Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '07

 
Kategori
Ramazan Eğlenceleri
 

Erzurum'un Eski Ramazan'larında Şakalar ve Eğlenceler

Erzurum'un Eski Ramazan'larında Şakalar ve Eğlenceler
 

Eski Ramazanları anlattığım yazı dizisinde bugün, Erzurum’un eski Ramazan’larında yapılan şakalar ve eğlencelerden bahsedeceğim. Yanımda Erzurum’un eskilerinden Zekai Ünal ve gazeteden Nurettin Abi var.

Ramazan bir şenlik ayıydı. İnsanların yüzleri ve gönülleri şen, kapıları ardına kadar açıktı. Evler ve sokaklar adeta hoşgörü deniziydi. Erkeği, kadını, yaşlısı, genci, çocuğu daha hayat dolu, dışa dönük, şakacı ve muzip bir mizaca bürünürdü.

Erzurum’da eskiden 52 mahalle, 52 çeşme, 52 hamam ve 52 cami varmış. Bu durum şehrin bir konaklama yani kervansaray şehri olduğuna işaretmiş. Erzurum’daki lokanta sayısı, doğu illerindeki toplam sayıdan daha fazlaymış. Bir de her mahallenin bir delisi olurmuş. Erzurum’da delilik derecesine göre deliler, “zırdeli, zırzırdeli ve zincirlik deli” diye sınıflandırılırmış.

Bir Ramazan günü eski müftülerimizden, şehrin manevi mimarlarından Sagıp Efendi, zırdelilerden Deli Emin’in (Gavat Emin) deli olduğunu bilmeden Ramazan harçlığını çıkarsın diye ona görevli olduğu caminin müezzinliğini verir. Deli Emin ertesi gün caminin tüm halılarını satar ve parasını yer. Karakolda ifade veren Emin’e Sagıp Efendi neden böyle bir şey yaptığını sorar. Deli Emin: “Hocam sen demedin mi, halıları çal, sat; parasını bölüşelim.” Müftümüz bu cevap üzerine halıların parasını verir. Delilerimizin macerası çok, yazmakla bitmez.

Ramazan şakalarını hatırladık dostlarla: Eskiden faytonlarla getirilen sularla, Taşmağazalar ve Cumhuriyet Caddesi’ndeki tanıdık esnaflar ıslatılırdı. İftara yakın saatlerde şehir dışındaki çeşmelerden su almaya gidildiğinde bir arkadaş orda bırakılıp kaçılırdı. Zavallı aç, susuz ve perişan yürüyerek şehre gelmek zorunda kalırdı.

Bir de iftara davet edip evde olmamak vardı. Bazı hane sahipleri, davete icabı önemseyen kişileri iftara çağırıp iftar vakti evi kapatıp başka eve iftara gidince davete gelenler iftarını sokakta açmak zorunda kalırdı.

Kevelciler Mahallesi’nde Dolma Nene vardı Ramazan’da sadaka toplardı. Rivayete göre Dolma Nene’nin Mahallebaşı’nda tapulu bir dairesi varmış. Dolayısıyla onu “Dolma Nene! Mahallebaşı yanıyor.” diye kızdırırlar o da her seferinde onlara: “Bayramın kara gelsin.” diye kargış ederdi.

Tebrizkapı’da bekleyen faytonlarla şehir turu atılır, ikindiden sonra fayton sefası yapılırdı. Bazen de ayı oynatılırdı.

Kahvehaneler kapalı olurdu, açık olanlar da büyüklerimiz tavla oynar, kahvecinin şeker ikramını kabul ederlerdi. Bu kahvelerde teravihten sonra sahura kadar tombala oynanırdı. Birinci çinkolaya (çinko) tavuk, ikinci çinkolaya horoz ve tombalaya da hindi verilirdi.

