Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eşek saatimiz de eşref saatimiz de var bizim

Eşek saatimiz de eşref saatimiz de var bizim
 

“Nasılsın” diye kaç kez sorarız kaç kişiye gün boyunca… İsteyerek ya da istemeyerek… Neden sorarız ki bu soruyu . Çok mu merak ederiz o kişinin nasıl olduğunu. Yoksa ağız alışkanlığından mı dır soruşumuz…Cevabını merak etmediğimiz bir sorudur belki de bizim için..A kişisi ya da B kişisi ..İyi olsa bize ne kötü olsa bize ne… Bir sorup bin ah işitiriz belki de… Başlar karısından, kızından ya da oğlundan, kocasından… Sanki kendi sorunlarımız kendimize yetmiyor gibi dinler dururuz… Ya da dinlermiş gibi yaparız kırmamak adına …

Neden bu zorunluluk … Hiç istemediğin halde istemediğin ortamlarda bulunmak zorunda olmak… Hep yüzünüzde kocaman bir gülümsemeyle dolaşmak zorunda hissetmek… Üzüntülü bile olsanız, canınız burnunuzda bile olsa maske takarak dolaşmak zorunda kalmak etrafınızdakilere… Zorundalıklar ne kadar yorar insanı…

İnsanız biz… Eşek saatimizde eşref saatimizde var bizim… Gün gelir geriye, gün gelir ileriye aldığımız saatlerimiz… An gelip durmasını istediğimiz saatlerimiz… Başıboş saatlerde kendi kendimizle kalıp yalnız kendimizle zaman geçirmek istediğimiz saatlerimiz…

Neden izin vermezler bize istediğimiz gibi davranmamız için… Evet görünüşe göre hepimiz dilediğimiz gibi yaşıyoruz… Ya toplumun sessiz ama bir o kadar kabul görmüş kuralları… Bazen ne kadar da ağır gelir omuzlarınıza… İki kat olduğunuzu… Ezildiğinizi hissedersiniz bir böcek gibi.

Bir aile düşünün… En küçük yapı taşı… Bir koca, bir karı bir de çocuklar… Koca çalışır, hanım çalışır. Malum hayat pahalı.Tek kişinin maaşı ile geçinilmez ki… Büyük oğlan okula gider bir de dershaneye…Küçük kız kreşe…Evleri kendilerinindir mesela… Ayaklarını yerden kesen bir arabaları da vardır üstelik… Dışarıdan bakıldığında her şey yerli yerindedir… Olması gerektiği gibi… Evlilik kurumu vardır …Aile vardır…İşleri vardır… Çok olmasa da geçinecekleri kadar kazanıyorlardır… Ama ya huzur …Ya mutluluk… Kim bilebilir ki o ailenin içinde kopan fırtınaları… İki kişinin arasında yaşanan olumlu ya da olumsuz şeyleri… Görünüş tamamdır ama ya icraat… Olmadı ayrılalım deseler…Toplumun sessiz kuralları dikilir kadının karşısına.O artık dul bir kadındır… Dikkat etmelidir oturmasına kalkmasına, giyimine kuşamına… Zordur kadın olmak evli de olsa bekar da olsa boşansa da zordur…

Oysa kendimiz sadece kendimiz değil miyiz gönlümüze egemen olan… Görünüşe göre hükümdar biziz… Ama neden başkaları imzalıyor bizimle ilgili fermanları… Ve biz bize biçilen kaftanı giymek zorunda kalıyoruz yakışsa da yakışmasa da… Öyle anlar geliyor, dayanıyor ki kapıya kaçıp kurtulmak istiyor insan… Kaçıp gitmek o hep bahsi geçen ıssız adaya…Yanına o üç şeyi bile almadan gitmek..Kaçıp kurtulmak belki de o mahalleden..O iş yerinden… Etrafındaki insanlardan… Sadece kaçıp gitmek istiyor insan… Gidemiyor…Öyle güçlü ki kökleri ...Onu bulunduğu yerde kalması için sarmalamış sanki… Yine istediğini yapamıyor… Kalbinden geçenlere bilmem kaçıncı kez ket vuruyor insan... Hayat denen bu sahnede kendisi için yazılan rolünü oynamaya devam ediyor… Düşe kalka ilerliyor taşlı, tozlu yollarda… Figüran oluyor kimi gün… Başrol de olanlar mutlu belki de… Kim bilebilir ki ; kimin içinden ne geçer… Ne fırtınalar kopar yüreklerde… Sessiz gemiler nasıl da yırtar geçer yürekleri…

Sonra gelir biri “Nasılsın” diye sorar. Sadece laf olsun diye.

Yüzüne bakarsın … Neler anlatır o bakışların…

“İyiyim “dersin o bilindik cevabı vererek..Sanki iyi olmak zorundaymışsın gibi…

“İyiyim”

Susarsın sonra … Sadece susarsın…

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..