Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '06

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Esasında

Ben, bu konunun uzmanı değilim. Eğitimim yok. Diplomam yok. Size de bilmediğim bir konuda kitaptan okuyup da " alın size bilgi " diyecek bir egom da yok şükür.

Ama nihayetinde ben bir insanım. Bilirsiniz, insan sadece et ve kan değil. Madde, insanın sadece bir yönünü açıklamaya yetiyor. Oysa insanın görünmeyen bir yanı da var ve sanki buzdağıymış gibi, görünmeyen yanı görünen yanından daha büyük, büyük olduğu kadar da etkili. Doğal olarak benim de görünen bir yanım olduğu kadar görünmeyen yanlarım da var. Yeter mi bilmiyorum ama en azından bunu biliyorum diyorum.

İşte tam buradan, insan olmamdan hareket ediyor, cesaret buluyor ve sizler gibi ben de bir ruh taşıdığım için de zaten bildiklerinizin üzerinden geçip bir iki konuyu " check " etmek isteğimi haklı buluyorum. Durumum budur kısaca.

Bayramı çoğunuz gibi ziyaretlerle geçirdik biz de ailecek. Gördüm ki, ziyaretlerimiz bir hayli birikmiş. Neredeyse adımız hayırsıza çıkıyormuş da haberimiz yokmuş. Bir dolu ziyaret sıkıştırdık bayramın 3 gününe. Çoluk çocuk biraz yorulduk ama... Vazifemizi de bitirdik. Anlatmak istediklerim de bu ziyaretler esnasında karşılaştıklarımla ilgili zaten.

Halalar, teyzeler, amcalar, dayılar, komşular, ...vs. yıllardır gidip geldiğimiz yerler. Tanıyoruz ve tanınıyoruz. Yada bir zamanlar tanıyormuşuz ve tanınıyormuşuz desek daha iyi olacak. Akrabalarımı, dostlarımı ve tanıdıklarımı bu kadar dolu, bu kadar stresli olarak hiç görmemiştim daha evvel. Aman Allahım! Hepsi bir dolu bomba olmuşlar. Hani dokunsan patlayacak derler ya o cinsten. Tanıyamadım onları. Bu bayramı sanırım kolay kolay unutmayacağım. Çünkü muhtemelen bu bayram, toplumumuzun ruh sağlığındaki bir takım gelişmeleri tüm çıplaklığı ile ilk farkettiğim anı temsil edecek.

İnsanlar sinirli. Şaşkın. Endişeli. Kızgın. Duygusal. Hasret dolu. Ümitsiz. Hayal aleminde. Anlayacağınız hepsi var bu filmde, merhamet hariç ama. Acımak hariç ama. Anlayış hariç ama. Sabır hariç ama. Tepkilerin hepsi mevcut, fakat olayları karşılama anını belirleyecek ahlaki değerlerin hiç biri yok. Onların böyle olacakları hiç aklıma gelmezdi. Neticede hepsi senelerin tecrübesi. Ama durumlar hoş değildi, hem de hiç hoş değildi.

Gazetelerde okudukları, televizyonda izledikleri, radyoda dinledikleri, yakınlarından işittikleri ve kendi başlarına gelen olaylardan edindikleri... Hepsinin toplamı insanların üzerinde inanılmaz bir kirli atık biriktirmiş ve gram tahammülleri kalmamış. Normalde rahatlıkla altından kalkabilecekleri bir hadiseye verdikleri reaksiyonun şiddetini görseniz, inanılmazdı.

Sonra bunu genele yayıp tekrar bir düşünmeyi denedim. Acaba, acaba haklılar mı yahu? Bir de ne göreyim, kendim başta olmak üzere benim etrafım da böyle olmasın mı? Günaydın Gökhan!

Nihayetinde hepimiz 220 volt elektrik yüklüşmüşüz de bilmiyormuşuz be dostlar. Ve sanırım bu toplumsal bir olay. Birisi bir gün, "toplumsal olaylar bugünden yarına gerçekleşmez. Mevzusuna göre 25-30 yıl evveliyatları vardır. Hazırlanıp gelirler" demişti. E bizim de hızlı geçen 83 yıllık bir Türkiye Cumhuriyeti mazimiz var. Eğrisiyle doğrusuyla. Ve inanılmaz bir süratle. Bilgi birikiminizi ve tecrübenizi bir sonraki nesile aktarmaya bile vakit bulamadığımız, hepimizin hayatının her dönemini değişikliklere adapte olmaya çalışarak kendi kaderiyle başbaşa geçirmek mecburiyetinde kaldığı bir 83 yıl.

