- Kategori
- Psikoloji
Elli kuruşluk servet
Sessiz, kırılgan yüreğim, kuytularda gezinen aklım, aykırı fikirlerimle ve elli kuruşluk servetimle ben, sanıyorum dünyanın en zengin insanıyım…
***
Yoklukla sınandığım yıllardı, ilkokul yılları. Ablamla ben, beraber gider, gelirdik okula. Babam, Pazar günleri her ikimize de ellişer kuruş harçlık verirdi. Hatırlayanlarınız olacaktır, hani şu üzerinde Türkmen Kızı resmi olan elli kuruşlardan; bir simit, bir gazoz alınabiliyor o zaman o parayla, büyük para anlayacağınız.
Her okul günü, geçen birkaç ders sonrası, açlık hissetmeye başlar ve koşarak kantinin önüne giderdim. Cebimde elli kuruş var ya, gururla dikilirdim kantinin önünde! Ardından bir mücadele başlardı beynimin içerisinde; denizin kenarında dakikalarca bekleyip, girsem mi girmesem mi diye kararsızlık yaşanır ya, bu da öyle bir mücadeleydi işte: Simit alsam mı, almasam mı? Yanında da gazoz, alsam mı, almasam mı?..
Alsam, büyük bir ihtimalle babam yeniden harçlık veremeyecek. Almasam, karnım gurul gurul; aman derdim her seferinde, edepsiz bir türlü doymasını bilmiyor ki, akşam nasıl olsa yeniden acıkacak! Almamaya karar verirdim çoğunlukla ve “belediye gazozuna talim” ederdim. Yine Pazar günü gelirdi; babam, yeni elli kuruşları hazırlamış, bize seslenirdi. Ablam da bende teşekkür etmek için elini öper, fakat var olduğu gerekçesiyle parayı almazdık. Adamcağız, gözleri dolu, gururla bakardı, bu, dünyanın en zengin iki çocuğuna…
Zaman, hızla büyüttü beni. Büyümüş bedenim, ruhumla beraber yokluk gibi nice sınamalardan geçerek, daha olgun bir görüntüye büründü; aynı derenin kenarındaki ovalleşmiş taşlar gibi. Birçok davranışım değişti, fikirlerimde. Ancak; bir tek ahlaki duruşum değişmedi. (Hani “İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur.”, dedikleri bu olsa gerek.)
Çünkü; o küçük adam, tahsili okuryazarlığından ibaret olan babam, biz çocuklarına yaşam boyu unutulamayacak çok önemli bir şey öğretmişti: Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmayı.
Bu yüzdendi, bizim o elli kuruşu harcayamamız. Yerine konulması zor olan o parayı, harcayıp, arsızlıkla yenisini almayı, adamcağızın sırtına bir küfe daha yüklemeyi ne kendimize, ne de babamıza layık görmüyorduk. Nasıl layık görürsün ki; serde dürüstlük var!
Yoksunluk girdabı göründü yine:
Ah be babacığım, babişko, nerelerdesin sen; gözlerimde tütüyorsun…
Gel bak, harcamadım hala verdiğin elli kuruşu, onu yüreğimde saklıyorum!..
İşte beni dünyanın en zengin adamı yapan, yüreğimde sakladığım bu elli kuruşluk servettir; harcamaya harcamaya bitiremeyeceğim bu elli kuruşluk servet. Onu, hiçbir zaman harcamayı da düşünmüyorum. Nasıl aldıysam, öyle oğluma devredeceğim o özenle koruduğum serveti. O da dedesi gibi, babası gibi dünyanın en zengin insanlarından biri olacak!
Bu arada;
Gözlerinde Allahın ahlakını okuduğum küçük adam, elli kuruşluk servetimin kaynağı, dünyanın en zengin babası, aramızdan ayrılışının bu üçüncü yıl dönümünde bir kez daha ruhun şad, mekânın cennet olsun!..
Sevgiyle kalın,