Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '12

 
Kategori
İnançlar
 

Eğitim ve ahlak

Eğitim ve ahlak
 

Toplumda  en çok tartışılan konulardan, üzerinde kıyamet kopartılan  değer  sistemlerinden  biri de  herhalde  “ahlak” konusudur.” Kim ahlaklıdır?” Bu sorunun yanıtı herhalde kişiden kişiye, öğretmenden öğretmene,toplumdan topluma çok değişiklik gösterebilir.

Ahlakı, kişinin iyiyi kötüden ayırt  edebilme becerisidir, diye tanımlayabilir miyiz?

Toplumda  ahlak için bazı  ön  yargılar  vardır: Ahlaklı insan çalmaz. İçki içmez. Başkasının  karısında  kızında gözü yoktur. Doğru söyler. Kimseye kötülük yapmaz. Başkalarını rahatsız etmez. Kötü söz söylemez. Büyüklerine saygılıdır. Küçüklerini sever...

Bu toplumsal  ahlak  kuralları  oldukça  uzundur. Dikkat edilirse, biraz daha ayrıntılara gidildiği zaman, ahlak denen kurallar sistemi belki de sonuçta yasaların temelini oluşturduğu görülür.  Yasaların  yaptırımı  olarak  birtakım cezalar vardır;ahlaki  kuralların  çiğnenmesi ise  “ayıplama”yı doğurur;kişi belki de toplum içinde soyutlanır, bir bakıma  insan yerine konmaz veya aforoz edilir.
“Ahlak” kavramı çok düzeylerde incelenebilir:

1.Toplumların  tarihi  gelenekleriyle yarattıkları ahlaki değerler; 2.Dinlerin getirdiği ahlak;3.Yasalara temel  oluşturan ahlak;4.Doğanın kendisinde varolan ahlak;5.Endüstriyel çalışma ahlakı, 6.Bilimsel ahlak.

1.Toplumların  tarihi  gelenekleri içinde varolan ahlaki değerler:

Her toplum sahip  olduğu  gelenekler,görenekler çevresinde  bazı normlar  oluştururlar.  Normlar soyut ölçülerdir.  Bunların  bazıları ideolojik değer katına yükselirler ve toplumun  bireylerini yaptırımlarla bağlarlar;bazılarının yaptırımları ise üst düzeyde, genellikle korku, ayıplama ve  aforoz etme biçiminde ortaya çıkar.
Bu bakımdan her toplumun ahlak  değerleri  diğerlerinden şu veya bu şekilde ayrılık gösterir.

Örneğin,eski eskimo toplumlarında bir aile reisi,ailenin başı olan ihtiyarın ölümüne yakın olduğunu hissederse onu götürüp  bir  tepenin başında ölmesi için bırakabilir. Bu durum o toplumun  bireyleri  için  ayıplanacak  bir suç değildi.

Diğer  yandan  bazı  uzak doğu ülkelerinin toplumlarında bir kadının birden fazla  erkekle evlenmesi doğaldı. O toplum koşullarında anormal sayılmazdı.
Fakat zamanla  toplumlar, diğer  toplumlarla  karşılaşıp karşılıklı  etkileşime  girdikçe  sahip oldukları bu çeşitten ahlaki değerler de değişebilir, veya  yok olabilir. Belirlenen toplum baskın toplumun değerlerini kabullenebilir.

Toplumların  ahlaki  değerler bakımından  dağılmaya yüz tuttuğu dönemlerde bazı önderler toplumu  bir  arada tutabilmek için,anarşiyi ve kötülükleri ortadan  kaldırabilmek için yeni normlar,yeni kurallar ortaya koyarlar. Doğal olarak her ortaya konulan normla  birlikte bir de yaptırım  ortaya çıkar.  Eğer kadın kocasına ihanet ediyorsa,bu kadın taşlanarak öldürülür.  Veya  bu yaptırımlar soyut,öteki dünyayı ilgilendiren  yaptırımlar da  olabilir. Gizlice kötülük yapan kişi kimse görmese de sonunda tamuya gidecektir.

2.Dinlerin getirdiği ahlaki değerler

Bir toplum değerler anarşisine düştüğü anda ortaya çıkan  yeni önderler, yeni değerler sistemini,bir bakıma toplum-larda varolan iyi, olumlu değerler çerçevesinde ortaya koyarlar.

İslam  öncesi  Arap toplumunda değerler öylesine yozlaşmıştı ki kötülükler  bütün  insanları rahatsız ediyordu. Buna karşılık  olumlu  değerleri  saptayacak  ve uygulayacak güçlü önderler, devlet  düzenleri o zaman dilimi içinde ne yazık ki görünmüyordu. Bir değerler anarşisi,bu günün ahlak anlayışına göre “ahlaksızlık” sayılabilecek bir durum yaşanıyordu.

Kız çocuklarının  değersiz sayılıp kumlara gömülmesi çok sık rastlanan doğal bir olay gibiydi.

Kadınların hemen hemen hiç bir hakları yoktu. Köle ticareti almış yürümüştü; sayılamıyacak  çeşitteki suçlar cezasız kalıyordu.

Hz.Muhammed  böyle bir zamanda ortaya çıkmış,topluma önderlik etmiş, yeni  ahlaki  değerler  ortaya koymuştur. Kuran diğer  hükümler  yanında  birçok  ahlaki ve yasal hükümler de taşır.  Suçların cezası vardır.  Dünyada cezası gösterilmeyen suçlar için de günah, haram ve cehennem korkusuyla öteki dün-yada cezalandırılmak üzere yaptırımlar konulmuştur.

3.Ahlakın Yasallaştırılması:

Çağdaş  toplumlarda  doğru ve yanlışı; iyi ve kötüyü belirleyen  çizgiyi yasalar çizer.  Yasalarda  hangi suçların cezalandırılacağının  açık  seçik  belirtilmesiyle insanların neleri yapması gerektiği onlara  bırakılmıştır. Çağdaş insan yasaların  kendisine  çizdiği oyun alanında belirli kurallara göre oyununu oynayan  kişidir. Alanın dışına çıkılamaz, yasaktır. Kurallar vardır.  Oyunda topa elle değmek  yasaktır; cezalandırılır.

Öyleyse iyi nedir? Kötü nedir? Ahlak’ın alanına girildiğinde bu sorular hep sorulur. Bir öğretmen bir meyhaneye gidip içki  içmesi  yasak  değildir  ama  kolaylıkla  gidip içemez.  Sosyal statüsüne uymaz. Ayıptır.  Bir yönetici yol kenarındaki kaldırım  taşının  üzerine oturup  sigarasını  tellendiremez, ayıptır.

Toplum  kendi  alışkanlıklarına  ve  anlayışına  uymayan kişileri  çeşitli  şekillerde  aforoz eder. İster haklı ister haksız  olsun.  Çoğu kez her yeni,alışılmadık davranış biçimi yadırganır. Ve böyle davranan kişilere diğer evlerin kapıları kapanır. Toplum hayatında bu kişilere yer verilmez;hayat hakkı tanınmaz.

A.B.D.İnsanlar kolaylıkla silah sahibi olabilirler; alıp satabilirler.  Fakat bu  durum  diğer ülkelerde yasaktır veya son derece güçtür. A.B.D.’de  bu  gün  için  içki alıp satmak, içmek serbestir. Fakat orada da l00 yıl önce yasaktı.  Bu gün ise Suudi Arabistan da  içki  içtiği  saptanan  insan aylarca hapis yatabilir; kamçı cezasına çarptırılabilir.

Toplumda spontane olarak  bulunan ahlaki  değerler, gelenekler, göreneklerin  içinde  yaşarken, zamanla  bu  kurallar gelişmiş ve yasalara dönüşmüştür. Yasalar da zamanla eskirler; toplumun  ihtiyaçlarına  karşılık  veremez  duruma düşerler,o zaman yeni yasalara ihtiyaç vardır,yeni yasalar çıkar.

4.Doğanın ahlaki değerleri:

Bir filozof,”hayatta teredütte kaldığım, ne yapacağımı şaşırdığım anlarda kedimi izlerim, onun ne yaptığına bakarım,” diyor. Doğanın kendine özgü yasaları vardır. Bu  yasaların bir bölümü insanlar tarafından anlaşılmış, yorumlanmış; bir bölümü ise ampirik olarak insanlar  tarafından  dolaylı olarak anlaşılabilir  yasalardır. Hayat, yaşamak bir çok deneylerden geçmektir. Yaşarken  zamanla  doğayı, çevremizdeki insanları daha iyi anlar, onlara ilişkin daha sağlıklı kararlara varabiliriz.  Bazen  insanların  koyduğu ahlaki yasalar doğanın yasalarıyla çelişebilir.  Eninde  sonunda  kazanacak olan doğadır.  Belki de en önemli doğa yasası her şeyin zamanla değişmesi ve bütün canlıların  ölümlü  olmasıdır.

