun yanıtı herhalde kişiden kişiye, öğretmenden öğretmene,toplumdan topluma çok değişiklik gösterebilir.
Ahlakı, kişinin iyiyi kötüden ayırt edebilme becerisidir, diye tanımlayabilir miyiz?
Toplumda ahlak için bazı ön yargılar vardır: Ahlaklı insan çalmaz. İçki içmez. Başkasının karısında kızında gözü yoktur. Doğru söyler. Kimseye kötülük yapmaz. Başkalarını rahatsız etmez. Kötü söz söylemez. Büyüklerine saygılıdır. Küçüklerini sever...
Bu toplumsal ahlak kuralları oldukça uzundur. Dikkat edilirse, biraz daha ayrıntılara gidildiği zaman, ahlak denen kurallar sistemi belki de sonuçta yasaların temelini oluşturduğu görülür. Yasaların yaptırımı olarak birtakım cezalar vardır;ahlaki kuralların çiğnenmesi ise “ayıplama”yı doğurur;kişi belki de toplum içinde soyutlanır, bir bakıma insan yerine konmaz veya aforoz edilir.
“Ahlak” kavramı çok düzeylerde incelenebilir:
1.Toplumların tarihi gelenekleriyle yarattıkları ahlaki değerler; 2.Dinlerin getirdiği ahlak;3.Yasalara temel oluşturan ahlak;4.Doğanın kendisinde varolan ahlak;5.Endüstriyel çalışma ahlakı, 6.Bilimsel ahlak.
1.Toplumların tarihi gelenekleri içinde varolan ahlaki değerler:
Her toplum sahip olduğu gelenekler,görenekler çevresinde bazı normlar oluştururlar. Normlar soyut ölçülerdir. Bunların bazıları ideolojik değer katına yükselirler ve toplumun bireylerini yaptırımlarla bağlarlar;bazılarının yaptırımları ise üst düzeyde, genellikle korku, ayıplama ve aforoz etme biçiminde ortaya çıkar.
Bu bakımdan her toplumun ahlak değerleri diğerlerinden şu veya bu şekilde ayrılık gösterir.
Örneğin,eski eskimo toplumlarında bir aile reisi,ailenin başı olan ihtiyarın ölümüne yakın olduğunu hissederse onu götürüp bir tepenin başında ölmesi için bırakabilir. Bu durum o toplumun bireyleri için ayıplanacak bir suç değildi.
Diğer yandan bazı uzak doğu ülkelerinin toplumlarında bir kadının birden fazla erkekle evlenmesi doğaldı. O toplum koşullarında anormal sayılmazdı.
Fakat zamanla toplumlar, diğer toplumlarla karşılaşıp karşılıklı etkileşime girdikçe sahip oldukları bu çeşitten ahlaki değerler de değişebilir, veya yok olabilir. Belirlenen toplum baskın toplumun değerlerini kabullenebilir.
Toplumların ahlaki değerler bakımından dağılmaya yüz tuttuğu dönemlerde bazı önderler toplumu bir arada tutabilmek için,anarşiyi ve kötülükleri ortadan kaldırabilmek için yeni normlar,yeni kurallar ortaya koyarlar. Doğal olarak her ortaya konulan normla birlikte bir de yaptırım ortaya çıkar. Eğer kadın kocasına ihanet ediyorsa,bu kadın taşlanarak öldürülür. Veya bu yaptırımlar soyut,öteki dünyayı ilgilendiren yaptırımlar da olabilir. Gizlice kötülük yapan kişi kimse görmese de sonunda tamuya gidecektir.
2.Dinlerin getirdiği ahlaki değerler
Bir toplum değerler anarşisine düştüğü anda ortaya çıkan yeni önderler, yeni değerler sistemini,bir bakıma toplum-larda varolan iyi, olumlu değerler çerçevesinde ortaya koyarlar.
İslam öncesi Arap toplumunda değerler öylesine yozlaşmıştı ki kötülükler bütün insanları rahatsız ediyordu. Buna karşılık olumlu değerleri saptayacak ve uygulayacak güçlü önderler, devlet düzenleri o zaman dilimi içinde ne yazık ki görünmüyordu. Bir değerler anarşisi,bu günün ahlak anlayışına göre “ahlaksızlık” sayılabilecek bir durum yaşanıyordu.
