Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '18

 
Kategori
Öykü
 

Gönlüm Gördü Gözüm Sevdi

Gönlüm Gördü Gözüm Sevdi
 


‘’Yeşil yaprak arasında
kırmızı gül goncası

Nerelerde mesken kurmuş
gönlümün eğlencesi

Varın deyin nazlı yara ayrılık son gecesi

Gözüm gördü gönlüm sevdi
yar yoluna can gider

Vallahi dost billahi dost
yüreğimden kan gider

Yeşil yaprak arasında bir nar aldım yemeye

Meramım nar değil gittim nazlı yarı görmeye

O yara bir çift sözüm var utanırım demeye

Gözüm gördü gönlüm sevdi yar yoluna fedayım


Vallahi dost billahi dost sana kurban can daim(*)’’

 

    Yukarı şehirde ahşap bir konak. Şükrü Bey’in küçük oğlu İzzet bu gecede sazendeleri toplamış meşk ediyorlar. Hanendenin canı sıkkın. İzzet’in ısrarıyla aynı gazeli kaçtır tekrarlayıp duruyor. Onun fark ettiği yok, elinde bir maşa mangaldaki kömürü karıştırıyor. Önündeki badeden kaç kadeh yuvarladı Allah bilir. Gözleri buğulanmış. Kimselere açmadığı bir sırrın narına düşmüş ne yaptığını bilmez bir halde.  Hanende gazelin ‘’ ayrılık son gecesi’’ kısmını söylediğinde derin bir ah çekmekte. Dudakları kıpırdamaya başladı. Kuyuda soğutulan bade avuçlarının sıcaklığında tutuştu tutuşacak. Onu yalnız bırakıp gitmekten başka çare yok. Sazendeler toplanıp çıkıyor. Karşısındaki makatta (sedir, divan) biri oturuyormuş gibi konuşuyor.   

 ‘’ Bu gece geleceğini biliyordum. Gelmeseydin dayanamaz ölürdüm. Dudakların ateş parçası, gonca bir gül gibi kıpkırmızı. Gel de ver o ateşi yak beni.’’

Dudaklarını uzatıp boşluğa hareketsiz bekliyor. Sonra açıyor ağzını ardından yalıyor dudaklarını..

İyiden iyiye sarhoş şimdi. Gözlerindeki buğu kalkmış. Havada salınıp duran mest olmuş sözlerle seviyor aşığını;

’ Dilim yetmez gönlümdekileri tarife. Güli şerbet içtim bir an ki, saçılsın artık bu gece kalbimdeki bütün kanım etrafa kırmızı bir kor gibi.’’

Bu gece konakta yetim kalınca konağa kabul edilen uzak bir akraba kızcağızın dışında kimse yok. Amcazadelerin düğünü için İstanbul’a giden aile ne yapsalar da İzzet’i götürmeye ikna edememişler. Kâhya sıkılmış nasıl olsa içer içer sızar yine beyin oğlu diye bu akşamı hovardalığa ayırmış.

Kız itiyat etse de üst katta beyin olduğu odaya bakmaya çıkıyor. Sazendeler gidince karafaları, bardakları kaldırmak lazım gelir diye düşünüyor. Kapıyı çalsa da duyan yok. Usulca açıyor kapıyı. Mangaldaki korun şavkı düşmüş beyin yüzüne. Uzatmış dudakları boşluğa öpüşür gibi.   Kız bir iki sesleniyor. Duyan kim. Giriyor odaya gözü hep beyde topluyor ortalığı. Bey kıpırtısız hala boşluğu öpmekte. Acıyor onun bu haline. Onu bu sevdaya düşüreni bulacak bulup getirecek beyin önüne.

Elindekileri bırakıp makatın üstüne başlıyor beyi sorguya çekmeye.

’Beyim, bu badeli dudaklarınızı uzatıp öpmeye doyamadığınız dilberi tarif etseniz ya, onu görüyorum elbette ama seven gözün gördüğünü merak ederim.’’

Bey dilberin dudağından dudağını çekmek zorunda kaldığına kızsa da onu tarif olunca mevzu bahis bülbül kesiliyor adeta.

Öyle böyle şöyle derken tıpkı kızcağızı tarif ediyor. Kız da kendini dinlediğini anlayınca heyecanla;

‘’Adı beyim, adını lütfedin.’’

Bey başka bir isim söyleyince umudu kesilen kız  yine de beyden aşkın devamını dinlemek istiyor.

Bir zabitin genç ve güzel karısı dilber. Bey kendi kendine gelin güvey olmuş. Her gece narından kül olup bitmemek için hayalinde sevişiyor aşığıyla ona susuzluğunu gideriyor.

Kız küskün elindekilerle odadan çıkarken düşünüyor. Bu konakta yaşadığı sürece olsa olsa kalfa olur. Kendi gibi biriyle evlenir belki. Kendini o dilberin yerine koyup beyin koynuna girerse o yangından beyin hevesi sönene kadar onun maşuku olsa ne kaybeder ki!. Hem öyle kolay sönecek bir yangın da değil.

Odasına çıkıp ateş kırmızı elbisesini giyer. Yakasını keser derince. Beyaz koynu çıkar ay gibi.

Yukarı beyin odasına gider. Bey aynı durumda. Aşka düşmüş bir pervane/ vuslat umuduyla taşan.

Bey bakar çakırkeyif, kırmızı bir hale gelmiş odaya aynı sevdiceği. Sonra öpüştüğü boşluğa bakar. Gönlünün gördüğü didar alev alev yanmakta. Kırmızı haleli kadına baktıkça alev sönmeye başlamakta. Çaresiz alevi harlamaya çalışsa da artık beyhude.

Bey çıldırır, delirir, yerden yere atar kendini heybetinden patlar kalbi. Aşkın sırrını tutamadığı için yüreğindeki bütün kanı sıçrar çatlayan nardan saçılan nar taneleri gibi. Derler ki; aşkta sır evladır.  Aşkın sırrını ayan edeni önce Hak terk eyler. İnancını alıp sessizce gider. Onu kör bir yalnızlığa mahkûm eder.

(*) Türkü .Yöre; Elazığ

https://www.youtube.com/watch?v=1q8THhzwINE

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..