Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

En büyük kim?

En büyük kim?
 

Gücün kadar insansın

Kulun hâşâ Tanrıyı taklit etmesi söz konusu bile olamaz. Bu isyandır. Haddini bilmemektir. Ancak kişiye kendini aşma hakkı ve gücü verilmiştir. Kimse sana bu kadarsın, burada kalacaksın demiyor.”Ben aciz ve zavallı bir kulum!”Fakat ama Tanrı katında, Tanrıya göre böyle. Sen yaratıldığın âlemde aslansın.

Halim selim iddiasız insanları hiç sevmiyorum. Hiç değilse atar tutar sonra da olmadı der yatarsın. Bir erkek asla ben yapamam dememeli. Valla ben kız babasıyım. Bir dolu kızım var. Kavgadan kaçan adama kız değil tavuk bile vermem.

“Ben basit bir insanım. Sade, kendi halinde biriyim.”Basit ne demek ve sen basit olduğunu nereden biliyorsun? Aklını ölçtün mü? Gücünü denedin mi? Hem sonra şu sade konusunu da anlamıyorum. Nasıl oluyor sade insan? Valla yaratıldığın dünyada sana verilen yaşam süresince elle tutulur bir şey yapmazsan, yapamazsan gözüme hiç görünme!

Çoğumuz Bruce Lee’yi biliriz. En Büyük Benim filmini de. Bu sadece bir film deyip geçmeyin. Burada dünyanın kanunu işleniyor. Güçlüysen ayakta kalırsın. Değilse yok olursun. Sanki çok kötü bir insanlık meziyetinden bahsediyoruz. Sanki ihtiras, tutku yasak konular. İhtiras olmasa acından ölürsün. Tutku olmasa ne aşkın kalır ne de hayatın.

Kötüler güçlü. Çünkü kötüler istediklerini elde etmek için güçlü olmak zorundalar. İyilerse zavallı. Allah Allah! Siz neden güçlü olmuyorsunuz? Güçlü olunca kötü mü oluyorsunuz? Sizin gücünüzü göstereceğiniz bir şey yok mu? Siz güçlü olmak zorunda değil misiniz? Tavuk mu gütmeye geldiniz dünyaya?

Bu konuda ülkemde çok büyük bir sorun var. İnsanımızın yiğitlik özelliği yok ediliyor. Eli ayağı varsa, dişini fırçalıyor saçını tarıyorsa tamam. Al sana insan. Hâşâ Tanrı bile ben böyle bir kul yaratmadım diyor. Güneşi yarattım, kâinatı aydınlatıyor. Karıncayı yarattım, dağları taşları ellik ellik eliyor. Kulum Mehmet Cami önünde dileniyor. Olacak şey değil!

Temiz adammış. Pırıl pırıl delikanlıymış. Bana ne! Akşama eve getirdiği ekmeğe bakarım. Aç bir tarih oku. Kaç tane güçlü insan varsa kendileri kötü, yaptıkları kötülük. Ne kadar iyi insan varsa dolmuşlar camiye kiliseye”Tanrım sen bize acı. Kötülüklerden koru.” Onlar yalvardıkça felaketler üst üste geliyor. Aslında iyi de oluyor. Hak ediyorlar çünkü. Allahın adaleti ben buna derim işte. Sana el vermiş ayak vermiş. Ağlayıp sızlayacağına git mücadele et. Duanı sonra yaparsın.

Gücün kadar insansın. Lakin kime hangi gücün verildiği bilinmiyor. Hiç birimiz neye gücümüzün yeteceğini, neleri yapabileceğimizi bilemiyoruz. Elinize kalem alıp yazın. En beceriksiz ve pısırık olanınızın bile yirmi kalem eylemi yapabileceğine kalıbımı basarım. Bize ise bir iki kalem bile yetiyor. Biz kendimizi kullanmayı bilmiyoruz. Hâşâ sanki Tanrı süs için yaratmış bizi. Hiç bir şeye yaramayan mükemmel görünüşlü insanlardan nefret ediyorum!

“En büyük kim?”sorusunun cevabını bulamazsak Ağaç Hareketimde yatar. Çünkü bizim çizmeleriyle Anadolu topraklarını lap lap çiğneyecek, toprağa can, insanlara umut verecek aslanlara ihtiyacımız var. Size itidal çağrısı yapan, sabır sükûnet tavsiye eden korkak siyaset bezirgânlarını ve ne oldukları belirsiz ortalık adamlarını hiç kale almayın. Sabır da neymiş? Derviş miyiz biz? Gerekirse beni bile çiğneyin, ezip geçin. Yalnız yüreğimin üzerine basmayın. Orada Türkiye adında yeni doğan bir çocuk var!

