- Kategori
- Deneme
En iyi arkadaşım

EN İYİ ARKADAŞIMA...
Dünyamı varlığıyla aydınlatmadan paylaşmaya başlamıştık yaşama dair ne varsa; bazen gülüşleri, kahkahaya dönüşen neş' eyi, bazen küçük gözyaşlarıyla gölgelenen hüzünü. Ya da büyüyen, kocaman olan hayalleri, umutları. Birbirimizin gözleriyle görebilmeyi öğrenmeye başlamıştık biz ve paylaşmayı her şeyi.
Yüzünü bile görmeden sevmiştim onun olan her şeyi; minicik hokka burnunu, kocaman yıldız gözlerini, o yumuk ellerini. O olan, onun olan her şeyi.
Çelişkiler yaşadığım, çok üzgün olduğum ve uyuyamadığım bir gecede pencerenin önünde oturmuş gökyüzünü seyrediyordum. Beynimde düşünceler dans ediyordu. Yüreğime hüznün gölgesi düşmüş, yanaklarım tuzlu yağmur tadıyla ıslanmıştı. Oysa pırıl pırıldı gökyüzü, ışıl ışıl yıldızlar gümüş bir dolunay vardı o gece.
Ve tam o sırada henüz doğmamış olan küçük meleğimin yüzü belirmişti o gümüş dolunayda. Tüm üzüntülerim, kaygılarım uçup gitmiş, garip bir huzur ve mutluluk sarmıştı yüreğimi. Daha sonra ilk defa ultrasonda görmüştüm, hâlâ değişmeden kalan, odasının duvarına o doğmadan önce astığım o küçük meleğin kopyası olan, o güzel yüzünü. Babası bile tıpkısı diyerek şaşırmıştı o resimle benzerliği karşısında. Ve ilk defa gerçekten gözgöze geldiğimiz, yüzünü gördüğüm o ilk anda sevmiştim paylaşılan en güzel, en zevkli ve en özel anların ortağı olan bu küçük meleği...
İlk andan itibaren yaşamımın en önemli, en değerli ortağı oldu küçük kızım. Bütün günlerimizi, bütün gecelerimizi öyle yoğun yaşamaya başladık ki, daha birkaç aylıkken yanağını yanağıma koyarak uyumaya başlamıştı. O anlar benim en mutlu olduğum, sonsuza kadar öyle kalabileceğimi düşündüğüm anlar olmuştu. Bazen üzüldüğüm, iç çektiğim zaman o uyuyor bile olsa hisseder, huzursuz olur, iç çekerdi. Yürümeye başladığında gece yanında olmadığımı anlar, yataktan kalkıp uykulu gözlerle beni aramaya çıkar, beni almadan yatağına dönmez, inatla benimle tartışma programı seyrederdi. Biz kızımla çok " Ceviz Kabuğu " izledik bu yüzden. Çok yorgun olduğum bir gece uyuyakalmıştım da, küçük kızım televizyonu kapatmış " anne Ceviz Kabuğu bitti, yatağımıza gidelim " bile demişti. Gerçekten bitmiş miydi, diye sorarsanız bilmiyorum. Çünkü sorgulamak aklıma bile gelmemiş, elinden tutup onunla yatağa gitmiştim.
Özlemlerimin, umutlarımın, yaşamımın rengi kızım!... Ve benim sadece küçük güzel kızım değil, benim en yakın, en iyi arkadaşım!...
Her şeyime hatta kahveme bile ortak olan, sevimlilik yapmayı çok iyi başaran, bütün canlıları özellikle hayvanları çok seven, sevgiyi tüm yüreğiyle paylaşabilen, en olmadık anlarda, beklemediğim bir bilgelikle en şaşırtıcı sözcükleri kullanıp beni şaşkınlığa uğratan, kısacası hayatıma yepyeni ışıklar, umutlar serpiştiren, yepyeni anlamlar yükleyen küçük arkadaşım, küçük sırdaşım olan benim küçük kızım benim bütün hayatımıı gerçekten dolduruyor. Her şeyi onunla yapmak istiyorum, her güzel şeyi onunla paylaşmak ve yeniden onunla öğrenmek.
Her anne-kız ilişkisinin temelinde bu duygu var sanırım. En başından itibaren anneler kızlarının en iyi arkadaşı. Bu öyle bir arkadaşlık ki üstelik, bir arkadaşta aradığınız bütün özellikleri bir arada bulduğunuz belki de tek arkadaşlık; anlayış, sabır, sadakat, özveri, şefkat, sevgi, dostluk, paylaşabilmek, iyi ya da kötü bütün anlarda beraber olabilmek... Bazen bir liman gibi ona sığınmak ya da sığınılmak... Hiç hesapsız, hiç korkusuz, acabasız, asla şüphe duymadan, tereddüt etmeden onunla yaşayabilmek her anı. Bu öyle bir arkadaşlık ki, içinde yoğun, bir o kadar tarifsiz bir telepati var; canı acıdığında canınızı acıtan, sevindiğinde kalbinizi coşkuyla çarptıran, ağladığında ağladığınız, güldüğünde güldüğünüz, hep müşfik, hep özverili, hep verici. Konuşmadan anlaşabildiğiniz, aynı şeyleri aynı anda düşündüğünüz, hislerinizi birbirinize aktarabildiğiniz, anlatmadan anlamaya başladığınız o en güven verici, o en güçlü, o en anlamlı arkadaşlık!...
Evet, küçük kızım benim en iyi arkadaşım!... Her şeyi paylaşabildiğim, paylaşırken her anından delicesine zevk aldığım ve sonsuza kadar da zevk alacağım, gurur duyduğum en iyi arkadaşım!...
REZZAN SAİTOĞLU
Yüzünü bile görmeden sevmiştim onun olan her şeyi; minicik hokka burnunu, kocaman yıldız gözlerini, o yumuk ellerini. O olan, onun olan her şeyi.
Çelişkiler yaşadığım, çok üzgün olduğum ve uyuyamadığım bir gecede pencerenin önünde oturmuş gökyüzünü seyrediyordum. Beynimde düşünceler dans ediyordu. Yüreğime hüznün gölgesi düşmüş, yanaklarım tuzlu yağmur tadıyla ıslanmıştı. Oysa pırıl pırıldı gökyüzü, ışıl ışıl yıldızlar gümüş bir dolunay vardı o gece.
Ve tam o sırada henüz doğmamış olan küçük meleğimin yüzü belirmişti o gümüş dolunayda. Tüm üzüntülerim, kaygılarım uçup gitmiş, garip bir huzur ve mutluluk sarmıştı yüreğimi. Daha sonra ilk defa ultrasonda görmüştüm, hâlâ değişmeden kalan, odasının duvarına o doğmadan önce astığım o küçük meleğin kopyası olan, o güzel yüzünü. Babası bile tıpkısı diyerek şaşırmıştı o resimle benzerliği karşısında. Ve ilk defa gerçekten gözgöze geldiğimiz, yüzünü gördüğüm o ilk anda sevmiştim paylaşılan en güzel, en zevkli ve en özel anların ortağı olan bu küçük meleği...
İlk andan itibaren yaşamımın en önemli, en değerli ortağı oldu küçük kızım. Bütün günlerimizi, bütün gecelerimizi öyle yoğun yaşamaya başladık ki, daha birkaç aylıkken yanağını yanağıma koyarak uyumaya başlamıştı. O anlar benim en mutlu olduğum, sonsuza kadar öyle kalabileceğimi düşündüğüm anlar olmuştu. Bazen üzüldüğüm, iç çektiğim zaman o uyuyor bile olsa hisseder, huzursuz olur, iç çekerdi. Yürümeye başladığında gece yanında olmadığımı anlar, yataktan kalkıp uykulu gözlerle beni aramaya çıkar, beni almadan yatağına dönmez, inatla benimle tartışma programı seyrederdi. Biz kızımla çok " Ceviz Kabuğu " izledik bu yüzden. Çok yorgun olduğum bir gece uyuyakalmıştım da, küçük kızım televizyonu kapatmış " anne Ceviz Kabuğu bitti, yatağımıza gidelim " bile demişti. Gerçekten bitmiş miydi, diye sorarsanız bilmiyorum. Çünkü sorgulamak aklıma bile gelmemiş, elinden tutup onunla yatağa gitmiştim.
Özlemlerimin, umutlarımın, yaşamımın rengi kızım!... Ve benim sadece küçük güzel kızım değil, benim en yakın, en iyi arkadaşım!...
Her şeyime hatta kahveme bile ortak olan, sevimlilik yapmayı çok iyi başaran, bütün canlıları özellikle hayvanları çok seven, sevgiyi tüm yüreğiyle paylaşabilen, en olmadık anlarda, beklemediğim bir bilgelikle en şaşırtıcı sözcükleri kullanıp beni şaşkınlığa uğratan, kısacası hayatıma yepyeni ışıklar, umutlar serpiştiren, yepyeni anlamlar yükleyen küçük arkadaşım, küçük sırdaşım olan benim küçük kızım benim bütün hayatımıı gerçekten dolduruyor. Her şeyi onunla yapmak istiyorum, her güzel şeyi onunla paylaşmak ve yeniden onunla öğrenmek.
Her anne-kız ilişkisinin temelinde bu duygu var sanırım. En başından itibaren anneler kızlarının en iyi arkadaşı. Bu öyle bir arkadaşlık ki üstelik, bir arkadaşta aradığınız bütün özellikleri bir arada bulduğunuz belki de tek arkadaşlık; anlayış, sabır, sadakat, özveri, şefkat, sevgi, dostluk, paylaşabilmek, iyi ya da kötü bütün anlarda beraber olabilmek... Bazen bir liman gibi ona sığınmak ya da sığınılmak... Hiç hesapsız, hiç korkusuz, acabasız, asla şüphe duymadan, tereddüt etmeden onunla yaşayabilmek her anı. Bu öyle bir arkadaşlık ki, içinde yoğun, bir o kadar tarifsiz bir telepati var; canı acıdığında canınızı acıtan, sevindiğinde kalbinizi coşkuyla çarptıran, ağladığında ağladığınız, güldüğünde güldüğünüz, hep müşfik, hep özverili, hep verici. Konuşmadan anlaşabildiğiniz, aynı şeyleri aynı anda düşündüğünüz, hislerinizi birbirinize aktarabildiğiniz, anlatmadan anlamaya başladığınız o en güven verici, o en güçlü, o en anlamlı arkadaşlık!...
Evet, küçük kızım benim en iyi arkadaşım!... Her şeyi paylaşabildiğim, paylaşırken her anından delicesine zevk aldığım ve sonsuza kadar da zevk alacağım, gurur duyduğum en iyi arkadaşım!...
REZZAN SAİTOĞLU