Kız çocuklarının değersiz sayılıp kumlara gömülmesi çok sık rastlanan doğal bir olay gibiydi.
Kadınların hemen hemen hiç bir hakları yoktu. Köle ticareti almış yürümüştü; sayılamıyacak çeşitteki suçlar cezasız kalıyordu.
Hz.Muhammed böyle bir zamanda ortaya çıkmış,topluma önderlik etmiş, yeni ahlaki değerler ortaya koymuştur. Kuran diğer hükümler yanında birçok ahlaki ve yasal hükümler de taşır. Suçların cezası vardır. Dünyada cezası gösterilmeyen suçlar için de günah, haram ve cehennem korkusuyla öteki dün-yada cezalandırılmak üzere yaptırımlar konulmuştur.
3.Ahlakın Yasallaştırılması:
Çağdaş toplumlarda doğru ve yanlışı; iyi ve kötüyü belirleyen çizgiyi yasalar çizer. Yasalarda hangi suçların cezalandırılacağının açık seçik belirtilmesiyle insanların neleri yapması gerektiği onlara bırakılmıştır. Çağdaş insan yasaların kendisine çizdiği oyun alanında belirli kurallara göre oyununu oynayan kişidir. Alanın dışına çıkılamaz, yasaktır. Kurallar vardır. Oyunda topa elle değmek yasaktır; cezalandırılır.
Öyleyse iyi nedir? Kötü nedir? Ahlak’ın alanına girildiğinde bu sorular hep sorulur. Bir öğretmen bir meyhaneye gidip içki içmesi yasak değildir ama kolaylıkla gidip içemez. Sosyal statüsüne uymaz. Ayıptır. Bir yönetici yol kenarındaki kaldırım taşının üzerine oturup sigarasını tellendiremez, ayıptır.
Toplum kendi alışkanlıklarına ve anlayışına uymayan kişileri çeşitli şekillerde aforoz eder. İster haklı ister haksız olsun. Çoğu kez her yeni,alışılmadık davranış biçimi yadırganır. Ve böyle davranan kişilere diğer evlerin kapıları kapanır. Toplum hayatında bu kişilere yer verilmez;hayat hakkı tanınmaz.
A.B.D.İnsanlar kolaylıkla silah sahibi olabilirler; alıp satabilirler. Fakat bu durum diğer ülkelerde yasaktır veya son derece güçtür. A.B.D.’de bu gün için içki alıp satmak, içmek serbestir. Fakat orada da l00 yıl önce yasaktı. Bu gün ise Suudi Arabistan da içki içtiği saptanan insan aylarca hapis yatabilir; kamçı cezasına çarptırılabilir.
Toplumda spontane olarak bulunan ahlaki değerler, gelenekler, göreneklerin içinde yaşarken, zamanla bu kurallar gelişmiş ve yasalara dönüşmüştür. Yasalar da zamanla eskirler; toplumun ihtiyaçlarına karşılık veremez duruma düşerler,o zaman yeni yasalara ihtiyaç vardır,yeni yasalar çıkar.
4.Doğanın ahlaki değerleri:
Bir filozof,”hayatta teredütte kaldığım, ne yapacağımı şaşırdığım anlarda kedimi izlerim, onun ne yaptığına bakarım,” diyor. Doğanın kendine özgü yasaları vardır. Bu yasaların bir bölümü insanlar tarafından anlaşılmış, yorumlanmış; bir bölümü ise ampirik olarak insanlar tarafından dolaylı olarak anlaşılabilir yasalardır. Hayat, yaşamak bir çok deneylerden geçmektir. Yaşarken zamanla doğayı, çevremizdeki insanları daha iyi anlar, onlara ilişkin daha sağlıklı kararlara varabiliriz. Bazen insanların koyduğu ahlaki yasalar doğanın yasalarıyla çelişebilir. Eninde sonunda kazanacak olan doğadır. Belki de en önemli doğa yasası her şeyin zamanla değişmesi ve bütün canlıların ölümlü olmasıdır.
Bazı kişiler, doğanın insanlara örnek olduğunu, bu yüzden onun ahlaki yasalarının iyi anlaşılarak “doğaya uygun bir yaşamın benimsenmesini,” öneriyorlar. Diğer yandan insanın doğaya aykırı bir yaşam sürmesi, doğanın tahrip olmasına yol açmaktadır ki bu da yine insanın kendini cezalandırması sonucunu doğuracaktır. Doğa kendi ahlak yasasını önermektedir, yani “doğaya uygun yaşayın “ yasasını. Eğer bu yasa ciddiye alınmazsa; doğa ciddiye alınmazsa;insanların koyduğu kurallar,yasalar doğanın kendi kurallarına uygun düşmezse, bu insanın kendi kendini kandırdığını gösterir ki,sonunda insanoğlu şapkasını önüne koyup bu durum karşısında ne yapması gerektiğini yeniden düşünmek zorunda kalacaktır.
5.Bilimsel ahlakın benimsenmesi:
Okullarda din ağırlıklı bir “ahlak” dersinin yer almasını gerek görmeyen bazı yazarlar; okullarda okutulan, uygulaması, araştırılması yapılan bilimlerin zaten doğruyu, gerçeği aradığını; gerçeğin doğrunun zaten bilimlerin kendi içinde mevcut olduğunu belirtiyorlar. Bu bakımdan yapay bir ahlak dersinin gerekli olmadığını; insanlara neyin doğru olduğu öğretilecek olursa, insanların böylece yanlış yapmayacaklarını söylüyorlar.
6.Endüstrinin getirdiği ahlak:
Endüstri öncesi çağların bir özelliği olarak zaman ve yer kavramı son derece esnektir. Orta çağları yaşayan bir kırsal kesim insanı “biraz sonra geliyorum,” dediği zaman, bu “biraz sonra,” bir saat da olabilir, iki saat de.. Oysa endüstrinin getirdiği bir zaman kavramı vardır. İnsanlar belirli şeyler üzerine söz verdikleri ve anlaşma yaptıkları zaman mutlaka o söze ve duruma uygun davranmak zorundadırlar. Bir fabrikaya sabah gelen işçi mutlaka belirlenen dakikada kartını basmak zorundadır. Eğer geç kalırsa, ücretinden bir bölümünün otomatikman kesileceğini bilir, onun için hiç bir zaman geç kalmak istemez; mazeretler ileri sürmek istemez. Fabrikada belirli çarklar belirli bir zaman periyoduna göre çalışır, eğer o makinalara belirli zamanlarda belirli beslemeler yapılmazsa, çark boşa döner,bunu gören ustabaşı, işçinin başında biter. İşçi bu durumda “yalan” söyleyemez, “mazeret” uyduramaz. Kısaca endüstri toplumunda belirli işler belirli zamanlarda yapılmalıdır. Çark çok düzenli olarak çalışmalıdır. Eğer çalışmıyorsa bunda hatalı olan kişi mutlaka cezalandırılmalıdır. Endüstri kendiliğinden bir “dürüstlük ahlakı” ve dolayısıyla bir “iş ahlakı” ortaya koymaktadır.
Çağımızda ahlak sorunu sadece ahlakın tarihi konusunda nutuk çekmek, yada belli bir dinin ahlak anlayışını yasal bir kılıf içinde sunmak değildir. Çocukların, gençlerin her şeyden önce iyi davranan, ahlaklı davranan modellere ihtiyacı vardır. Bu kişiler başta politikacılar olduğu gibi anne-baba ve öğretmen olacaktır. Fakat gencin kendisine kimi örnek aldığı çoğu kez açıkca ortaya çıkmaz. Onun için sorumlu her insanın kendi toplumundan da sorumlu olduğunu bilerek çok dikkatli davranması gerekir. Çünkü sonunda kişinin “ne yaptığına bakarlar,” “ne söylediği”ne değil.
____________________
Bayet,Albert. Bilim Ahlakı.(Çev.Vedat Günyol),İstanbul: Çan Yayınları,1963.
Çaplı,Orhan . Çocukların Gençlerin Eğitimi.Ankara, Ayyıldız Matbaası,1973.
İş Bankası, Gençliğin Eğitimi(Öğrenciler,Öğretim Üyeleri ve Anne Babalar Yönünden), Ankara, Doğuş Matbaacılık, 1986