Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '10

 
Kategori
Deneme
 

Ekşimtrak sevgiler

Yalnızdım...

Bu bencilliğimin dile gelip yaptığı en acı itiraftı sanki...

Tüm coşkunluğunu sindirip köşesine sığdırdığım yüreğimin küskünlüğüydü...

Hep yarıda kalmış ekşimtrak aşklarımın verdiği ürkeklik ve tüm zaaflarımdan kaçışlarımın yarattığı bir tiryakilikti...

Oysa razıydım çeyrek çeyrek yaşadıım sevdaların gölgeleriyle sevişmelere de, bu vedasız gitmelere alışamamıştım bir türlü. Belki de bunca tecrübe sonrasında çoktan yalama olması gerekirdi duygularımın, her ayrılığın böyle burum buram hüzün kokmaması lazımdı...

Kaçtım...
Sanki tüm kadınlar bir potansiyel suçluydular gözümde ve kişisel alanlarıma her girişlerinde o hazmedeğim vedasız sonlara yenilerini ekleme olasılıkları bir kabus gibi çöküyordu üzerime.

Sonra sadece kendimde odaklamak istedim kendimi, tüm sevgilerimi kendime vermek, kendime aşık olmak, kaybettiklerimi kendimde bulmak istedim. Nasıl olsa ben beni öyle vedasız, bir hiç gibi bırakıp gidemezdim, nasıl olsa ben benin sevdalarını bir sigara izmariti gibi ezip geçemezdim...

Ve bir virüs gibi yayılırken bencilliğim damarlarıma, bir zamanın yüreği insan sevgisiyle, yaşam aşkıyla dolu delikanlısının özlemi kokuyordu nefesimde...

Yalnızdım...
Bu kaçıncı geceydi yazmakla geçen ve ne işe yarayacaktı bu müsfetteler? Uykularımın hükümsüzlüğünde içimin sızlamalarının sebebinin bu cürmü küçük yüreğimin özgürlüğüne kavuşmak için çırpınışları olduğunu daha kaç gece anlamamazlıktan gelecektim?

Dün bir mahşeri kalabalığın kucağındayken, bugün bir vatan haini gibi sürgündeydim tek başıma. Bilseniz, öyle karanlıktı ki içinde bulunduğum boşluk, üstelik artık umutlarımdan bir kibrit çöpü yapamayacak kadar da beceriksizdim... Kapatan bendim kapıları, köprüleri yıkan da ben, içimdeki ses hiç bir şey eskisi gibi olmayacak diyordu, renklerim birbirlerine karışmıştı, tüm şehri eşkiyalar basmış, duman duman yanıyordu mavi deniz ve yağmura karışmıştı bakıp dilek tuttuğum yıldızlar, birer birer düşüyordu üzerime. Aşina değildim artık hiç bir simaya, yabancılaşmıştı bu şehir gibi tüm suratlar, şiirlerimi de terketmiştim, insan hep kendine şiirler yazamazdı ya...

Yalnızdım...
İçimi bir ürperti kaplıyordu bunu söylerken, sanki eskisi gibi masum değildim şimdi, sabıkalı bir firari, bir şaki gibi kaçıyordum kalabalıklardan, nerede enselenecektim, nerede ele verecektim kendimi, nerede çuvallayacak, nerede yorgun düşüp pes edecektim? Bir tarafta özlemlerim, bir tarafta insanlığım, bir tarafta kanatlarını yolduğum özgürlüğüm, bir tarafta çocuksu düşlerim, hepsine birden aynı anda yakalanırsam hangisi yapacaktı infazımı?

Yalnızdım...
Siz bakmayın bu kelimeye geçmiş zaman eki kullandığıma, şimdi de yalnızdım, kimbilir belki yıllar sonra da... Kaybetmemenin kuralı sevgileri içinde saklamakmış, ekşiyenlerinden de turşular kurmak. Ne kadar acıtsada yalnızlık, kazanmak ve güçlü olmak tarafı ağır basıyordu; tüm kırılgan taraflarımı örtüyordum artık, "seni seviyorum" demenin bir acizlik, affedilemez bir zaaf olduğunu anladığımdan beri tıpkı yüreğime olduğu gibi dilime de yasaklar koyuyordum. Ya Türkçeyi yeterince çözememiştim, ya da ağır geliyordu bu edebiyat bana; sahi neydi bu cümlenin tam anlamı?

Seni seviyorum: "Veda zamanıdır artık, gitmelisin"
Seni seviyorum: "Yani iki ayrı dünyalıyız seninle"
Seni seviyorum: "Giderken bir veda bile etme sakın"
Seni seviyorum: "Korkma, sandığından kolay olur unutmak beni"
Şimdi engelleyemediğim sevgilerimi kendime yönlendirdim ve hiç korkmadan seviyorum kendimi; siz bencillik deyin, ben diyeyim aşkların en güzeli. Ben beni hiç olmadık zamanlarda terkedip gitmem ki, ben beni menfaatlerle sarmaş dolaş olmuş serseri aşklarla boğamam ki ve ben benden bir ömür boyu ayrılamam ki...

 
Toplam blog
: 9
: 728
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

Alper Kutay Erke Vikipedi, özgür ansiklopedi Alper Kutay Erke (d. 24 Nisan 1979, Konya), mizah, ..