Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Elleri hâlâ tuşların üzerinde

Elleri hâlâ tuşların üzerinde
 

Eugene Delacroix, 1838 yılında Chopin'in yağlıboya tablosunu yapmıştı


İnsan kulağının algılayabileceği tüm sesler piyanonun siyah beyaz tuşlarının altında uzanır durgun bir göl gibi. Bu gizli gölün bir akarsuya dönüşmesi için tuşların dilinden anlayan bir piyanistin oturması gerekir piyanonun başına.Bestecinin, görünmez ve kopmayan iplerle birbirine bağladığı seslerin anlattığı öyküler, ancak iyi bir icracının parmaklarının dokunuşuyla anlam kazanır çünkü.
Piyano denince ilk olarak Polonyalı besteci ve piyanist Frederic Chopin gelir akla. Çünkü hayatın tüm sırlarını içinde barındıran sesleri siyah beyaz tuşlarının altında gizleyen piyano, ölümün yenemeyeceği kadar güçlü bir besteci ve piyanist olan Chopin’den ayrı düşünülemez. 39 yıllık kısa yaşamına piyano için yazılmış çok sayıda ölümsüz eser sığdıran Chopin, 1 Mart 1810’da, Varşova yakınlarındaki Zelazowa kasabasında, Fransız bir baba ile Polonyalı bir annenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Her ne kadar bazı kaynaklarda bestecinin 22 şubatta doğduğu yazılı olsa da, kendisi hep 1 mart tarihini telaffuz etmişti. Üstelik ailesi de Chopin’in doğum günlerini hep 1 martta kutlamıştı. Bestecinin Fransız kökenli babası Nicolas Chopin’in genç yaşta ülkesini terk edip Polonya’ya yerleştiğini ve Rus işgaline karşı savaşan Polonyalı direnişçilerin arasına katıldığını da belirtmek gerekir.
2010 yılı, Chopin’le dolu geçiyor desek yanılmış olmayız. Geçen hafta Varşova’da başlayan konser serisi bu akşama kadar devam ediyor örneğin. 171 saatlik bu konser serisinde Chopin’in eserlerini önemli piyanistlerden dinleme şansı buluyor Polonyalılar. Ayrıca, Chopin hakkındaki kitaplar ve eserlerinin toplandığı albümler de bu yıl her zamankinden daha fazla satılıyor.
Türkiye’de de kısa süre önce Chopin hakkında iki önemli kitap yayımlandı. Bunlardan biri Kalpazanlar, Vatikan’ın Zindanları, Pastoral Senfoni gibi romanlarıyla tanınan Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Andre Gide’in kaleme aldığı Chopin Üzerine Notlar. Müzik konusunda da son derece bilgili bir sanatçı olan Gide’in Chopin’e karşı özel bir sevgisi ve ilgisi varmış. Yazarın, Chopin eserlerinin nasıl yorumlanması gerektiği konusundaki notları yer alıyor bu kitapta. Bu notları okurken Chopin’in müziği hakkında düşünüyor ve onu daha iyi anlıyorsunuz. Önsözünü İdil Biret’in yazdığı Can Yayınları tarafından yayımlanan kitap, İdil Biret’in Chopin yorumlarını içeren bir CD’yle birlikte satılıyor. Böylece kitabı okurken, orada sözü edilen eserleri İdil Biret’in yorumuyla dinleme imkânı da buluyorsunuz.
Diğer kitap ise İki Dahi Üç Opera, Bach - Yaşamı ve Eserleri, Mozart - Bir Yaşam Öyküsü, Müziği Yaratanlar – Barok Dönem adlı kitaplarıyla tanınan flüt sanatçısı ve müzik yazarı Aydın Büke’nin imzasını taşıyor. Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Chopin – Tuşlara Adanmış Yaşam, bestecinin yaşamı ve yapıtları hakkında bir kitap. Aydın Büke’nin akıcı bir dille yazdığı bu Chopin biyografisini okurken dönemin tarihi ve kültürü hakkında da bilgi ediniyorsunuz. Bunun, bugüne kadar Türkiye’de yayımlanan Chopin hakkındaki en kapsamlı kitap olduğunu da belirtmek gerekir.
Doğduğu kasabada yaşamının ilk aylarını geçiren Chopin, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında Varşova’daydı. İlk piyano derslerini annesinden almış sonra özel derslerle tuşların örttüğü ses tarlalarının gizemini çözmeye başlamıştı.Henüz yedi yaşındayken, besteleri biliniyor ve gazetelerde hakkında yazılar çıkıyordu. Varşova’da lise ve konservatuvar eğitimi aldı ve akabinde zamanın müzik merkezi Viyana’ya gitti. Burada verdiği konserler ve besteleriyle kendisini dinleyen herkesi büyüledi. Burada bir süre kaldıktan sonra Varşova’ya dönen Chopin, 1830’da tekrar ayrıldı ülkesinden ve önce Viyana’ya ardından Paris’e gitti. Paris’te dönemin diğer önemli sanatçılarıyla dostluk kurdu. Artık Chopin, adını tüm Avrupa’nın bildiği bir besteci ve piyanistti. 1836 yılında, Franz Liszt vasıtasıyla Fransız kadın yazar George Sand’la tanıştı. İlk başlarda erkek gibi giyinen, erkek adı kullanan ve sigara içen bu kadından pek hoşlanmamıştı Chopin. Oysa George Sand için durum bundan farklıydı. O, bu duygulu ve çekingen piyanistten çok etkilenmiş ve onu daha yakından tanımak istemişti. 1838’de Sand ve Chopin, birlikte Mallorca Adası’na gittiler ve orada birkaç ay kaldıktan sonra Paris’e döndüler. İki sanatçının arasındaki ilişki, 1847 yılına kadar devam etti.
1849 yılında, verem hastalığına yenik düşerek, vatanı Polonya’dan uzakta, Paris’te yaşama veda eden Chopin’in orkestra yapıtları, gençlik yıllarında yazdığı iki piyano konçertosundan ibaret. Çello-piyano ve flüt-piyano için yazdığı birkaç eseri saymazsak, onun sadece piyano için beste yapan bir sanatçı olduğunu söyleyebiliriz. Chopin’in abartıdan, gösterişten uzak besteleri, tuşların altında uzanan ses denizindeki her damlanın üzerine ışık düşürecek kadar güçlüydü. Vatanına duyduğu özlemi ise Polonya halk ezgilerinin ruhunu taşıyan polonez ve mazurkalarının notalarına yüklüyordu. Rus çarının saray müzisyeni olma teklifini, “1831’deki Polonya Bağımsızlık Savaşı’na silahımla değil, ama yüreğimle katıldım” diyeren reddeden Chopin’in elleri hâlâ tuşların üzerinde. Bugün, siyah-beyaz tuşların altındaki durgun gölü akarsuya dönüştüren Chopin’in doğum günü. İyi ki doğdun Chopin.

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..