Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

15 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Stand kavramına giriş

Stand kavramına giriş
 

(Yeniçağda modern Türk eğitim sistemi)

Gelecekte insanlarımızın mesleği bulmaca çözmek olacaksa bugünkü eğitim sistemi asla terk edilmesin. Çünkü kuzu sesi”me”, eski bir Mısır Tanrısı” Ra” ve bir nota”fa” yı bize en iyi bu eğitim sistemi öğretebilir.

Eflatun kapıya”Matematik bilmeyen giremez” yazdırmış. Binlerce yıl önce ünlü filozof belki de “karatahta” ile ders veriyordu. Belki tebeşir bile kullanıyordu. Binlerce yıl sonra bugün de hala karatahtada tebeşirle yazarak eğitim yapılıyor. Bugünkü eğitim dümtek de dümtek medrese eğitiminden elbette farklı. Hiç değilse eli sopalı hocanneler, sarıklı sakallı derviş kılıklı herifler yok.

Bütün bu biraz”ucuz” eleştirileri elime cetvelle vuran, kulağımı acıtarak çeken “idealist” hocalarımın disiplin anlayışlarına tepki olarak öğrenci psikolojisi ve takıntısı içinde yazdığım sanılmasın.

“Stand” sözcüğü marketlerde belirli ürünlerin ayrılıp konulduğu bölümler anlamında. Belki bizim bilmediğimiz başka anlamları da var. Yabancı bir sözcük olmasına karşın hem modern bir ses yapısı var hem de özellikle gençlerimiz olmak üzere insanlarımızın kolay kullanıp alışabileceği bir kelime. Eğitim konusundaki yeni yaklaşımımızı bu sözcük altında halkımıza sunmayı uygun bulduk.

Burada kastedilen manada stand bir işin, mesleğin ve sanatın kişiye bizzat o işi yaparak öğretildiği yer. Doğal ve yapma standlar var. Doğal stand malum halen işlerin, meslek ve sanatların yapıldığı yerler. Fabrika, atölye, tarla gibi. Yeniçağda insanların işlerini istenildiği şekilde öğrenebilmeleri için doğal standların bütün argümanları çalışma akışını bozmayacak şekilde kullanılacaktır. Yoksa milyonlarca gence biz nasıl meslek öğretebiliriz? İş, meslek ve sanatın okulu olmaz. Daha doğrusu bu işler okulla olmaz. Okul psikolojisi farklıdır. Okulda öğrenci olursunuz. Bu nedenle hep bir tarafınız çocuktur. Teneffüs zilinin çalmasını beklersiniz. Oysa iş, meslek ve sanat öğrenmek çelik çomak oynamak değildir. Olgun insan davranışı gerektirir. Hem dayanıklı olmanız hem de sorumluluk yüklenmeniz gerekir.

Stand kavramı asıl olarak “yapma standı anlatır. Bunun belli bir şekli yoktur. Küçüktür, büyüktür, dardır, şu şekildedir, bu şekildedir, seyyardır, sabittir, açık havadadır, kapalı yerdedir. Öğretilecek iş, meslek ve sanata göre bir ya da çok sayıda dizayn edilir.

Böyle bir yapılanmaya ne gerek var? Bu soruya cevap vermeden önce bugün insanlar nasıl meslek öğreniyorlar, ona bakmak lazım.

Amele sıvacı ustasının eline bakarak harcı nasıl duvara yapıştırdığını görüyor. Usta, bir sigara içimlik soluklandığı anda da alıyor eline malayı. Daldırıyor harca ve fırlatıyor duvara. Harç tabi yapışmıyor. Olsun. Yapıştırmayı nasılsa öğreniyor. Usta iki kat yevmiye alıyor. Bazen işi kabala alıyor, malı götürüyor. Uyanık amele ilk fırsatta ben de ustayım diyor. Bu işin diploması yok ki. Kim bilecek. Harcı duvara yapıştırdın mı tamam. Adı ustaya çıktı ya artık önemli inşaatlarda da görev alıyor. Sonuç duvar yüzeyleri kısa sürede çatlayan dökülen milyonluk apartmanlar. Çünkü iyi bir sıvacı olmanın göstergesi sadece harcı duvara yapıştırabilmek değildir. Basit görünen bu işin bile onlarca inceliği vardır.

Biz mesleki eğitim sistemimizde patates yetiştiricisinin meslek belgesini beş yılda vereceğiz dediğimiz zaman insanlar gülmüş”Herhalde yetiştireceğiniz patatesin kabuğu altın suyundan olacak” demişlerdi. Ben de buradan onlara diyorum ki ezilmeyen, tavaya yapışmayan, kızarttığınızda rengi değişen, haşladığınızda ağzınızda un gibi dağılan patatesi ben İstanbul’da saatlerce arayıp bulamıyorum. Sizin için kaliteli yaşam önemli değilse biz insanlara bir günde de meslek öğretiriz. Pazardan aldığın elmayı, portakalı yerken yüzünü ekşitiyorsan, bir kez ısırıp çöpe atıyorsan bize itiraz etmeyeceksin. Unutma, Kerim Korkut senin gülüp geçtiğin konuya otuz yıl düşündü.

*****Şu anda insanlarımızın yarım yamalak bildikleri, yaptıkları bir işleri, meslekleri var. Şüphesiz işini çok iyi yapan insanlarımız da var. Yapılan, üretilen şeyler kısaca yaşadığımız hayat ortada. Çok para ödeyerek yapılan, yaptırılan şeyleri kesinlikle ölçü almayınız. Bizim hayatımız değil onlar. Belki bir gün olur. En azından şu an değil. Eğer sen yaşamından memnunsan, birine bir şey yaptırdığında içine siniyor “eline sağlık ne güzel yaptı” diyebiliyorsan Korkut bıraksın bu işleri, köyüne koyun gütmeye gitsin.

*****Devletin İşkur teşkilatı var. Görünüşte işsizlere iş buluyor.2008 yılında 110 bin kişiye iş bulmuş. Çalışma çağında 40 milyonun üzerinde faal işgücü, 5 milyonun üzerinde işsizi olan bir ülkede devletin işe soktuğu insan sayısı ne kadar komik değil mi?

*****Ülkemizde bir konu da vasıfsız eleman. Sayısı bilinmiyor. Aslında bana göre çalışanların yarısı vasıfsız. Yani 20 milyon kişi modern bir üretim ekonomisinin içinde yere alacak özelliklere sahip değil. Aksilik bu ya holding patronu amıcam da ayakkabısının tozunu silecek elemanının diplomalı yani vasıflı olmasını istiyor. Geçenlerde köpek kulübesini bekleyecek elemanın üniversite mezunu olması şartı istendiğini okuyunca inanın gülmekten kasıklarım patladı. Kriz var ya fırsat bu fırsat iyice havalanan şişko, kapıcım bile Boğaziçi mezunu olacak diyor. İnşallah bir gün bu ülkede işçi kıtlığı çıkar da sen hamal Rıza’ya gel fabrikama müdür ol diye yar yar yalvarırsın! Ne yapıyor bu kişiler? Sizin iki gün kullanıp çöpe attığınız tasın, tabağın üretildiği o malum fabrikalarda asgari ücretle çalışıyorlar. Müteşebbisler kalitesiz, fabrikalar kalitesiz, çalışanlar kalitesiz, ürettikleri kalitesiz. Üstelik çevreye verdikleri zarar dağlar kadar. Artıklarında çöpleyen köpekler bile düşüp ölüyor. Yeniçağın Türkiye ekonomisinde bu “hurda”anlayışlı üretimlerin kesinlikle yeri olamaz.

