- Kategori
- Kültürler
Elazığ Dik Halayı

https://www.youtube.com/watch?v=D8ozKFBi7Js
Akşamın gamını alıp götüren güneş ha doğdu doğacak Mezire’de. Yükseldikçe dört binlik yıllık kültür mirası Harput’un sütle yoğrulmuş bembeyaz duvarlarına sarı ışıltılar yayacak. Sonra ver elini bütün Anadolu baştanbaşa ışık cümbüşüne kesilecek. Elazığlı uyur mu? Üstüne güneşi doğurduğu nerede görülmüş. İbadetler yapılmış, dualar edilmiş. Evlerin beti bereketi, memleketin dirliği için Rahmet çağrılmış. Evin erkeği başına takıp sekiz köşe şapkasını, sırtında sakosu (ceket) her mahallede bulunan açık ekmek( bir çeşit ince pide) fırınının yolunu tutmuş. Elinde tele dizilmiş bir sıra biber. İki, üç ekmek almaya kalmadan ne canı var ki biberin közlendi bile. Gayretli Elazığ kadını, evin bütün işini bitirmiş. Kahvaltı sofrası hazır. Ne yok ki sofrada. Toprağı verimli memleketin. Kimseye yük değil. Kendi eker, biçer, kendi besler… Ne dosta bel bağlar, ne düşmana muhtaç olur. Taze ekmeğin üstüne dökülür biber. İncecik kabuklu siyah üzüm, çökelek (bir çeşit lor, ancak sütten değil ayrandan yapılır), taze tereyağı, tulum peyniri, reyhan, nane… Artık Allah ne verdiyse! Halil İbrahim sofrası mübarek. Rastlanılan buyur edilir. Uykunun en tatlı saatiymiş hiç oralı olunmaz çağalar da (çocuk) kaldırılır. Değil mi ki ailece yenilen her lokma daha tatlıdır, yeri ziyadesiyle dolar. Yenilir, içilir. Eh, çok şükür. Biz yedik içtik Allah arttırsın, sofrayı kuran kaldırsın. Eline tez kadın. Gözünü korkutmaz. Bir baktın sofra yok. Evin erkeği işe. Çocuklar sokağa. Kadın durur mu? Hele iki lafın belini kırmaya karşı komşuya. Ahbaplığı, yarenliği sever Elazığlı. Kabuğuna çekilmez.
Derken sokaklardan birinde bir gırnata (klarnet) sesi yükselir. Bir kalabalık. Ne ola ki; ya düğün alayı gelmiş gelin kız baba evinden alınıyor. Ya da bir yiğit askere uğurlanıyor. Coşkusu artar usul usul başlayan gırnatanın. Tokmak iner davula. Hey, hey sesleri yükselir. Gidip izlememek olmaz. Duyduğun an omuzları sallamazsan günah. Koşulur kalabalığa. Halay başı elinde mendili nasıl da nazlı sallıyor. Yan yana omuz omuza vermiş Gakkolar (baba, ağabey, kardeş) Ufak ayak adımlarıyla başlar dik halay. Hem halay olup hem insanın ciğergahına nasıl dokunur bir ezgi? Elazığ müziğiyse dokunur. Hüzün coşkunun kardeşidir Elazığ’da. Ölçülüdür, ağırbaşlıdır, intizamlıdır dik halay. Her hareketinde zarafet, edep vardır. Toprağı incitmekten korkar gibi ağır aksaktır 2/4’lik ritim. Elazığ’da olgunlaşmak gibidir; tadı, kavı yerinde.
Kolay mı; Mazluma yumuşak, zalıma sert,
Sözünün eri, cömert,
Vatanperver, çalışkan,
Yiğit, namuslu,
Kendini bilen gakkoların halayıdır.
Sevince ortak olur bütün mahalle, bütün memleket. Gırnatayla davulun uyumuna, ayakların yumuşak hareketlerine kaptırırken kendini,
Evin erkeği Halay alayına; ‘’Gençliğim olaydı ki, görediz beni halay çekerken.’’
Evin kadını; ‘’ He anam Allah bir yastıkta kocatsın. Ne tez büyüdü eksik etek. Allah muradını gözünde komıya.’’
Evin çağaları; ‘’ Şekerle, leblebi atiler havaya, de hadi yarışak kim cebini en çok dolduracak’’ der.
Akşama kadar sürer halayın coşkusu. Güneş batıdan batarken doğudaki cümbüşe iç çeker. Sabah bütün kudretiyle gelip yine doğacağı memleketi kaybolana kadar özlemle izler.