Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '10

 
Kategori
Öykü
 

Erkekler ağlar mı?..

Erkekler ağlar mı?..
 

Nasıl da güzel bir hava... Şehrim gibi güzel ve aydınlık ve lodosuyla baştan çıkarıcı. Onunla olmak istedim, bıraktım işi gücü, atladım otobüse, az sonra paylaştığımız evin yakınındaki otobüs durağındayım. Bir durak önce indim aslında, sevgilime çiçek almak için ve papatyaların en güzelini aldım. Hani saçlarına iliştiriverdiğinde, güzel olan papatya mıdır, saçları mıdır, bilemediğim sevgilime. Bizim duraktan geçerken çarptı ilkin o kırmızı araba gözüme; nasıl çarpmasın, otobüs durağına kurulmuş; koltuğuna da gençten biri kurulmuş!.. Sevgilimle kaç kez kızmıştık böyle durakta duran arabalara ve kaç kez “Dur şu kendini bilmeze bir çift laf edeyim” demişti de zorla durdurmuştum, “Boşverrr, canımızı sıktığımıza değmez” diyerek.

Neyse, keyfimi kaçıramazdı hiç bir şey, az sonra kollarıma alacaktım onu, aaa, yoksa daha mı erken olacaktı bu, az ilerde saçlarını savurarak gelen o değil miydi? Oydu! Nasıl saklansam bilemedim de, her durağa gelişimizde, o kalabalıklardan geçmeye çalışırken; "Bu direği de neden buraya dikmişler sanki?" dediğimiz direğe sığındım. Neyse ki benden tarafa bakmıyordu. Dolandım direği, arkasından gidip sarılacağım ve papatyaları görünce anlayacak ben olduğumu, sonra geri dönüp kollarımın arasında, nasıl da sevgi dolu sarılacak, o güzel gözleri nasıl da ışıl ışıl olacak. Ve kalabalıklara aldırmadan, "Dur kız yapma, bizim mahalledeyiz." desem de nasıl öpücükler konduracak...

İşte böyle deli dolu bir kızdır benim sevgilim. Hiç saklamaz sevgisini, hemen şımarıverir üstelik ve sevincini ille de sarılarak, ille de yüzüme öpücükler kondurarak gösterir. Nasıl sevilmez ki böylesi? İlk tanıştığımızda, bir grup arkadaşla Karşıyaka’ya gidiyorduk. Vapurun en üst katına çıkmıştı hemen ve saçlarını rüzgara bırakıp gözlerini yummuştu. Yüzünü bize döndüğünde, o sıcacık gülümsemesine dalıvermiştim ki “Nasıl güzel dokunuyor farkında mısın?” deyince anlamaz anlamaz baktım yüzüne, o bütün doğallığıyla “Rüzgarı diyorum rüzgarı!..” diyerek gülüvermiş, sonra gelip yanımdaki boşluğa oturmuş ve bana rüzgarı, maviyi, martıları… büyük bir gemide seyahat etmenin kim bilir ne kadar heyecanlı olacağını anlatmaya koyulmuştu. Uzun süredir görüşememiş iki arkadaş… iki sevgiliydik sanki de şehirde olmadığım zamanı ve düşlerini anlatıyordu bana; soluk soluğa. Bu hali miydi beni ona bağlayan bilmiyorum. Bildiğim, saçlarını rüzgârda ilk savuruşunda onu sevdiğim.

Sonra, her vapura bindiğimizde “Bak bakalım rüzgar bu kez nasıl dokunuyor; benden daha mı güzel?” deyişime, “Aşkolsun, rüzgarı da kıskanır mı insan?” diyerek sırtını dönüverirdi; arkasından sarılacağımı bilerek ve isteyerek…

Bir akşamüzeri yine vapurdan inip, onu arkadaşlarıyla kaldığı evine bırakmak üzere yürürken, kedi gibi sokuldu iyice ve "Seninle kalmak istiyorum ama evlenmeden olmaz" deyiverdi. Evlenmeden olmaz?.. Sen sarıl, öpücüklere boğ, ondan sonra da evlenmeden olmaz(!) Benim bi tanem o, kıyar mıyım hiç ben ona. Gecelerce birlikte yattık bekâr yatağımda, sadece sarılıp, saçlarını kokladım, usul usul öpücükler kondurdum. Olmadı sırtımı dönüp uyudum(!) Madem öyle istiyordu, "Beyaz gelinliği" ile gelsindi...

Ve bugün lodostan mıdır nedir, saçları düşmüştü aklıma, belki biraz da ona benzemiş; çıkıp gelivermiştim işte. Arkasından gidip sarılacağım ve papatyaları görünce anlayacak ben olduğumu, sonra geri dönüp kollarımın arasında, nasıl da sevgi dolu sarılacak, o güzel gözleri nasıl da ışıl ışıl olacak. Ve kalabalıklara aldırmadan, "Dur kız yapma, bizim mahalledeyiz" desem de nasıl öpücükler konduracak...

Adımlarımı hızlandırdım yetişebilmek için, sürprizimi bozmamak için seslenemiyorum da, durak kalabalık, şu lanet kırmızı araba hala orda ve sevgilim tam onun yanından geçerken yani geçmeden, yani geçiyorken… kapısını açtı ve…

Ve biniverdi!.. Ve eğilip öpücükler kondurdu kurulmuş oturanın yüzüne ve… Ve hızla hareket eden arabanın açık penceresinden sevgilimin saçları savruluverdi.

Durdum, öylece kalakaldım da, durağa yanaşan otobüsün “dattt” diye öten sesine ayıldım. Ayıldım mı? Şoför, “Hala ne duruyorsun orda” dercesine ters ters baktığına göre ayılamadım ama kaldırıma yürüdüm, deniz kenarına doğru gittim, duvarın üzerine oturdum; yığıldım. Telefonu aldım elime, “sevgilim” i tuşladım, kanayan yüreğim nasıl oldu da yansımadı sesime bilmiyorum ya konuştum. “Ah canım, niye haber vermedin, annemin beli rahatsızlanmış yine, eve gidiyorum” diyordu.

“Ve hızla hareket eden arabanın açık penceresinden sevgilimin saçları savruluverdi.” Saçlar mı savrulur en çok rüzgârda yoksa gözyaşları mı dersiniz? Bilmiyorum; ne uzun saçlarım oldu ne de ağladım (!)

Sahi, erkekler ağlar mı dersiniz?..


 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..