- Kategori
- Psikoloji
Empati ve Şeytan

Seyrettiğim Nürnberg Davası filmi, Hitler'in intiharından sonra, en yakın arkadaşlarının yakalanıp, yargılanma sürecini anlatmaktaydı. Filmin sonuna kadar yargılayan ve yargılanan taraf arasında kendi haklılıklarına dair psikolojik bir savaş vardı. Gestapo başkanı General Göring Hermann, ne kadar üstün bir ırk oldukları ve bu yaptıkları katliamlarda ne derece haklı oldukları konusunda asla taviz vermiyordu. Kendisini savunan avukat onun bu yaptığının ne kadar kötü bir şey olduğunu anlaması için mücadele veriyordu. Verdiği mücadelede yol alamamıştı. En sonunda avukat: “Şeytanı buldum, tüm bu dava süreci bana şeytanın ne olduğunu öğretti. O empatisizlik.” Diyerek hayretini ifade etti.
Bir akşam haberlerinde spiker, İsrailli bir muhabirle görüşüyordu. Muhabir ona Filistinlilerce yapılan yağmadan saldırıdan bahsediyordu. Bizim spiker, ama siz de onların topraklarını işgal ediyorsunuz, siz de onlara saldırıyorsunuz diyecek oluyor, muhabir asla dinlemiyor, habire ne kadar mağduriyet yaşadıklarını inanılmaz kızgınlıkla anlatmaya devam ediyordu, spiker asla sesini duyuramadı ve pes etti, sonunda kesmek zorunda kaldı. Yıllar önce katıldığım bir eğitimde, travma sonrası stres bozukluğuyla ilgili konuyu; İsrailli, orta yaşı geçmek üzere olan hoş bir bayan anlatıyordu. Kendi ülkesinden örnek verirken, Gazze bölgesine yakın yerleşim yerlerinde travmaya maruz kalan, saldırı altında ki İsrailli çocuklara yapılan uygulamadan bahsetti. O zaman anladım ki hiç de öyle bizim baktığımız açıdan kendilerini görmüyorlar. Meğer İsraillilerin gözünde kendileri mağdurmuş. O güne kadar İsrailli birinin neler hissettiğini hiç düşünmemiştim. Bütün bunlar gösteriyor ki karşılıklı empati kurulamadığı için savaşlar uzuyor ve barış sağlanamıyor.
Empatinin en büyük düşmanı kızgınlıklarımız, kızmak baskın bir duygu ve bu duygu altında davranışı ve duyguyu kontrol etmek ve empatiye yönelmek çok zor. Kızgın olan ülke karşı ülkenin neler hissettiğini bilmiyor. Kızgın baba oğlunu anlamıyor, kızgın koca karısını dinlemiyor.
Empati kelimesi son yıllarda epeyce yaygınlaştı ama hala bu kavramı yeterince anlayabildiğimizi düşünmüyorum. Ne demek karşıdakinin duygularını hissetmek? Ona acımakla ona sempati duymakla karışıyor. Ben çok empati kuruyorum diyenlere baktığımda, aslında karşı tarafa; duygusal yakınlık, acıma duyguları beslediğini görüyorum. Bazen de taraf oluyorlar, o haklı, o iyi, ondanım diye düşünüyorlar. Veya ben empati kuruyorum ama hiç bir şey düzelmiyor, hatta ben aşırı empati kurduğumdan olmuyor, dediklerini de duyuyorum. Her şeyin aşırısı zarar tabi ama ben henüz empatide bu düzeye ulaşabildiğimizi sanmıyorum, daha henüz ortalarına bile gelemedik. Keşke tüm dünya olarak orta düzey empati seviyesine gelebilmiş olsak, herkesle bahse girerim ki; tüm dünyada hem bireylerarası hem de ülkelerarası bütün savaşlar ve anlaşmazlıklar yok olurdu.
Empati bu kadar önemliyse empati nasıl kuracağız? Empati kurup kurmadığımızı anlamanın en iyi yolu nedir? Eğer karşımızdaki insanla empati kurmuşsak kendimizi kötü hissetmeyiz, içimizi acı doldurmaz; ona yardım etmeliyim, ihtiyacını gidermeliyim, valla ben buna katlanamazdım, onun yerinde olmak istemezdim gibi düşünceler empati düşünceleri ve duyguları değildir. Empati duyduğunuzda onun için bir şeyler yapmaya, ona bir şeyler vermeye çabalamazsınız. Peki ya ne? Bir ışık olup karşınızdaki kişinin içine sızın ve dünyayı onun gözleriyle görmeyi deneyin. İşte o zaman kendinizi düzeltmeye çalışırsınız, ben ne yaparsam ona iyi gelir. Ben ne yaptım da o bu halde, dersiniz.
Toplum düzeni için sorumluluklarımızı yerine getirirken de empati kurmadan yapamayız, empati kurduğumuzda ise zaten vicdanı da içine almış olur. Aç olan insana ekmek verirseniz, onun sadece karnı doyar. Kişi ya insanlara karşı mahcubiyet duyar üzülür, ya da kendisine acıyanlardan beslenmeye devam etme kararı alır. Onu anladığınız için ona ekmek verdiğinizde, ekmek onun ruhunu da doyurur. Kendini yalnız hissetmez, kötü hissetmez, hissedildiği için artık aç kalmayla ilgili duygusu değişir. Ve bu halini iyileştirme, değiştirme yoluna gider. Vicdana dayanarak yapılanlar, görev ve sorumluluk adına yapılandır. Bu bir doktorun size şefkat duymadan gereken ameliyatları yapıp en iyi ilaçları vermesi gibidir. Hepimiz biliriz ki doktorumuzun bizimle empati kurması asıl bizi iyileştirendir. Bizim acımızı hissettiğinde, ağrımızı tarif ettiğinde, sevinçten uçarız.
Aman canım, doktorlar hangi biriyle uğraşsın, empati kursun diyemeyiz. Bu bahsedilen uğraşma acıma duygusudur. Acıma duygusu insana yük getirir, keder verir. İşte o empati değildir. Empati kişiye yük getirmez, bilakis kişinin işini kolaylaştırır. Kişi kendini daha iyi hisseder. Acıma duygusunda, ucu açık bir tele değmiş gibi sizi elektrik çarpar, canınızı yakar. Oysa empati iki ucu bağlı bir telden geçen elektrik gibidir. O bir enerji akışıdır. Size enerji verir ve sizi daha kalıcı sonuçlara ve çözüm yoluna götürür.
Empati yaşamın anahtarıdır ve her yere uyar. Birbirimizle empati kurarak, şeytan denilen bizi birbirimize düşüren olguyu yok edebiliriz.