*****İnsanlarımız, özellikle amele ve işçi durumundakiler yıllarca itilip kakıldıkları, o kapıdan bu kapıya kovuldukları için çekingen insanlardır.”Git bir yerlerde meslek öğren” desen kimi yapar, kimi de yapamaz. Yani ülkemizdeki işgücünü birilerinin yönlendirmesi şarttır. Ağaç Hareketi’nin öngördüğü “İş Birimi” bu anlamda şimdiki “İşkur” dan çok ama çok farklıdır. İş Birimi’nde yüz binlerce bu konularda yetişmiş kişi çalışır. Görev alanı 40 milyon halen çalışan ve aslında çalışması gereken insanımızdır. Meslek belgeli kişileri ülkedeki tüm çalışma birimlerine yönlendirerek onları işe sokar. Yeniçağda kesinlikle siz iş aramazsınız. İş sahipleriyle devletin birimi muhataptır.

*****Şu anda insanların yaşamlarında ihtiyaç duydukları şeylerin üretilmesi için insanların yaptıkları hangi meslekler var? Hatta insanlar ihtiyaçlarını biliyorlar mı? Her iki konuda da çok büyük bir sorun var. Bir kere çok basit yaşıyoruz. Yaşam argümanlarımızın sayısı yirmiyi geçmez. Bunların çoğu da zorunlu kaldığımız şeyler. Yemek, içmek, yatmak, kalkmak, giyim, eğitim, konut… Eğlence, kültür sanat ve yaşamın diğer güzellikleri insanlarımızın hayatında yer almıyor. Etiler hanımları ile Tarabaya beylerinin sayısız yaşam argümanları bizi ilgilendirmiyor. Oysa yeniçağda tüm insanlarımız için kültür seviyesi ve gelir düzeyinin artışına paralel olarak 50 hatta 100 argümanlı yaşam öngörülmektedir.

Tüm bunlar ve belki burada unuttuğumuz başka hususlar”uyanık sıvacı” ile bu işin olamayacağını gösteriyor.

1-)21 yaş üzerindeki insanlarımızın iş ve mesleğiyle ilgili olarak mutlaka yeterlilik testinden geçirilmeleri, yeterli değillerse iş, meslek ve sanatlarıyla ilgili olarak (iki yıl süreli)eğitimden geçirilip kendilerine meslek belgesi verilmesi, başarılı olamayanların başka mesleklere yönlendirilmesi sağlanacaktır.

2-)16 yaşından gün alıp 10 yıllık zorunlu temel eğitimi bitirenler uygun görülen ya da kendi karar verdikleri iş, meslek ve sanatla ilgili olarak (5 yıl süreli) mesleki eğitim sürecine alınacaklardır.

Gerek 21 yaş üzeri(ergenlerin) gerekse gençlerin bu süreçleri tamamlayıp belgelerini almaları için öngörülen mesleklerde başarılı olmaları zorunludur. Herkes mutlaka öncelikle yeteneklerine uygun yani yapabileceği ayrıca yapmayı istedikleri bir işte çalışacaktır. Bunun başka şekli yoktur.”Şimdilik, idareten, geçici olarak…” gibi kavram ve anlayışlar yeniçağda kesinlikle söz konusu değildir.

“Stand” işte burada devreye girmektedir. Milyonlarca insana ülke çapında aynı anda yüzlerce iş, meslek ve sanatı öğretebilmek için bir yapılanmaya gidilmesi zorunludur. Ülkemizdeki mesleklerin ayrı ayrı modern bir şekilde örgütlenmesi öncelikli bir konudur. Her meslek için;

-O meslekte tüm ülkede kaç kişinin çalıştığı,

-Bunların yeterlilik durumu,

-ne kadar iş yapıldığı,

-Ülkenin bu meslekle ilgili olarak ne kadar bir hizmet ve ürün üretimine ihtiyacı olduğu, ayrıca ne kadar dış satım yapılabileceği,

-Ve son olarak kaç kişinin bu meslekte istihdam edileceği

Detaylı bir çalışmayla konunun uzmanlarından oluşan mesleki yönetim birimince belirlenecektir.

