Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Erkekler egemen mi gerçekten?

Erkekler egemen mi gerçekten?
 

Belli başlı bütün sosyolojik kuramlar dini, etik, hukuksal, ekonomik, toplumsal ve bireysel açıdan erkek egemen bir dünyada yaşadığımızı öne sürer. Buna göre toplumsal yaşamı yönlendiren erkek bakışı, zihniyeti ve onun fiziksel gücüdür. İlk bakışta gerçekten tartışılmaz bir doğru gibi görünüyor bana da... Ancak sosyal bilimler söz konusu olduğunda kaçınılmaz biçimde karşımıza çıkan subjektivizm, kanıtlama sorunu ve kırılganlık bu yargının da en zayıf yanını oluşturuyor.

Memelilerdeki üreme sürecinde, erkeğin yumurtayı dölleme işlemi dışında başka hiçbir biyolojik katkısı yoktur. Yumurtayı dölledikten sonra dişi erkeğe biyolojik anlamda gereksinim duymaz. Özellikle insan dışındaki memeli hayvanlarda bu durum o kadar nettir ki, dişi yeniden üreme döngüsünün başlangıcına gelinceye dek erkeği yanına bile yaklaştırmaz. Bu da üremede cinsler arasındaki rol paylaşımında dişiye kesin bir üstünlük sağlar. Türün soyunu sürdürmesi için aslında üreme yeteneğine sahip “bir tek” erkek bile yeterlidir. Ötekiler olmasa da olur. Yani biz erkekler bir anlamda lüzumsuz yaratıklarız!

 

Ancak insan akıllı ve sosyal bir canlı olarak toplum halinde yaşamak zorunda. Bu zorunluluk birey ve cinsin davranışlarını yönlendiren temel etken haline geliyor; biyolojik güdüler temelde aynı kalsa da ifade biçimleri değişiyor. Yani bugün kadın eş seçerken, iki erkek adayın vuruşup sağ kalanın çocuklarının babası olmasını beklemiyor da daha zengin, daha zeki, daha güçlü adayların diğerlerini medeni yollarla ekarte edip kendisine ulaşmasını bekliyor. Hayatımızı temelde bu eleme ve seçim süreci belirliyor. Erkekler önceleri bu süreçte birbirini öldürürek elerken şimdilerde bu işi daha soyut, daha kansız ve daha kitabi biçimde yapıyoruz. Birbirimizi fiziken yok edip, erkek cinsinin ve insanlığın ortadan kalkmasını engellemek için ahlak, yasa, din etik, hukuk, töre, gelenek gibi toplumsal kurallar geliştirdik. 

Eşitlik diye bir kural geliştirdik. Sonsuz bir mücadelede birbirimizi yok etmektense, yiyecekleri, mağaraları ve dişileri elimizden geldiğince eşit paylaşmaya çalışma ve herkesin hakkına razı olması esasına dayanan bir oyunun soyumuzu sürdürebilmemiz açısından daha mantıklı olduğunu anladık. Ama bu mücadele hiçbir zaman bitmedi, var olduğumuz sürece de bitmeyecek. Temelde oyun oynuyoruz, eşitlik ve ahlak oyunu... Oyunun sürmesi için birbirimizi fiilen öldürme gibi davranışlar yasaklanmıştır ama başka şekillerde öldürebiliriz. Bir başka erkeği egemenliğin altına alırsın. Köle ya da mürit yaparsın. Mesela savaşta öldürmek serbesttir, hatta ne kadar çok öldürebilirsen o kadar iyidir.

Erkekler birbiriyle böyle ölümüne mücadele edereken kadın güzelliği, cinsel cazibesi ve üreme yeteneğiyle orada öylece durup en uygun erkeği bekler. Kadının seçen konumunda olması ona kesin bir üstünlük sağlar. Üremeyi sağlamak için birçok erkek aday vardır ama sadece “bir teki” bunun için görevlendirilecektir kadın tarafından. Ötekiler mücadeleyi kaybettikten sonra tatminsiz bir şekilde köşelerine çekilecek, bu da onları en az fiziksel açlık kadar yıpratacaktır.

Güçlü ve şanslı “bir tek” erkek... İşte erkek egemenliğinden söz ederken aslında o bir tek erkeği kastediyoruz. O şanslı bir tek erkeğin esas efendisi de kadındır. Kadın bu mücadelede aslında tarafsızdır; "beni X erkek kazansın" demez; "beni kazanmayı hak eden kazansın" der. Tabii bu temel kuralın üstü insanlığın yüz binlerce yıllık biyolojik, kültürel ve sosyoekonomik evriminde çeşitli sembollerle örtülmüş ve ilk bakışta anlaşılmaz hale geldi.

Statü, devlet, iktidar, ekonomi, para, zenginlik, şöhret, bilgi, sanatsal hüner, bireysel yetenek, cesaret gibi kavramlar zamanla egemenliği farklı biçimlerde temsil eden sembollere dönüştü. Erkek, bir kadının gözdesi olmak yerine -ya da yanında- bu simgelerden birini ikame aracı olarak kullanır. Zenginliğin ya da yüksek statünün sağladığı tatmin duygusu bir kadını döllemenin vereceği haz kadar doyurucu olabilir. Bu durumda da erkekler arasında zamanla bu defa sadece kadınlar için değil bu türden donanımlar ve haz kaynakları için de ölümcül bir mücadele başladı. Ancak esas tatmin kaynağı her zaman kadınıdr. Bunun simgeleşmiş hali olan öteki bütün haz kaynakları temelde son durağa -kadına- giden yolun ara duraklarıdır sadece. Zengin, muktedir, dünyanın en mutena yerinde yaşayan ama hiçbir kadının sevgisini kazanamamış bir erkek mutlu olabilir mi? Bunlara sahip olan erkek zaten kadınlara da sahip olur denecektir ama bir şekilde olamadığını varsayalım...

Bu sembollerin kavgasını yapıyoruz. Sözkonusu sembolleri biz erkekler yarattığımız ve mücadelesini de mecburen biz verdiğimiz için de halihazırdaki düzen “erkek egemen” olarak niteleniyor. Aslında o çok güçlü ve sarsılmaz görünen "egemen erkek", güzel bir kadının tutsağıdır.


http://ic1.deviantart.com

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara