Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '07

 
Kategori
Eğitim
 

Eğitimde unutulmayan anlar (Eğitim anıları -2-)

Öğretmen Okulu, dördüncü sınıftaydım.

Sınıf olarak, tarih dersinden  başarısız notlar alıyorduk.

Tarih öğretmenimiz, Osmanlıca dilinin hastasıydı !... Bütün tanımları, konuları, Osmanlıca terimlerle anlatıyordu ve yazılı sınavlarda da aynısını istiyordu.

Öyle bir tarih tanımı yapıyordu ki, biz tanım içindeki sözcükleri anlamakta, yazmakta güçlük çekiyorduk.

Yıl sonu yaklaşmaktaydı. Tarih dersinden Eylül'e kalma ihtimalim artıyordu...

Tarih dersinden geçebilirsem, sınıfımı da direk geçmiş olacaktım.

Yatılı okullarda, sınıfı direk geçmek her zaman çok önemliydi. Sınava gelip gitmek, ayrı bir zorluk ve masraftı.

Sınıfımızda, tarih dersinden, ortalaması kritik olan üç öğrenciyi öğretmenimiz kurtarma sözlüsüne kaldırdı.

Durumu kritik olanlardan biri de bendim.

Yazı tahtasının önünde, tahtayı tebeşirle üçe bölerek, heyecanla, öğretmenimizin sorularını bekledik.

Öğretmenimiz, üçer soru soracağını, iki soruyu bilenin sınıfı geçeceğini bildirdi.

Benim için çok heyecanlı bir sözlü sınavıydı. Öğretmenimizin, sözlüye kaldıracağını bildiğimden çok çalışmıştım, hatta çoğu konuları ezberlemiştim.

İlk sorum, Eski Mısır'dı. Çok sevinmiştim, çalıştığım bildiğim bir soruydu. Sıra bana gelince, bülbül gibi ezberlediğim konuyu anlattım. Öğretmenim de dikkatlice dinledi.

Cevaplarımız bitince, öğretmenin talimatıyla, tahtada ki bölümümüze artı veya eksi işareti koyuyorduk.

Öğretmenimizden, artı koy, talimatını beklerken, öğretmenimizin eksi demesiyle şaşırmış, ağlamaklı olmuştum.

Öğretmenimiz, hemen açıklama yaptı. Ben sana" Eski Mısır'ı" sordum. Sen ise "Yeni Mısır'ı" anlattın, dedi. Mısırları karıştırmıştım !

İkinci soruyu bildim. Son soruyu bilirsem, geçerli notu alacaktım.

Ve soru geldi. M.Ö 1346 yılında ne olmuştu. Hiç hatırladığım bir şey değildi, düşünmeye başlamıştım. Diğer iki arkadaşımda sorularını yanıtlamaya çalışıyorlardı. Zamanım vardı. Gözüm sıra arkadaşım, Ali'ye takılmıştı. Ali, kitabı benim için karıştırıp duruyordu. Bir umuttu. Ali'nin, cevabı bulursa, bana bir yolla ulaştıracağını umuyordum.

Sıranın bana gelmesine az kalmıştı, sorunun yanıtını bilemiyordum, Eylülde tekrar gelecektim galiba.

Birden gözlerim, Ali'ye takıldı. Ali yanıtı bulmuştu. Sıraya başını koymuş, ölü numarası yapıyordu. İlk ipucunu yakalamıştım. Biri ölmüştü, ama kim ! Tam bu sırada, sıra bana geldi. Öğretmen, eliyle işaret ederek soruya yanıtımı istedi.

"Öldü öğretmenim " diyebildim. Öğretmen sinsice gülümseyerek, "kim öldü oğlum" dedi. Biraz düşünüyor numarasıyla, devamlı Ali'ye bakıyordum, Ali'nin dudaklarını okumaya çalışıyordum. Evet dudağını okumuştum. "Ş" ile başlayan bir isimdi. Öğretmen de habire sıkıştırıyordu. Dilimden uzunca bir "Şubbilulumaaaaaaa" çıkıverdi. Öğretmenim de şaşırdı, arkadaşlarım da şaşırdı. Hiç biri kitaptan bile yanıtı bulamamışlardı. Şubbilulumaaa sayesinde sınıfı geçtim. Şubbiluluma'yı her zaman saygıyla anıyorum. Doğaldır ki sıra arkadaşım Ali'nin de kulaklarını çınlatıyorum..Yıllardır, ne kadar gereksiz şeylerle uğraştığımızı, belleklerimizi boş bilgilerle doldurduğumuzu ve doldurmaya devam ettiğimizi görmek çok acı. Biz o zamanlar, Şubbiluluma'yla uğraşırken, insanoğlu Ay'a ayak basıyordu.

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..