- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ergenlik ve yaşam

Aynı nehirde iki kez yıkanamama sorunsalının yaşam ve yaşlanmak olgularına verdiği referansların henüz kafamı kurcalamaya ve canımı sıkmaya başlamadığı zamanlardı. Vücudum ve beynim dışarıda olan her şeye karşı ya aşırı bağlılık ya da aşırı direnç ile doluydu. İki uç arasında gidip geliyordum.
Bir tarafta kapatıldığım bir hapishane olduğunu düşündüğüm evimde bana ne yapmam gerektiğini söyleyen gardiyanlar annem ve babama her konuda amansız bir direnç gösterirken, diğer yandan dışarıda aşık olduğum bir kıza ise kayıtsız şartsız bir tutku ile bağlanabiliyordum.
Bon Jovi’nin, Guns N’ Roses’ın, Metallica’nın posterleri süslüyordu duvarlarımı. Aşk, özgürlük ve direnç haykıran şarkı sözleri ile kendimden geçiyordum. Onlar gibi yaşamak istiyordum. Hayallerim vardı. Herşey olmak istiyordum. Dünyayı gezmek, şarkılar söylemek, birbirinden güzel kadınlarla yatmak…
Ergenlik çağındaydım. Herşey mümkün ve ulaşılabilir gözüküyordu. Hayallerimin önüne gerçeklik perdesi çeken herşeye ve herkese karşı isyan ile doluydu bedenim. Beni özgür kılacak öğeler arıyordum… Etrafımdaki herşeyin vücudumdaki o tüm dengemi alt üst eden değişimlere ayak uyduracak bir hızda değişim yaşaması gerektiğini düşüncesi adalet olgumun temellerini oluşturuyordu.
Nedenini bilmediğim, kavrayamadığım, sadece okuduğum ve bana anlatılan kadarını bildiğim vücudumdaki değişimler ile baş etmenin, karşı koymanın, yenilmemenin peşindeydim. Eğer yeterince hızlı değişirse dışarım, içerimdeki değişikler ile aynı hızda dönüşebilirse, o zaman özgür kalabilirdim ancak. O yüzden isyan doluydum dışımdaki her monoton öğeye. O yüzden saçlarımı uzatmak istiyor, o yüzden diş macununu tam ortasından sıkıyor, o yüzden metal dinliyordum. Durağanlık beni boğuyordu. O yüzden ailemle kavgalar ediyordum. Yaşanmışlıklarının getirdiği dinginlikten ve, hayat tecrübesi dedikleri fakat benim kabulleniş olarak gördüğüm, olgun hallerinden uzaklaştırmak için tahrik ediyordum onları devamlı. Varolanı nasıl bu kadar sakin karşılayabilirlerdi? Dünya bu kadar hızlı dönerken nasıl böyle dengede durabilirlerdi? Anlam veremiyordum olanlara. Birşeyler yaşanıyordu benim kontrolüm ve algım dışında ve ben hiçbirşey yapamadıkça daha çok hırçınlaşıyordum. Goethe’nin dediği gibi, faaliyete geçmiş cehaletten daha tehlikeli birşey yoktu…
Sorguluyordum. Herkes suçlu idi gözümde. Kimseden ve hiçbir şeyden korkum yoktu. Sorduğum sorulara alacağım cevaplardan korkacak bir yaşta değildim. Bedenim ve ruhum işgal altında idi. Benim savaşım henüz başlıyordu…
Aynı nehirde iki kez yıkanamama sorunsalının yaşam ve yaşlanmak olgularına verdiği referansların henüz kafamı kurcalamaya ve canımı sıkmaya başlamadığı zamanlardı. Zamanın aktığını farketmiyordum. Her günü hiç bitmeyecekmiş gibi yaşıyordum. Hiç kimse gitmeyecekmiş gibi… Hazır bulduğum her şeyin hep var olduğunu ve hep varolacağını zannediyordum. Hayatın temel ilkelerini irdelememiştim henüz. Beni özgür kılacak öğeler arıyordum sadece…