Ramazan’da erotik filmler oynatan sinemalar kapanırdı. Sadece Dadaş Sineması açıktı ve iftardan önce bir film oynatırdı. Vakit öldürmek isteyenler sinemayı doldururdu.

Teravih sonrası daha yaşlılar çay sırası yapardı. Her akşam bir kişinin evinde çaylı muhabbetlere doyum olmazdı. Hikâyeler okunur, hatıralar anlatılırdı. Ve muhabbet öyle sarardı ki bir kişi en az 30 çay içerdi. Kadınlar da her akşam sırayla birbirlerine konuk olur, çay keyfi yapardı.

Hele o teravih sonrası davullu, zurnalı, gıranatalı(klarnet) eğlenceler… Özellikle sahur vakti bey konaklarının önünde düzenlenen eğlenceler bol bahşişle biterdi. Erzurum’ da üflemeli çalgıcılara -düdükten esinlenme- “düllükçü” denirdi. En meşhuru “Düllükçü Suat Işıklı” idi. Gıranata da Türkiye’de nam yapmış, rahmetli “Seyfettin Sığmaz” ağabeyi idi.

Teravihten sonra iki kişi deve kostümü giyer, davul zurna eşliğinde sokakları gezer, oynar ve bahşiş toplardı. Sahur davulcuları da aynı yöntemle bayramlarda bahşişlerine kavuşurdu. Bir de çılgın oyunumuz “dehlenk” vardı. Delice kalabalığın ortasında oynayan oyuncu kendisini seyredenlerden seçtiği birine daha önce ağzına doldurduğu suyu ansızın püskürtürdü. Ve gecenin karanlığında bol kahkaha ve şenlik…

Gelelim çocuklara… Efendim, armut dibine düşermiş misali, ne oyunlar ne şakalar vardı çocukların dünyasında… Tapalı tabancalar ve maytaplarla başka mahallelere baskınlar… İftardan sonra komşu kapıların tokmağına siyah ipler bağlayıp kapıyı tokmaklayıp gizlenmeler… Geç saatlere kadar kalabalık ekiple oynanan “ceyran, iddi-bitti(saklambaç), gukku ses ver” oyunları…

Haa bir de çocukken birbirimizi oruçlu mu değil mi, kontrol ederdik. Önce şüphelendiğimiz kişiye sorardık “Oruç musun horoz mu?” Oruçluyum, cevabını alsak da tatmin olmaz arkadaşımızın diline bakardık. Dili beyaz ve çatlak ise oruç, değilse horoz olurdu. Horozu da kızdırırdık… Yani mahalle baskısı yapardık oruç tutmayana… Ne günlerdi…

Erzurum’un “hır takımı”, caddede oruç tutmayan ve açık açık bir şeyler yiyen kişileri dövmek için caddede tur atardı. Hoş, bu “hır takımı” da oruç tutmazdı ya… Yine bunlar bir kişiyi döverken ihtiyar bir amca “Yazık, günah, mübarek günde adam dövülür mü?” demiş. “Ama amca güpegündüz oruç yedi!” İhtiyar: “Siz değil miydiniz bir saat önce otogarda oruç yiyen, ha?” İşte muhteşem cevap: “AÇ KARNINA DA ADAM MI DÖVÜLÜR BEYAMCA!?.” Nadir de olsa oruç tutmayanlar, kendilerine “seferi” süsü vermek için otogara gider orda oruç basardılar.

Bir gün Ramazan’da turistin biri sokak çeşmesinden su içiyormuş. Bizimkisi eğilmiş turistin kulağına: “Gardaş dininizin kıymetini bilin, bana bak, ağzım dilim kupkuru..” demiş, diye anlatılır dostlar…
Sevgiyle kalın...

 
Toplam blog
: 143
: 2341
Kayıt tarihi
: 22.08.07
 
 

Bu âlem içinde aileme zaman ayırmak, gezmek, okumak, fotoğraf çekmek, resim çizmek ve iş hayatı h..