Bazı kişiler, doğanın insanlara örnek olduğunu, bu yüzden onun ahlaki yasalarının iyi anlaşılarak “doğaya uygun bir yaşamın  benimsenmesini,” öneriyorlar.  Diğer yandan insanın doğaya aykırı  bir yaşam  sürmesi, doğanın tahrip olmasına yol açmaktadır ki  bu da yine insanın kendini cezalandırması sonucunu doğuracaktır. Doğa kendi ahlak yasasını önermektedir, yani “doğaya uygun yaşayın “ yasasını.  Eğer  bu yasa ciddiye alınmazsa; doğa ciddiye alınmazsa;insanların  koyduğu kurallar,yasalar doğanın kendi kurallarına uygun düşmezse, bu insanın kendi  kendini kandırdığını gösterir ki,sonunda insanoğlu şapkasını önüne koyup bu durum karşısında  ne yapması  gerektiğini yeniden düşünmek zorunda kalacaktır.

5.Bilimsel ahlakın  benimsenmesi:

Okullarda din ağırlıklı bir “ahlak” dersinin yer almasını gerek  görmeyen bazı yazarlar; okullarda okutulan, uygulaması, araştırılması yapılan bilimlerin zaten  doğruyu, gerçeği aradığını;  gerçeğin  doğrunun  zaten bilimlerin kendi içinde mevcut  olduğunu  belirtiyorlar.  Bu bakımdan yapay bir ahlak dersinin  gerekli  olmadığını;  insanlara  neyin doğru olduğu öğretilecek olursa, insanların böylece yanlış yapmayacaklarını söylüyorlar.

6.Endüstrinin getirdiği ahlak:

Endüstri öncesi çağların bir özelliği olarak  zaman ve yer kavramı son derece esnektir. Orta çağları yaşayan bir kırsal kesim insanı “biraz sonra geliyorum,” dediği zaman, bu “biraz sonra,”  bir saat da olabilir, iki saat de.. Oysa endüstrinin getirdiği bir zaman kavramı vardır. İnsanlar belirli şeyler  üzerine  söz verdikleri ve anlaşma yaptıkları zaman mutlaka o söze ve duruma uygun davranmak zorundadırlar. Bir fabrikaya  sabah gelen işçi mutlaka belirlenen dakikada  kartını basmak zorundadır. Eğer geç kalırsa, ücretinden bir  bölümünün otomatikman  kesileceğini bilir, onun için hiç bir  zaman  geç kalmak  istemez;  mazeretler  ileri sürmek istemez. Fabrikada belirli  çarklar  belirli bir zaman periyoduna göre  çalışır, eğer  o makinalara  belirli zamanlarda belirli beslemeler yapılmazsa, çark boşa döner,bunu gören ustabaşı, işçinin başında biter. İşçi  bu  durumda “yalan” söyleyemez, “mazeret” uyduramaz. Kısaca  endüstri toplumunda belirli işler belirli zamanlarda yapılmalıdır. Çark çok düzenli olarak çalışmalıdır. Eğer çalışmıyorsa bunda  hatalı  olan kişi mutlaka cezalandırılmalıdır. Endüstri kendiliğinden  bir “dürüstlük ahlakı” ve dolayısıyla bir “iş ahlakı” ortaya koymaktadır.

Çağımızda  ahlak sorunu  sadece ahlakın tarihi konusunda nutuk çekmek, yada belli bir dinin ahlak anlayışını yasal bir kılıf içinde sunmak değildir. Çocukların, gençlerin her şeyden önce iyi davranan, ahlaklı davranan modellere ihtiyacı vardır.  Bu kişiler başta politikacılar olduğu gibi anne-baba ve öğretmen olacaktır. Fakat gencin  kendisine  kimi örnek aldığı çoğu kez açıkca ortaya çıkmaz. Onun için sorumlu  her insanın kendi toplumundan da sorumlu  olduğunu bilerek çok dikkatli davranması gerekir. Çünkü  sonunda  kişinin “ne yaptığına bakarlar,”   “ne söylediği”ne değil.
 ____________________
Bayet,Albert. Bilim Ahlakı.(Çev.Vedat Günyol),İstanbul: Çan Yayınları,1963.
Çaplı,Orhan . Çocukların Gençlerin Eğitimi.Ankara, Ayyıldız Matbaası,1973.
İş Bankası, Gençliğin Eğitimi(Öğrenciler,Öğretim Üyeleri ve Anne Babalar Yönünden), Ankara, Doğuş Matbaacılık, 1986

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..