Rekabet Tanrının yeryüzündeki elidir. Yoga felsefesi kişide rahatlama sağlayabilir ancak ne Tanrının böyle bir düzeni vardır ne de insanlığa böyle bir anlayış gereklidir. Kendini açlıkla terbiye eden Hint fakiri yogacıya sormak lazım. O’nun ağzı, midesi kuş yuvası yapmak için mi verildi acaba? Yaşamı kısıtlayan bu tür anlayışlar insanlığın düşmanıdır. Böyle abuk sabuk fikirleri atın kafanızdan. Yemenize, içmenize, yaşamanıza bakın lütfen!

Büyüklüğün ölçüsü yoktur. Her zaman her şekilde büyük olabilirsiniz. Ama rakibinizle baş başa diş dişe vuruşmanız gerekir. Toslarınızın sesi ta uzaklardan duyulmalı. Rakibiniz kazma kıran taş, toprak ve geçit vermeyen dağlar olabilir. Bazen depremler, seller, kasırgalar bazen de nazlı bir çiçeğin üzgün, kırılmış yüreğini tamir etmek düşer bahtınıza. Siz insansınız. Melekler bile size secdeye durdu. İnsan ne demek? Tanrıdan sonra dünyanın efendisi demek. Sokaklarda dilenip insanlığınıza leke sürüyorsunuz. Kerim Korkut’u öldürecek misiniz siz ya?

Biz de tutmuş böyle bir ortamda büyükten, büyüklükten bahsediyoruz. Elbette büyük Allahtır ama ne zaman kispet giyip çayıra çıksak, en büyük kimmiş anlayalım desek bu akıl fukaraları, Allahın zavallı kulları “Büyük Allahtır” diyorlar ve biz acemi pehlivan gibi hemen tuş oluyoruz. Ya bir bırakın. Kapışalım, vuruşalım, elense çekelim. Adam olduğumuzu anlayalım. Allah büyük Allah büyük! Sanki biz karıncayız?

Başımızdakiler de köle, köle zihniyetli. İnsanlarımız dilenciliği onlara bakarak öğreniyorlar. Çünkü yalvarır gibi konuşuyorlar. Sorunlar altında ezilmiş, kendine güvensiz. Geçmişte bazı başbakanlar Amerikan başkanının yanında nasıl oturuyorlardı, bilirsiniz. Sanki “abi” diye konuşacaklar. Abini yiyim senin!

Durum anlaşıldı. Ülkemizde büyük yok. Büyük dedikse öyle her büyük işe yaramaz. Adamı kamyonla götürüyorlar hastaneye. Mezbahaya et götürür gibi. Yüreği büyük olmalı. Aklı büyük olmalı. Hedefleri büyük olmalı. Bazı büyükler de önemli tabi. Küçüğü de iş yapar diyorlar ya aldırma züğürt tesellisi. Hani şu kel için karizmatik diyorlar ya aynı şey. Şu teselli konusuna uyuz oluyorum. Kibarca adamı uyutuyorsun. Ya kardeşim küçükse küçük. Bende de başka büyükler var. Sen hiç böyle muhteşem kıllı göğüs gördün mü? Ya şu pazılara bak allasen! Ben harbi adamım. Sapına kadar da gerçekçiyim. Onu bunu bilmem. İstediğin buysa büyük ve saçlıyı küçük ve kele tercih edeceksin. Bu senin hakkın.

Ciddiyet merkepleri, asalet turşu suratlıları “Koskoca bir devlet adamı olmak isteyen kişi böyle konuşur mu?” diyeceklerdir. O dediğinizi olmak isteyen kim ki? Ben halkımın kölesiyim. Ülkemin diğer insanlarından farklı olduğumu düşündüğüm an benim bittiğim andır. Bu devrin önderi, devlet adamı böyledir arkadaş. İşine gelirse. Şahları, padişahları toprağa gömdük. Bir siz kaldınız. Yakındır helvanızı yeriz inşallah!

