Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '11

 
Kategori
Eğitim
 

Eti de sizin kemiği de

Eti de sizin kemiği de
 

Küçükken okula bırakılıp öğretmene teslim edilişimizin kelimeleri…”Eti sizin, kemiği benim.” Kesinlikle size Allahın mucizesini gösterdiği ve nasip ettiği canınızdan bir parça olan çocuğunuzu kuzu mantığıyla sürüye bırakma felsefesinden uzaklaşın. Nasıl bir ruh hali ile söylendiğini bilmediğim bu cümle yüzünden, bir çok eğitimci kendinde öğrenciye darp uygulama hakkını gördü ve nesillerde psikolojik sorunlar gittikçe arttı. Okula gitmek istemeyen çocuklar, kaçabilecek kadar sınıf atladığında kaçanlar ve okuldan nefret. Şiddetin duygusal ve fiziksel olarak ikiye ayrıldığını düşünüyorum.Ve özellikle duygusal şiddet çok daha yaygın günümüzde.Yıllara göre yapılan bir değerlendirmeyi paylaşmak isterim.  

1940 1990 

Arkasını dönüp konuşma - Uyuşturucu kullanımı  

Sakız çiğneme - Alkolü kötüye kullanma  

Gürültü yapma - Gebelik  

Koridorda koşma - İntihar  

Forma kurallarına uymama- Hırsızlık  

Okul dolaplarının düzensiz kullanılması - Saldırganlık  

Kimisi dışlanarak, ayrımcılıklara maruz kalarak duygusal şiddeti tanıyor, kimisi de zaten direkt olarak fiziksel şiddetle tanışıyor. Eğitimcilerimizin ruh sağlığının önemi burada büyük. Özelliklede öğretmenliği severek yapmak şart. Her iş için böyle olduğunu söyleyip genellesek de, geleceğe ışık tutan meslek sahiplerinin kendini daha çok geliştirmesi ve tartmasından yanayım. Anne babaların ilgisizliğiyle çocuğa davranış biçimleri belirleniyor. Hani deriz ya “Eş insanı vezirde eder rezilde” diye bu benzetme şimdi çocukların hayatında. Aile ilgisiz olarak gözlemlendiyse çocuk aktivitelerden uzak, duygusal şiddetle burun buruna demektir. Sürekli eliniz üzerinde olmak zorunda.  

Ne yazık ki artık ebeveynler gönül rahatlığıyla okula yollayamıyor çocuklarını. Akşam ne şekilde bulacağından emin olamıyorlar. Amacım eğitimcileri kötülemek değil ama başkasına ait olan bir çocuğa vurma hakkını kesinlikle kimsede görmüyorum!!! Küçükken yaşadıklarımızın ileride ne travma yaratacağını bilemiyoruz. Yıllar sonra bile hala sıra dayaklarıyla, ya da tırnak ucuyla kulak çeken öğretmenlerimiz aklımızda olabiliyor. Düşünün o zaman ne kadar etkilenmişiz ki hafızamıza kazınmış hepsi.  

Çoğu arkadaşımızın soyadını hatırlamak için saatlerce düşünsek de, onlar fiziki özellikleriyle gözümüzü kapadığımız an karşımızdadır. Bunun yanı sıra öyle eğitimciler var ki; kendini eğitim öğretime adamış, öğrencilerinin hepsini çocuğu gibi benimsemiş, sürekli faydalı olabilmek adına kendini geliştiren, dinleyen, saygı duyan, çocuk kalbini yorumlayabilen… Dünya’nın her yerinde onlara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kırsal kesimlerdeki eğitimcilerle şehirdeki eğitimciler arasındaki tek büyük fark sevgi. Şefkat ve sevgi şehrin metropollüğüyle beraber kaybolup gitmiş gibi görünüyor. En tahammülle ilişkili mesleklerde, tahammül sınırı son raddede.  

Demem o ki; ben çocukların başarısıyla başarısızlığıyla kabullenilip sevilmesinden yanayım. Saygısızlık tabii ki olası değil. Ancak günden güne büyüyüp şekillenen karakterlerini bugünlerine göre yargılayamayız. Ve çocuklar dahil herhangi bir canlıya güç denemesinde bulunmak, sonuca değil soruna götürecektir. Başarısıyla da başarısızlığıyla da eti kemiği sizin olsun.  

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..