Para bol ya herkes şarkıcı olmak istiyor. İyi ama benim ülkeme ne kadar şarkıcı gerekiyor? Ülkede yüz bin fırıncı. Oysa yarısı yetiyor. Kalan ne yapacak? Bu tespitler uzun uzun yapılmadan bir tane bile stand yapamayız. Kaç kişi keman öğrenecek? Ona göre keman standı yapacağız. Stand öyle kolay yapılan bir şey değil. Modern teknoloji kullanılarak dizayn edilecek bir araç. Öğreticinin yeri, öğrencinin bulunacağı yer, kapalı yerde ayrı, gezer araç ise farklı… Bir sürü özelliği var. Elbette bir standdan yıllarca yararlanacağız ve sayısız insanımız buralarda meslek öğrenecek. Stand’lar okullarımızın yerini alacak.

Her mesleği standda öğrenmek mümkün değil elbette. Bazen gerekli de olmayabilir. Ülkemizin her yanı deniz. Üstelik sayısız nehir, göl, havuz ve barajlarımız var. Yüzme öğreten standa ihtiyacımız yok yani. Neden okul değil de stand? Okul hiçbir şey değil çünkü. Öğretmenin anlattığını TV’den, internetten de pekâlâ dinleyebilirim. Kitapları her yerde okuyabilirsin zaten. Şu andaki okullar tek bir şeyi sağlıyor: Anne babalar yaramazlık edip kendilerini üzen çocuklarından bir süre kurtulup rahat nefes alabiliyorlar.

Standların teknik özelliklerini ancak onları imal edecek olanlar bilir. Yine de dayanıklı malzemeden yapılmaları, kullanışlı olmaları, mümkün olduğunca basit olmaları, öğretilecek mesleğin gerektirdiği araç gereçleri bulundurmaları istenir. Neticede bir uzay aracı imal etmiyoruz. Mesleği seçen kişi eğitim süreci içinde belirlenen gün ve saatlerde “birebir” öğreticiyle(bu çok önemli. İki veya daha fazla kişiye aynı anda bir şeyi asla sağlıklı bir şekilde öğretemezsiniz.)belli bir süre mesleğiyle ilgili eğitim alır. Beş yıllık süre içinde defalarca bunu tekrar ederek sonuçta işinin uzmanı olur.

Belki bazı özellikli mesleklerin öğretilmesi için yapılan standlar çok masraf gerektirebilir. Bu nedenle okuldan daha ucuz olamayabilir ama daha faydalı ve kullanışlı olacağı kesindir. Bir yangının nasıl söndürüleceğini okulda öğretemezsiniz. Bir kısım sporlar, yardımcı sağlık hizmetleri, güvenlik standları, resim, müzik, heykel, fotoğrafçılık, sinema… Ben şahsen 100’den fazla iş, meslek ve sanatın kişilere bu yolla çok iyi bir şekilde öğretileceğine inanıyorum. Ayrıca mesleki eğitim süresince doğal standlar yani fabrika, atölye, işyeri ve tarla, arazi iş öğrenmek isteyen ülkemiz insanlarının hizmetinde olacaktır.

Şimdiki sistemle bir Fazıl Say yetiştirebilirsiniz. Bu ülkede 100 kişi Fazıl Say olmak istediği zaman stand sistemini kurmanız şarttır. Kaldı ki bize sadece dünya çapında müzisyen gerekli değildir. Her alanda bir numara olmamız lazımdır. Bunun ülkemizde gerçekleşmesini isteyenler modern Türk eğitim sistemi için kolları sıvamalı, her mesleğin uzmanı kendi mesleğinin standının şeklini kafasında tasarlamaya başlamalıdır.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara