Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '18

 
Kategori
Blog
 

Eric Van Buyten Olmak

Ne garip değil mi? MB’de yazmaya başlayalı beri bile ne kadar zaman geçmiş? Ve her yıl biraz daha az yazmaktakayız. Bunun için tabi ki sebepler var. Ama yazmaktan vazeçebiliyor muyuz? Tabi ki hayır. Artık hayata dair eskisi gibi felsefe yapıyor muyuz? Asla! Neden mi?

Buralarda paylaşmasak bile sevgili Nil Alaz, sevgili Tülay Eker, sevgili Dt. Sultan, sevgili Güz Özlemi, sevgili NewYorker, sevgili Nizamettin Bey, sevgili Şahin Özşahin gibi yazarlarlar ile teşviki mesainin ötesinde gerçekten hayat arkadaşları olduk. Özellikle Nil ile başlayan arkadaşlığımız abla-kardeş ilişkisine dönüşmüş durumda. Ve ikimizin de birbirini sınırsızca arayıp saatlerce konuşma özgürlüğü var. Yani ne demek istiyorum; yazım ve yazma serüveni bizi çok farklı yerlere götürdü. Diğer taraftan Güz özlemi ile olan ilişkim askerliğimizden bu yana tam 23 yıldır sürüyor. Tülay eker ile olan arkadaşlığımız üç yıldır telefonlarla sürüyor. Ne mi anlatmak istiyorum? Açıkça hayatı paylaşmek yazmanın ötesine geçti ve bu durumdan son derece memnunum. Yazar Eric Van Buyten’i yaratırken buralara geleceğimi hiç mi hiç hesap etmedim. Çünkü Eric Van Buyten’den yegane beklentim, önyargısız, özgün ve özgür yazılar yazmakken baktım ki kendisi benim kişiliğim haline gelmiş. Bunu birazdan daha açıklayıp anlatacağım.

İki gün evvel Nil ile telefonda konuşurken fark ettim ki eskisi kadar dokunaklı, verimli ve yanan yazılar yazamıyorum. Hiç kuşkusuk ki bu durum kişisel gelişimim ile doğrudan ilgili. Yani kısacası eskiden farklı olarak acıdan beslenen bir karakter olmadığım ve mutluluğu ve huzuru her gün çocuklarımla, yaşadıklarımla duyumsayan bir insan olduğum için böylesi hicaz nameler tadında yzılar yazmak, aklımdan ve yüreğimden geçmiyor. Travmalı, traji-komik, hatta filmlerde veya romanlarda bile betimlenemeyecek derecede zor bir hayat sürmüş biri olmama rağmen, beni üretken kılan acılardan vazgeçecek bir hür iradeye sahip olmak –açıkçası- beni bile şaşırtmıyor değil. Ya da bazen bu mecrada kırıntılarını paylaştığım mesleğime –mühendisliğe- yönelik övünçlerimin kişisel hayatımda yer etmemesi veyahuttu kişisel başarı anlamında bile bana bir mana ifade etmemesi de, sanki büyüdüğümün en büyük delilleri. Ya da eskiden sıkça yaptığım üzere toplum ile bitmeyen kavgamın ve bunu sıkça yazıyle dile getirişlerimin bile, benim gerçek anlamda kendim olmamla beraber sönerek azalması, doğru yolda olmamın göstergesi. Çok sevdiğim rahmetli yazarımız Prof. Dr. Erdal Ceyhan’ın sürerli olarak yazımlarım için vurguladığı “sen düpedüz felsefe yapıyorsun be kardeşim” tümcesinin geçmişte bana vermiş olduğu gurur, şimdilerde bir vızıltı sanki. Çünkü tüm yapmalarıma, etmelerime ve üretmelerime rağmen, beslediğim insan, yani ben, Allah’ın önünde sadece basit bir kul o kadar!

Düşük verimliliğime rağmen Editörlerden dahi destek gören harika şiirler yazdım bu sene. Hem de diğer şiirlerimden farklı olarak kurgusal yazmış olmama rağmen! Evet, yanlış okumuyorsunuz, artık Anıl Yiğit sanal gerçeklerle şiir yazabilecek kadar yetkinleşti. Birçok bloğumda yazdığım üzere ben yazar olmak istiyorum derken, MB’de yaşamış olduğumuz bu ortam, yani yazma verimliliği ve disiplini, bizi kesinlikle yazarlaştırdı.

Ötesinde Ata Kemal Şahin’in sıkça yorumlarında kullandığı “seni daha iyi anlamak için 3 kez okumak zorunda kalıyorum” cümlesini nihayetinde değiştirdiğimi düşünüyorum. Kişisel imgelemeden ve duygulardan uzaklaştıkça, daha az duygusal olan ama bireye ve topluma yönelik, öznelden nesnele kaçan, daha açık, sarih ve etkin, yazılar yazabiliyorum. Hatta bunları kısaltıp Atasözü kıvamında, sloganlara dönüştürebiliyorum Facebook’ta. Ve hiç kuşku yok ki bu durum gerçek anlamda yazarlaştığımın bir delili sanki. Buradan Ata Kemal’e seslenmek istiyorum: Bundan sonra beni okumak için bu kadar çabaya gerek yok.

En son yarattığım The Marmaralı Eric imzasından beri, ki öncelerinde yazarken kullandığım Bir Sevgi, Eric Van Buyten, Kavi’l rumuzları, gün ve gün etkinliğini yitirirken,  Anıl Yiğit’ten daha çok Eric Van Buyten’e dönüşmesi ve ötesinde Eric Van buyten adına bir facebook hesabı açacak kadar ileriye gitmem, aslında benim gerçeklediğim evrensel kişiliğimle doğru orantılı. Bir örnek olarak vermek gerekirse; Newyorker’ın Frank Iron olması ile aynı durum bu. Farkı ise, benim yazar ismimle olduğum kişinin aynılaşması ve de Anıl Yiğit’in geçmiş travmalarından kurtulmak istemem ile de ilgili. Çünkü artık ben Anıl Yiğit’i kişi olarak taşımakta cidden zorlanıyorum.

Son olarak yıllarca bu satırlarda Osmanlıca’yı savunmuş bir yazan olarak, bu dar görüşlü bakış açımın nihayetinde sonlandığını, Türkiye’de yaşayan Türkler olarak Osmanlıca bilmenin zorunlu olmadığı düşünülerse, Orhan Veli gibi yalınlaşarak, daha çok okuyucuya ulaşmanın mümkün olabileceğini de görmüş bulunuyorum. Yıllardır MB raporlarında gözüken 46+ yaş okuyucu kitlemin de böylelikle değişeceğine inancım sonsuz.

Beni MB ailesinde kabul ettiğiniz ve lütuf buyurup yazılarımı okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim.

Günaydınlar olsun efendim!

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..