Kimbilir kaç kere prensip değiştirdik, kaç kere yeniden başladık, kaç kere yeniden öğrendik, kaç kere yeniden yazdık?.. Bir sürü kere. Bugün ayakta kaldıysak, geçmişe göre daha iyiysek sanırım bunu ahlaki değerlerimize olan bağlılığımızla, birbirimize gösterdiğimiz anlayış ve yardımlaşmayla, kanaat etmekle, gelenek ve örfümüzle sağladık büyük ölçüde. Bunlar haricinde hayatımızdaki her şey bir çok kereler silindi, yeniden başladı, eklendi, çıkarıldı. Ama temel değerlerimiz sayesinde bunların hepsine dayandık.

Yada bana göre öyle.

İşte bu bayram ben, hayat standartlarımızda katettiğimiz yol kadar, insanı insan yapan değerler silsilesinde yol katedemediğimizi gördüm. Yada "dank etti" diyelim biz en iyisi. Esasında zaten sizin de bildiğiniz şeyler tabi ki bunlar. Ama sorun da burada ya işte. Biliyorsunuz. Biliyoruz. Her gün yeniden biliyoruz. Her gün yaşıyoruz, görüyoruz, tekrar ediyoruz. Ama yapabileceğimiz bir şey olmadığını düşündüğümüz için işimize bakıyoruz. "Yaa, çok kötü" deyip arkamızı dönüyoruz, yolumuza gidiyoruz. Ne zamana kadar, bizim başımıza gelene kadar. Ateş düştüğü yeri yakarmış ya!

Neticede ahlaki değerlerimizin, (ama bizim ahlaki değerlerimizin, bize ait olanlarının yani) yine bizim ruh sağlığımızla doğrudan alakalı olduğunu düşünüyorum.

Misal vermeliyim; otobüsteki hamile bayana yer vermek, büyüklere öncelik tanımak, fakirlere onurlarını kırmadan yardım etmek, rüşvet almamak-vermemek, bayramları tatil olarak görmemek, büyüklerin yanında haddi bilmek, ezan, vatan, bayrak, kur'an, ekmek gibi toplumun kutsal bildikleri üzerine ileri geri konuşmamak ve menfaat gütmemek, dürüst olmak, yalan nedir bilmemek, yardımlaşmak... ve daha niceleri.

Bu ve bunlar gibi nice konuya gündelik hayatımızda saygı gösterilmediğini görmek, uygulayamamak ve üstüne üstlük bunların çiğnendiğine şahit olmak bizi her şeyden fazla etkilemiş. Bizi şişirmiş. Sinir hastası olmuşuz.

Kaybetmiş olarak, iflas etmiş olarak yada diğer felaketlerle birlikte yaşayabiliyoruz. Bunlara tahammülümüz var. Ancak bu değerlerimizin hiçe sayılması, çiğnenmesi bizi her şeyden daha fazla strese sokuyor, sevgili okurlar. Panik oluyor.

Yaşlı annesine yer verilmediğini ve bir de umursanmadığını gören komşu, oğlunun kendisini ziyarete gelmek yerine Yunanistan'a seyahate gittiğine üzülen yaşlı amca, televizyonda fakirlere yapılan yardımı çocuk-yaşlı demeden birbirini ezercesine yağmalayan kalabalığı izleyen büyükanne, torununun kendisine ahkam kestiğini söyleyen hala, kumsalda eşini çarşafla kum üzerinde bırakıp slip mayo ile denize giren kocayı görüp dertlenen dayı, sakızla oruç tutulur mu tutulmaz mı diye bir program izleyip dolan bir yenge düşünün.

Bir de normalde bu hadiselere verilmesi gereken tepkiyi düşünün. Sonra da bunların her birinin şahid olan şahısları zıvanadan çıkardığını. Gözlerinin grileştiğini, ağzının köpürdüğünü, ses tonunun değiştiğini... Sizi dinlemediklerini, hatta dinlemekle ilgilenmediklerini. Sadece dinlemenizi istediklerini ve sizin de başınızı sallamak durumunda olduğunuzu. Zor be dostlar, zor...

Bunun topluma yayılmış olması bence çok tehlikeli. Herkes dolu kardeşim.

Sonra 3 günde 7 kişiyi kıtır kıtır kesen seri katiller, bu meseleler ile boğuşmaktan boynunu çeviremeyen bir toplum içerisinde rahat rahat dolaşır tabi. Bir anne 40 günlük bebeği ile kendini rahat rahat intihar edebilir tabi. Fakirlerimizin ceplerine yeşil kart diye bir şey koyup onları koruyacaklarına rahatlıkla reklam edip fişlerler tabi. Herkesin bir ilmihali olmasına rağmen sakızla oruç tutulur mu, tutulmaz mı diye dalga geçer gibi program yaparlar tabi.

Ruh sağlığımızı koruyalım, korumayanları uyaralım. Nasıl olacak bu? Bir bilene soralım. Bilen kim? Araştıralım. Sakin olmamamızı pahalıya ödüyoruz, unutmayalım...

 
Toplam blog
: 29
: 1420
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Evli ve 2 çocuk babasıyım. Üniversite terkim. 17 yıldır tekstil sektöründeyim. Ama konuşmak ve yazma..