Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '11

 
Kategori
Dostluk
 

Eski dostlarla Kefe Yaylası'nda yıldız turu

Eski dostlarla Kefe Yaylası'nda yıldız turu
 

Lise ve o dönemdeki ‘’düşündaş’’ arkadaşlarımızla buluşmak için bu hafta sonu Denizli’deydim… Lütfi dostum benim Antalya sıcağından arada bir kaçmak istediğimi çok iyi bilir… İçimdeki yayla sevgisini de bilir. Doğada insanın arada bir yalnız kalması ve istediği gibi yaşaması gerektiğine inancımı da çok iyi bilir. Ama bu öyle doğanın içine her şeyi taşıyıp, orada bildiğin yaşamı yaşamak değil… Bu doğanın içindeki her şeyi doğal haliyle kullanmak, onlarla birlikte yaşamaya çalışmak… Suyu kaynaktan kullanacaksın, bulursan dalında o dönemde ne varsa onları toplayacaksın… Toprağa yatacaksın akşamları… İstediğin kadar sesli sövüp, sesli güleceksin… Yapmacıklık yok ama… Abartı yok…

Cumartesi akşamüzeri varabildim Denizli’ye… Serinhisar’da buluşup Yatağana vardık hemencecik… Doğada olmayanları marketlerden topluyoruz zorunlu olarak… Ekmek, içecek vs… Oradan Kefe yaylasına çıktık. Ancak bundan önce kaldığımız Kefe yaylasından biraz daha ilerde Karaçay derelerine gideceğiz dedi Lütfi… Dağlarına demek daha doğru bence… Bu arada asıl sürpriz Lütfi dostumun kayınçosu olan benim eski dostum, adaşım Hasan’ında aramıza katılması oldu. Lise döneminde beraber çok şey paylaştığımız, yaşadığımız sonra yollarımızın bir türlü kesişmediği bu dostum ile buluşmak beni çok mutlu etti…

Hasan 1978 kuşağının en tipik örneklerinden birisi. Herkes ne yaşadıysa o sapına kadar yaşadı… Okurken siyasi mücadeleye girdik hepimiz. Yaşlarımız o dönemde 16-18 arası… Bu kişiler kendilerini bir anda, (sokaklara yazı yazmak, korsan mitinglere katılmak, polisle ve ‘’faşistlerle’’ çatışmak) siyasi mücadele içinde buldular. Arkası daha kötü geldi. 12 eylülden sonra bu kişilerin hepsi yakalandı, işkence gördü ve hapislerde yattı… Bu gün kendi evlatlarımızı bir düşünün; 16-18 yaşlarında bunları yapmanın nasıl bir şey olduğunu daha iyi anlarsınız… Kullanıldılar demek ağrıma gider benim hep… Bu o dönemdeki o çocuklara haksızlık edilmesi gibi gelir bana… Zekalarını küçümsemek gibi gelir… Erken büyüdük biz diyorum ben… O yaşlarda ülke yönetimine talip olduk ve bedelini ödedik…

Bana sürprizin daha büyüğü gittiğimiz kamp yerinde çıktı ortaya… Ama bu sürpriz elde olmayan nedenlerden yattı: Bir gece önce bir tane ‘’zararlı dana’’ vurmuşlar. O çevredeki eski arkadaşları çağırmışlar ziyafete… Ama hayallerimiz suya düştü, biz gittiğimizde bozulmaya yüz tutmuştu ‘’dana’’… Neyse o kadar çok seçenek vardı ki hiç sorun olmadı… Usta elli insanlar, patlıcan ve çoban salatasını hemen yapıverdi… Patates kaynatıldı, süzme yoğurt sulanıverdi hemencecik… Masa donatıldı ve ilk içkiler yudumlanırken asıl yemek hazırlanmaya başlandı bile; Tenekede tavuk… Tavuk bir küçük kazığa geçiriliyor üstüne teneke konuyor. Teneke etrafında ve üzerinde odun dalları yakılıyor… Hepsi bu… Bir çeşit tavuk tandır oluyor yani… Ama inanın tavuk ancak bu kadar güzel olabilir…

Akşam saat dokuzdan sonra bir üşüme hissi geliyor üzerinize inanamıyorsunuz önce… Antalya’daki ve daha birkaç saat önce alışveriş yaptığınız Yatağan’daki sıcağı ve nemi düşününce şaşkınlığınız hepten hayranlığa dönüşüyor… Bu serinlik gece on birden sonra ciddi bir soğuğa dönüşüyor ve bizler hırkalara, montlara sarınıp, kamp ateşinin başına toplanıyoruz… Buranın en kötü tarafı sarhoşluğu bırak, şöyle çakır keyf bile olamıyorsunuz… Belki de adam başı herkes birer büyük içti ama tek alkol izi yoktu yüzlerde… Birde uyku sorunu var; İki saat uyuduktan sonra vücut kalk diyor gecenin bir vakti… Kalkıyorsunuz herkes ayakta kendine dalmış, kendini yaşıyor…

Tek ışık kamp ateşi... Uzaklarda bile başka tek ışık yok… Beş metre ilerin zifiri karanlık (Ay yoktu)… Ama ya gökyüzü… İşte orası bir ışık panayırı… Ben yıldızların bu kadar çok ve gökyüzünün bu kadar güzel olduğunu unutalı çok olmuş… Gökyüzünün bu güzelliği deli etti beni. İçindeymişim gibi duygusunu aştım galiba, resmen içindeydim çünkü… Ne yalnızlık ne garibanlık, bu sihirli uzayın bir parçası olmak sarhoş ediyor insanı… Saatlerce hiç konuşmadan gökyüzünü seyrettim… O kadar yıldız kaydı ki akşam… Dilerim tüm dileklerim tutar çünkü hepsini tüm insanlık adına istedim… İşte burası asıl olan yıldızlara yakınlık duygusu bence… Buraya bir şeyler yapılırsa ilerde ve kamplar kurulursa adı mutlaka ‘’Yıldız turizmi’’ ya da ‘’Yıldız tur’’ olmalı… İnanıyorum kısa zamanda olacak… Hem de hiç doğaya dokunmadan, bozmadan… O kendisi saygıyı emrediyor burada…

Hasan dostum hiç şaşırtmadı beni… O zifiri karanlığın içine dalıp ‘’dana’’ avlamaya gitti… Bir kuytu köşede o ‘’danayı’’ bekleyecek… Eminim aslında o çocukluğumuzdaki asi ruha geri dönmek yaşadığı duygular… Hepimiz aynı durumdayız çünkü… Çok acı, yenilmişlik ve yokluk yaşattı geçmişimiz bizlere… Ancak o asi ruh var yaaaa; O ruh eğilmez, bükülmez bir kişilik yarattı bizlerde. O asi ruhu yaşamak hep mutlu etti bizleri… Ondan başka yaşadığımız mutluluklar hep eften püften oldu galiba… Denizli’de ‘’eski bebelerin’’ 32 yıl sonra toplanmasında başka hangi neden olabilir ki başka? Hepimiz yıldızdık o akşam, eski anılarımızın içinde... 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..