Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Eski sevgiliye mektup

Eski sevgiliye mektup
 

Merhaba Sibel,

Sıradan bir günün sıradan bir akşamında, eve dönmek üzere, otobüs durağına gitmiştim. Arkadaşlarımın yanına taşınalı fazla olmamıştı. Onları da, yer yer 20-25 kişiyle paylaştığımız, evimi de seviyordum. Lakin eve dönme vakti geldiğinde çok uzun ve çileli yolculuk yapmaya henüz alışamamıştım.  Neyse.. Otobüs durağa yanaştı. İçeri adımı atıp sol yapmamla seni görmem bir olmuştu. İlk görüşte aşka inanırdım da, karşılaşacağıma ve bu duyguyu yaşacağıma pek ihtimal vermezdim. Tanıyanlar  bilir; konuşurken göz kaçıranlardanımdır. Hele tanımadığım birine uzun uzun bakamam öyle. Gözlerimi senden kaçıramadım Sibel. Yüreğime de şenlik havası hakim oluverdi.

Az biraz kendime gelir gibi olduğumda, hangi durakta ineceğinin falını açmaya başladım. Ne olursa olsun indiğin durakta ineceğimi biliyordum. Derdim, mümkünse, benim ineceğim durağa yakın yerde inmenden ibaretti.  Bu arada biletçinin ‘ilerleyelim, boşlukları dolduralım’ dediğini hatırlıyorum. Gayet duyacağın şekilde ‘böyle iyiydik’ dediğimi de hatırlıyorum ki; on-onbeş dakika önceki benden hızla uzaklaştığımın belirtileriydi bunlar.   İneceğim duraktan bir durak önce hareketlendin.  O an her şeye mutlu olabilirdim galiba. Yine de en mutluluk verici olanı yakın oturmamızdı. Seni sıkça görebilirdim. Bu seni görmek, seni bilmek, nabzımı hissetmek kadar güzeldi Sibel.

Peşin sıra otobüsten inmiş ve dünya üzerinde henüz hayran bulamamış sesimle;

‘Gönül gözüm kapalı

Bilerek sana yazılıyorum

A penceresi aralı her yerine bayılıyorum..’

 Şarkısını söylemeye başlamıştım. Neden bu şarkı, bilmiyorum Sibel. Söyledikçe şarkının sözlerinden utanıp sıkıldığım da oldu ama; bedenime ve ruhuma verdiğin heyecan her şeyi bastırdı. Evet kırk yıllık(!) ben, yarım saatte başka birine dönmüştü. Şaşmıştım bu işe ve fakat fazlasıyla memnum da yeni benden.  O kısacık zaman diliminde bana, hayatı ve kendimi yeniden tanımlattın Sibel.

O günden sonra şehre inmek, otobüse binmek zor gelmedi bana. Her dönüş seni görme umudu oldu. Kaç defa hayal kırıklığına uğradımı hatırlamıyorum bile. O günün tesadüften, hatta hatta rüyadan ibaret olduğuna inanmak zorunda kalmaya başladım. Belki üç, belki dört, belki de beş ay sonra, birden bire, otobüste iki adım ötemde olduğunu kalbimin gümbürtüsünden anladım . Ne rüya idin, ne tesadüf… Aşk’ın vücut bulmuş haliydin, karşımdaydın, gerçektin. O an boynuna atlamayı çok istemiştim, Sibel.

Birkaç deneme-yanılmadan sonra akşam yedi otobüsüne bindiğini öğrenmiştim. Şehirde işim olmasa bile yedi otobüsüne binmek için şehre indiğim oldu. Otobüse bindiğin durağı keşfetmek için durak durak gezdiğim de.  Neyse ki, işler tıkırında gitti ve bindiğin durağı da kısa zamanda çözdüm. O vakit, şehirde kalmam gereken zamanlarda dahi seni yolcu etmek, bir süre seni görmek, yaşadığıma; senle aynı yerde aynı zamanda yaşadığıma şükretmek için durağa geldiğim zamanlar oldu.  Hele adını öğrendiğimde kendimi, dünyanın en şanslı, en mutlu, en özel insanı hissettim. Çünkü en sevdiğim isme sahiptin Sibel.  Çünkü Sibel bende, kadına dair her şeyi kapsayan bir isimdi.

İlk zamanlar saçma bir kurgunun acemi oyuncusu olduğumu düşünen arkadaşlarım da, seni ve sana olan aşkımı kabullendiler. Eve beraber döneceksek, dönüş saatinin yedi olduğuna ikna oldular. Dönmeyeceksek cümleleri,  ‘ne işin var durakta oğlum’ dan, ‘sen bi durağa git de gel’ e evrildi. Anlayacağın, ablan gibi, arkadaşlarım da bu sözsüz, iletişimsiz ilişkinin gönüllü yardımcı oyuncu rolünü benimsediler.

Sana yaklaşmak için aramızda bir engel olmadığını biliyordum Sibel. Hele arkadaşlarının önemli bir bölümü okulu bitirip hayatını kurmak üzere memleketlerine dönerken burada kalmayı, iş hayatına burada başlamayı ve hatta tüm hayatını Eskişehir’de sürdürmeyi düşünen biri olarak  ve bunu hayata geçirerek olası en büyük engeli ortadan kaldırdığımı hesaba katarsan beni daha iyi anlayabilirsin. Ya da yeni işe başlayan birinin aşk’ını görmek uğruna işe on beş dakika geç gitmeyi göze alması ve bu sayede sevgiliyi görüş zamanlarını ikiye katlamasını. Her gün sabah akşam seni görmek ne de güzeldi Sibel. Otobüs yolculukları sırasında senin küçük, şirin oyunların da en az seni görmek kadar mutlu ediyordu beni. Yüreğimdeki şenlik havasında da hiç değişiklik olmuyordu, geçen onca zamana rağmen.

