Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

Ertesi gün

Ertesi gün
 

Bir saat, diğer bir saat derken, saat ve zaman yerinde durmadan devam ediyordu. Ertesi gün için tarihe baktı “yarın” yani ertesi gün yine bir 29 ekimdi. Birçok büyüğün hasta olacağı, resepsiyonu mazeretler yüzünden iptal edilecek olan bir Cumhuriyet Bayramı günü idi. Hüzünlendi, gözleri nemlendi.  Bir ülkenin kaderini böylesine değiştirmiş, bir ölçüde kutsal ve mutlu bir günün bu kadar göz ardı edilmesinin anlamını sorguladı. Acaba büyük olduğu dünyaca kabul görmüş bir liderin mavi gözlerine mi sinirleniliyordu yoksa onun en büyük eseri olan Cumhuriyet’in sözleşme şartlarına mı?

Kendisini demokratik bir ülkede mesnetsiz, amaçsız ve üzgün hissediyordu. Sorunu kendi var oluşu ile ilgili değildi ya da var olması ilgili bir kararsızlığı yoktu. Bu dünyaya özgür ve özgün bir birey olarak geldiğini, bu hayatta yaşamsal ve bireysel amaç ve sorumlulukların varlığını kabul edişiyle beraber sıkı bir mühendis olarak hayatta verimli üretimler gerçekleştirmek üzere son derece kararlı insan olduğu konusunda hiçbir tereddütü yoktu.  Ve o müthiş mavi gözlü, kalın kaşlı, sarışın liderin gayelerini gaye bilmiş, kişiliğini örnek almış, giyiniminden öğrenimine onu taklit etmişti. Hayatta ençok imkansız kelimesinden nefret ederdi. Güne kadarki tüm ününü bu kelime üzerinden yapmıştı.

Bu sabah yatağından kalktığında yüreğinde, tam olarak böğründe yanma hissetmişti. Tam olarak fiziksel bir şey değildi. Uzun yılların sonunda sonsuz çalışmalarının arkasından, ülkesi için her yaptığı tel, tel dökülmekteydi. Bu durum da onun ruhunda karanlık bir dönem yaratmıştı. Tıpkı ailesinden alamadığı sevginin, davranışında yarattığı yalnızlığın yanı sıra ülkenin ve devletin kararsızlığı ve yönsüzlüğü, medenileşmeyip tersine gerileyen, cahilleşen toplumun bitmeyen vatandaşlık söylemleri ile şuursuzca öne atılması, yükselen din ve dinin hakimiyetindeki tanımsız milliyetçilik anlayışı, kendini ve bildiklerini doğru ifade etmek isteyen bir adam için hiçbir anlam taşımıyordu. Artık kesinlikle vatansız da hissediyordu. Çevresinde hatırı sayılır, sözü dinlenir bir adam oluşu ve her şeyin ötesinde ahlaklı ve iyi bir insan olması, eriştiği “Adam gibi adam” duruşu sarıldığının aksine toplumdan onu soyutlamayıp topluma karşın bütünleşik bir sorumluluk yüklemişti omuzlarına.

Sabah kahvesini yudumladığında onca yıllar sonra ilk defa hayali sigarasından bir nefes çekti. Kendisini sigara bağımlısı gibi müpdela zannetti. Bu kadar erken saatte kalkar kalkmaz sigara isteği bulunması, eline aldığı gazetenin sayfaları arasında “Cumhuriyet”e dair yegane haber bulamayışı ile mi ilgiliydi yoksa son dönemde yaşanan duyarsız cemiyet hayatının bir sonucu mu olarak?

 Kendi iplerini yeniden eline geçirmeli ve kendine gelmeliydi artık. Aksi takdirde, yani dalgaya vurmayı beceremezse, tüm olanlardan sorumluymuş gibi hissedecekti. Taksim’de o garip açık alanda yürümeye başlamıştı ki karşısında yine o çelik mavi gözleri gördü, bir hayalet kültür merkezine asılmış tam boy afişinde bir çift göz!  Yıllardır bomboş durmaktaydı bu kültür arenası.  Bina mı cezalandırılıyordu yoksa millet mi?

Şimdi de kalbinde bir sızı duydu. Ve şöyle düşündü: “Demokrasi ve Cumhuriyet ayrılmaz ikili!”

 Ve şöyle dedi: “I am sorry I have done all at my own port. Now I am waiting others to play their own roles. Because we own this country altogether”...*

BİTTİ

*”Üzgünüm ben kendi adıma elimden geleni yaptım. Artık diğer insanların kendilerine düşen rolleri üstlenmesini bekliyorum çünkü bu ülke hepimizin”
 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..