Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '12

 
Kategori
Fizik
 

Ekilmişiz biçileceğiz, hesabımızı vereceğiz.

Ekilmişiz biçileceğiz, hesabımızı  vereceğiz.
 

Onurumuz, gururumuz, Rabbim bağışlarsa Oğlumuz. Doğduğu bir günden beri suyun, denizin, deryanın içinde balıklarla arkadaş. (Foto: Meltem)


İşte 20’nci yüzyılın fizikçileriyle, yüzyıllar öncesinden tasavvuf erbabının birleştiği nokta, gördüklerimizin madde değil “bir enerji hareketi” olduğuydu ve enerji yok olmuyordu. Mutasavvıflara göre dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aramızda övünme, mal ve evlatta çoğalma yarışından ibaretti ve yeniden diriliş vardı, gidenler başka boyutlarda geleceklerdi. "Dünya hayatı aldanma meta'ından başka bir şey değildi!" (*)

İnanç boyutunda, pek çok bilinmezi sorgulayabiliriz. Bize, bir kez daha düşünme fırsatı veriyor aslında bilim dünyasında olup bitenler. Bilim, bunları anlamlandırırken, yaşamımızı da kolaylaştıran pek çok yeniliklere imza atıyor. “Atomsal Düzeyde Mühendislik” olarak da tanımlanan “nanoteknoloji” yaşamı kolaylaştırıyor. Aygıt fiziği, malzeme bilimi, elektronik, kimya, biyoloji, tıp, enerji üretimi dallarından bilim araştırmacıları, nanoteknoloji çalışmaları yapıyorlar. Dijital aletler bu çalışmaların tipik örneğidir. Bunun yanında, her yeni teknolojide olduğu gibi “nanomalzemeler”in de sağlık ve çevreye zararlı etkileri var mıdır, araştırılıyor.

Feynman "Aşağıda daha çok yer var" derken; atomları ve molekülleri kontrol etmeyi becerebileceğimizden, bunu yapabilmek için de yeni aletlere ihtiyacımız olduğundan söz etti. İstediğimiz maddeyi “atom-atom dizerek” oluşturan nanorobotların var olabileceğini ispat etmeye ve bu teknolojinin etkilerini ortaya çıkarmaya çalıştı. Kuantum elektrodinamiği üzerindeki çalışmaları nedeniyle 1965'te Nobel Fizik Ödülüne layık görülen Richard Feynman’ın “İki defa ölmekten nefret ederdim, çok sıkıcıymış” dediği rivayet edilir, acaba ne kastetmiş olabilir?

Aslında temel olay oldukça basit! Nereden ve nasıl beynimize yerleştiğini asla kestiremeyeceğimiz toplumsal dogmatik bir bilgi ile yetiştirilmiyor muyuz, evet! Bu bilgi ahlak ve din ile et ve kemiğe büründüğü zaman, var olduğumuz toplumun birer bireyi olmuyor muyuz, evet! Ama bireysel olarak düşündüğümüz, denediğimiz ve sorguladığımız her şeyin ardından gelen onlarca cevapsız sorunun bizi kendi kimliğimize doğru götürmesine izin vermiyoruz.

Örneğin “niye buradayız” diye sormanın bir anlamı var mıdır?.. Bunun cevabını bilmek zorunda değiliz. Ancak “bilmemek” korkutuyor. “Gizemli bir evrende herhangi bir amacı olmadan kaybolmak…” bizi korkutan budur.

“Yokluktan geliyoruz, şu an varız (hayvan ve taş da olabilirdik ama şans eseri insanız) ve yokluğa gidiyoruz…” korkusuna Feynman gibi düşünen fizikçilerin penceresinden bakmaya çalışalım bir an… Onlar, “Bir yanılgıya kapılmaktansa bilinmeyenle baş başa kalmayı tercih ederim” diyorlardı. Feynman kanserden yavaş yavaş ölürken, ölmeden önceki son sözü “İki defa ölmekten nefret ederdim, çok sıkıcıymış.” dediğinde muhtemelen ilk ölümünü kansere yakalandığını öğrendiğinde tattığını kastetmişti. 1988 yılında öldüğünde Hubble teleskopu fırlatılmamıştı, uzayın bu kadar büyük olduğu bilinmiyordu. Yani, Hubble’in çektiği “Büyük Patlama”dan sonra oluşan günümüzün evren fotoğrafını göremeden öldü Feynman…

Einstein 1955 yılında öldüğünde Ruslar, Yuri Gagarin’i uzaya bile çıkarmamıştı. Yani bugünün ortalama lise öğrencisi, Einstein’dan daha çok bilgiye sahip diyebiliriz.

Bu insanlar, mutasavvıflara göre şu an başka bir âlemdeler. Kendilerine “niye iman etmedikleri” sorulsa, belki de “elimizde yeterli kanıt yoktu” diyecekler. Oysaki buğday gibi; ekilir, yağmurlarla sulanır, olgunlaşır, biz onu sapsarı altın başaklarda görürüz. Sonra samanlaşır, çer çöp olur.

Yalnız biz değil, hepimiz geri döneceğiz...

O dönüş ne müthiş dönüştür.

Göreceğiz...

Ekilmişiz biçileceğiz,

Hesabımızı vereceğiz. “Kocaman” sandığımız Dünya, varlık ve sınırlarını bilmediğimiz yokluk âleminde, “Samanyolu Galaksisi”nin içinde ve diğer bilinen bilinmeyen galaksiler arasında bir “mavi nokta” olarak fark edilebiliyor mu acaba, bizimkiler hiç düşünürler mi?!..

Upuzun sandığımız ömürde bir an yanıp sönen sarı trafik lambaları gibi “yaşam belirtileriyiz” aslında…   

Hayırlı, planlı ve vaktinde dönüşlere götürecek, sağlıklı ve mutlu yarınlar dileklerimizle, 2013 yılınız hayırlara vesile olsun.

--------
* (57-Hadid, 17. ve 20.) “Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık.”

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..