Şuraya bir çardak yapacağım diyor seninki. Sonra? Gölgesinde otururuz. Yumuşacık minder yastık, yaparız bir sedir gel keyfim gel! Adamın hedefine bak ya! Bir de gücünü kullanacağın alan olacak. Yüz yıl önce Kırkpınar vardı; şimdi de yine sadece Kırkpınar var. Vay utanmazlar vay! Adam yanına hiç değilse bir sidikli pınar yapar ya! Yüzyıl önce bu ülkenin başbakanı ben olsaydım şimdi ülkede kırk tane Kırkpınar vardı. Adam gücünü pişpirik oynarken mi kullanacak? Dağ göster yarsın. Kaya göster kırsın.

En büyük bensem söyleyin. Talibim elbette. Pilavdan kaçanın kaşığı kırılsın. Tevazudan nefret ederim? Hak eden hak ettiğini almalı, dünya yiğitlerle güzellere kalmalı.

Büyüklük, rekabet, yarışma inanın çok önemli. Eğitimle ilgili bir yazımda aksini söylemiştim, biliyorum. Ancak orada daha çocuk yaştaki gencecik insanların sınav zihniyetiyle yarıştırılmaları eleştiriliyordu. Çocuklar tıpkı ağaçlar gibi özgür büyümeli, yarış olgunlaştıklarında yani meyve verirken başlamalıdır. Herkes daha iyisini yapmak için yarıştığında kalite ortaya çıkar. Dünyanın motoru aslında budur. Okuyanlar bilir. Ağaç Hareketinde rekabet sadece üretimde var. En iyiyi en kaliteliyi üretmede Türkiye’nin insanları yarış halinde olacaklar. Kazanmaları da buna bağlı. Canları isterse. Hizmette de görev anlayışı var. İşini layıkıyla yapamazsan paranı alamazsın. Dahası işini kaybedersin. Şimdilerde bakan bey bir teftiş, iki toplantı, el sıkma, yanak öpme götürüyor on bini. Yeniçağda bu bakanlar böyle çalışırlarsa aç kalırlar. Bizden söylemesi.

İnsanların bir işe talip olmaları, meydan okumaları, aklını yüreğini ve gücünü ortaya koymaları ülkemizde sanki biraz ayıpmış gibi algılanıyor. Biri çıkıp ben bu işi ondan daha iyi yaparım dese saygısızlık kabul ediliyor. Böyle becerikli ve yürekli insan gerektiren çok önemli dünya kadar işimiz var. Bilinçsiz toplum, cehalet dolu ilkel anlayışlarla insanları maskaraya çevirmiş. Bir daha ortaya çıkarlar mı hiç? Ben bu işi daha iyi yaparım demek nasıl ayıp ve saygısız bir davranış olur ya? Birisi bir işi benden daha iyi yapacaksa helal olsun. İşimi, yerimi seve seve ona veririm. Ama herkes Korkut değil ki. Gurur meselesi yapıyor. Yenildiğini sanıyor ve yenilmeyi hazmedemiyor. Yenilmek er meydanında olur. Sırtın yere gelir, tuş olur, yenilirsin. Bunun dışında yenilme yoktur. O, bu işte en iyidir sen de başka bir işte.

Bu “ayıp” yüzünden başımız büyük belada. Şu anda toplumumuzun “ayıp” dediği şeylerin yarısı ayıp yarısı değil. Yani her iki hareketten birisi normal. Ama topluma göre ayıp. Ayakta yemek içmek. E yatakda da yiyemezsin. Her karnın acıktığında sofra mı kuracaksın? Sokakta dondurma yemek ayıp. Ama herkes yalıyor. Vay utanmazlar sizi! Elli yıllık ayıplarımın çetelesini tuttum. Beş yüz ayıbımdan elli tanesi gerçekten ayıpmış. Vay anasını be! Ayıpçılardan dört yüz elli kâğıt kazık yemişim. Dört yüz elli defa yapmak istediğim bir şeyi yapamadım. Bu kadar sayıda pişmanlık duyup belki boşu boşuna kendimi tokatladım. Bu “ayıp” ı kim icat ettiyse ben ona gösteririm.

Bu ülkede en büyük kim, belli olacak.Çelimsiz çıtır oğlan da, sinekli sivilceli kaymak kız da meydana duracaklar.İnsanların içindeki cevheri göreceğiz.Öyle donunun içine bakıp erkekliği anlamak yok. Ağaç Hareketi karar günü yaklaşıyor. Meydanlar sabırsız. Göreceğiz kimde kaç kilo yürek varmış.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..