Ekşi sözlük diye bir yer/websitesi  var bilir misin Sibel? Bilmesen de olur ya… Aradan geçen onca zaman içinde ben böyle bir site keşfettim. ‘Kutsal bilgi kaynağı’ diyorlar. Nicedir halkın ‘kanaat önderleri’nin önünde gittiğine inanır ve ses verilmesi gerekenin kanaat önderleri olmadığını düşünürüm. Bu anlamda mesleği icabı değil de söz söylemek isteyenlerin, yani profesyonellerin değil amatörlerin görüş ve düşüncelerinin daha makbul olduğuna inanırım. İşte amatör tayfa konuşuyor burada. Zaman zaman profesyonelleri aratmıyorlar ama yine de ülkeye, ülkenin düşünce yapısına önemli bir katkı sağlıyorlar. Bu ‘kaynak’ sayesinde, küfretmenin, zaman zaman, insanın bazı duygularını açıklamasında/açığa vurmasında  çok etkili bir yöntem olduğu fark ettim.

Lafı fazla dolandırmayayım: Ben ya..k gibi bir adamım Sibel. İlk görüşte aşka inandığım gibi aşkın zamanla başkalaştığına, başladığı yerden hızla uzaklaştığına; beklentilerin, baskın karakter olma güdüsünün ilişkiyi tarumar ettiğine de inanırım. Yaşadığım tecrübeler de sevgililerime yaşattığım çekilmez zamanların özel ve güzel zamanları net skorlarla alt ettiği yönünde. Kaşıkla verip kepçeyle alıyorum anlayacağın. Normal görülen/gördüğüm  tartışmalar, çekişmeler ve kavgalar ne sana, ne aşkımıza, ne de kendime yedirebileceğim şeylerdi Sibel. Her şeyin tüketildiği, metalaştığı günümüzde seni tüketmek istemedim. Belki de buna sığındım Sibel.

Yeryüzünde saçını okşayarak, göğsünde yatarak, gözlerinde kaybolarak ve tüm bunları yaparken hayatın tüm yükünü bir kenara koymanın tarifsiz mutluluğu ve huzurunu hissederek yaşayabileceğim tek insan sendin. Hayat/ilişki sadece bunlardan ibaret olsaydı, hiç düşünmez elimi sana uzatırdım Sibel.  Seninle ters düşme, sana bağırma, seni kırma kaygısı/ihtimali beni hep dizginledi. Zamanla sıradanlaşman yerine özel kalmanın, ‘özel’liğini kaybetmemenin daha önemli olduğuna inandırdım kendimi. Hem, senin peşinden tereddüt etmeden otobüsten inen ayaklar, senin döndüğün sokağa yöneltmemişti beni. 

Askerden sonra, doğal olarak, yeni bir eve taşındım Sibel. Ara sıra ve hala ablanla karşılaşmama rağmen seni, o zamandan beri, hiç görmedim. Seni karşıma çıkaran her ne ise, onca zaman, bana göstermemeyi de başardı! Ola ki, o şey, seni görmeme izin verirse kalbimdeki şenlik havasının kaldığı yerden devam edeceğini biliyorum. Ama bu sefer, en azından, ‘nasılsın?’ diye soracağımı da biliyorum. Kendime güvenemediğim için süresi belli olmayan ilişkiye girmeyi göze alamadığımı da yüzüne söyleyeceğimi umuyorum.

Sana ‘sevgilim’, ‘canım’, ‘aşkım’, ‘bi’tanem’, ‘sibel’im’ demeyi, hepsini demeyi, hepsini düzensiz aralıklarla söylemeyi ne çok isterdim. Ama işte endişeler, kaygılar, tecrübeler… Arada kalmışlık… Senin döndüğün sokağa girmeyen ayaklar..

Günün birinde  seni gördüğümde nabzımı hissetmeme, yolumu değiştirme ihtimaline karşılık her şeyin rüya gibi olma ihtimalini tercih ettim Sibel. Belki de kendimi avuttum. Emin olduğum tek şey sana aşık olduğum. Sana aşık olan, senin için yörüngesinden çıkan ‘ben’i de sevdim. Eninde sonunda tükettiğim sevgililer ‘liste’sine seni eklemediğim, tüketim çılgınlığıma seni meze etmediğim için, bildiğim ‘ben’den başka şeyler yapmaya beni yönelttiğin için, hepsinden öte, bu bedende bir kalp olduğunu hissettirdiğin için, ilk görüşte aşkın ‘savsata’ olmadığını gösterdiğin için çok özel ve çok güzelsin.  

Koklamaya kıyamadığım... Yüreğimin götürdüğü yere gidemedim ben. Beni hiç affetme.     

 

     

 

 
Toplam blog
: 25
: 201
Kayıt tarihi
: 28.01.13
 
 

'olan biten her şey başka türlü olması mümkün olmadığı için öyle olmuştur'.. ..